21 Kasım 2009 Cumartesi

Henry'nin eli ve sonrası

Fransa'da bile gazeteler ve kamuoyu, Dünya Kupası'na hilekârlıkla gittiklerini kabul edip yazıyor birkaç gündür. Oradan gelen haberler doğrultusunda iki şeye dikkat çekmek istiyorum. Birincisi, Henry'ye ne için kızmamız gerektiğinin yanlış değerlendirilmesi. Hayatında futbol oynamış herkes, onun yaşadığına benzer pozisyonlar yaşamıştır. Hatta ben de Göztepe'de B Genç'te oynarken bir maçta sağdan gelen bir ortaya uçarak kafa vurmaya çalıştım (takımın da kaptanıyım) ama uzanamayacağımı anlayınca sol elimle direk dibinden ağlara gönderdim topu. Sonra hoca geldi, sarı kart gösterdi ve işimize baktık. Yaptığım şey kesinlikle bilinçli değildi, yaşım da 15 olduğundan tamamen Maradona etkilenimli bir pozisyondu o. Fowler'ı daha bilmiyordum o yüzden hakem gol verse ne yapardım, hiç bilmiyorum. Ama mesela ilerleyen bir yılda (şimdi Henry'ye hakeme gidip itiraf etmesini salık veren zihniyetin kafama artık oturduğu bir dönemde) aynı şeyi halı sahadaki (hakemli) bir maçta da yapmıştım. Hakem yine gördü (beceremiyorum bu işleri :) ama o da tamamen refleksti ve eğer hakem görmese bu kez ben gidip kesinlikle söyleyecektim. Fowler'ın yaptığı şeyi bu blogda 1 senede en az 3 kere yazdım. Bütün gollerden, galibiyetlerden vs. çok daha erdemli ve yüce bir duygu o bana göre. Keşke bu ikincisinde hakem fark etmeyip golü verseydi de ben iptal ettirseydim :)

Neyse, sonuçta bu olay refleksle yapılıyor, Henry burada haklı. Ama ben dün de dikkat çektim; Henry o topu elle kontrol ettiği için karaktersiz değil benim gözümde. Onun istemsiz ve plansız olduğuna, futbol oynamış biri olarak inanırım. Önemli olan ise hakem pozisyonu görmeyip golü verdikten sonra sergilenen tavırdır. İşte Henry orada bütün nefretimi kazandı benim. İnsanda hiç mi vicdan olmaz? Yaptığı hırsızlıktan hiç mi utanmaz? Öyle koca ağzını ardına kadar açıp sırıtarak ve bağırarak o gole sevinilir mi? Hiç kimse buna dikkat çekmiyor ama benim görüşüm bu: "Futbolcunun karakteri, hakem onun illegal davranışını görmediğinde sergilediği tavırdan anlaşılır." Fowler da belki refleksle kendini biraz abartılı bırakmıştır yere ama "sonradan" gidip hakeme söylemesidir önemli olan. Geçenlerde N'Gog'nun yapmadığı gibi...

İkinci husus ise satır arasında geçen bir şey; Fransa'daki Beden Eğitimi Öğretmenleri Sendikası'nın yaptığı bir açıklama çok önemli kanımca. Bir kere bu açıklama vasıtasıyla böyle bir sendikanın "var" olduğunu görüyoruz ki, bu bile bizim dünyamızda hiç yeri olmayan bir şey. Önce buna hayran olalım. Akabinde ise yaptıkları açıklamaya odaklanalım: "Maçta yaşananlar, öğrencilerimize her gün öğrettiğimiz dayanışma ruhu, kurallara ve rakibe saygı gibi temel ilkelere ters bir durum." İkinci dumuru da burada yaşıyoruz. Eğer hayatında "beden" hocasından böyle bir ilke öğrenmiş bir insan evladı varsa lütfen parmak kaldırsın. Şahsen benim ortaokul ve lisede bütün "beden" derslerinde duyduğum yegane şey "alın şu topları istediğiniz gibi oynayın ama kavga/gürültü yok yakarım!" idi. En temel meselelerde bile Avrupa'nın neresinde olduğumuza küçük ama güzel bir örnek. Ahh ah...

Hiç yorum yok: