31 Aralık 2014 Çarşamba

Best movies of 2014, #1: The Grand Budapest Hotel

1. The Grand Budapest Hotel (8.5)


Wes Anderson, 45 yaşında şimdiden sinema tarihine geçmiş, tüm filmografisi kendi içinde bir uyum arz eden, kendine has temaları ve görsel dünyası olan "marka" bir yönetmen (benim için Christopher Nolan'dan çok çok öndedir). Bu filmde de o görsel dünya, II. Dünya Savaşı'nın arefesinde, hayali bir Orta Avrupa ülkesindeki bir otelde çıkıyor karşımıza. Seyirciyi, hikâyenin başında gördüğümüz boş oda ve koridorlarıyla artık unutulmaya yüz tutmuş olan Büyük Budapeşte Oteli'nin 1930'lardaki "altın çağı"na götüren Anderson, bir soygun ve kaçma-kovalamaca filminin çerçevesi içinde yine mutlu olmaya çalışan "yalnız" insanları zaman zaman ironik, kimi zaman da hüzünlü durumların içinde resmediyor. Ve sayıları yine 10'u aşan (genç/yaşlı) yıldız oyuncusundan da çok yüksek performanslar alıyor. Özellikle Ralph Fiennes'ın, kariyerinin en hatırlanası ve görmelere seza rollerinden birinde olduğu, 15-20 yıl sonra değeri daha da katmerlenecek enfes bir film bu.

Best movies of 2014, #2: Köksüz

2. Köksüz (8)


Deniz Akçay'ın yazıp yönettiği "Köksüz", babalarını kaybeden İzmirli bir ailenin hikâyesini, aile bireyleri arasındaki çatışma ve hesaplaşmalar üzerinden anlatıyor. Özellikle evin (yaşadığı travma ile baş edemeyen) otoriter anne figürünün, hayattaki mutsuzluğunu adeta bir virüs gibi tüm çocuklarına geçirişini seyretmek, tahammül edilmesi çok zor bir şey. Zaten filmin sonu da seyirciyi ferahlatmaktan çok uzak ama bu sade hikâyenin anlatılış biçimi ve oyunculuklar, tek kelimeyle kusursuz. Özellikle anne rolünde Lale Başar ve evin büyük kızını canlandıran Ahu Türkpençe, şahsen kolay kolay unutmayacağım harikulade performanslar sergilemiş. Ama elbette bu oyuncuların yönetimi de dâhil olmak üzere asıl krediyi genç yazar/yönetmen Akçay'a vermek gerekiyor. Net bir "sinema duygusu" ile ne yapmak istediğini gayet iyi bilen ve filmini, hikâyeden ziyade (hatta bütünüyle) yaşanan "an"lar ve çatışmalar üzerine kuran Akçay, sonraki filmini merakla beklediğim bir yönetmen artık.

Best movies of 2014, #3: Gone Girl

3. Gone Girl (8)


Senaryosunu Gillian Flynn'in (2012'de yayımlanan, aynı adlı) kendi romanından uyarladığı ve David Fincher'ın yönettiği "Gone Girl", Hollywood kalıplarının ve klişelerinin çok dışında bir evlilik filmi. Aslında ne filmi olduğunu çözmek ve söylemek de kolay değil zira polisiye, kara film, romans vs. 'tür kümeleri'nin kesişiminde duruyor sanki. Hikâyenin merkezine (hemen hemen tüm filmografisine paralel olarak) beyaz yakalı ve başarısız bir orta yaşlı WASP erkeğini koyan Fincher, 149 dakikalık uzunluğunu hiç hissettirmeyen, öyküsü ile kolay kolay unutulmayacak bir filme imza atmış. Bu ilgi çekici öyküye (beklendiği üzere) her biri incelikle düşünülmüş kusursuz "Fincheresque" resim ve kadrajlarını; Rosemund Pike, Carrie Coon ve (şaşırtıcı şekilde) Ben Affleck'in yüksek standartlı oyunculuklarını ve seyirci beklentilerine itibar etmeyen ("mutlu" sondan fersah fersah uzak, tuhaf ve "alternatif" duruşlu) mutlu sonunu da eklediğimizde, yılın en iyi filmlerinden biri ortaya çıkıyor.

Best movies of 2014, #4: Frank

4. Frank (7.5)


Sinemayla yakından ilgilenen kimselerin bile adını pek duymadığı İrlandalı yönetmen Lenny Abrahamson'ın bu sıcak ve "bağımsız ruhlu" filmi, yılın belki de en güzel sürprizi. Film kısaca, İngiltere taşrasında bir gün müzisyen olma hayaliyle sıkıcı bir hayat sürdüren Jon'un, (Michael Fassbender'in frontman'liğindeki) The Soronprfbs grubuna katıldıktan sonra grupla birlikte yaşadığı kariyer yolculuğunu ve aralarındaki çatışmaları anlatıyor. Bunu yaparken Wes Anderson ya da örneğin Coen Kardeşler gibi kendine has, ironik ama bir yandan da hüzünlü, "özel" bir dünya yaratıyor. Bence yönetmenin birinci başarısı bu.

İkinci ve bir o kadar önemli olan şey ise seyirci beklentilerine yüz vermemesi (blog'daki sinema yazılarını okuyan herkesin bildiği gibi bu, sinemada en önem verdiğim parametrelerin başında geliyor). Öyle ki, son yarım saate girene kadar filmin, seyredenlerin özdeşleşeceği bir "başarı öyküsü" olduğu bile düşünülebilir ama özellikle o dokunaklı finale gelindiğinde, aslında Abrahamson'ın derdinin (Jon üzerinden) "Rain Man"deki Tom Cruise tarzı bir "dönüşüm" ve başarısızlık hikâyesi anlatmak olduğunu anlıyorsunuz. Özetle sinema ve müziği seven herkesin görmesi gereken çok iyi bir film "Frank".

Best movies of 2014, #5: A Most Wanted Man

5. A Most Wanted Man (7.5)


John Le Carre'nin bir romanından Andrew Bovell'in senaryolaştırdığı "A Most Wanted Man", Soğuk Savaş döneminde çekilen filmleri anımsatan karanlık ve melankolik bir casusluk gerilimi. Hikâyesini, Şubat ayında vefat eden Philipp Seymour Hoffman'ın canlandırdığı Alman istihbaratçı Günter Bachmann üzerinden anlatan film, 11 Eylül saldırılarının planlandığı şehir olduğu rivayet edilen Hamburg'u boşuna mesken seçmemiş. Zira amacı, Batı istihbarat birimlerinde mezkur saldırı sonrası hasıl olan o paranoyak ruh hâli ve onların, bununla baş etmeye çalışırken ortaya koydukları yöntemler üzerine düşünmek.

Yıllar sonra "A Most Wanted Man" dendiği zaman hepimizin aklına gelecek ilk (ve filmdeki diğer her şeyin üzerinde asılı duran) unsur, kuşkusuz Hoffman'ın oyunculuğu. Ağzında sigarası, özensiz görüntüsü, çökük omuzları ve cool edasıyla Hoffman, işini yaparken yalanlar söyleyen, insanları tehdit eden ve onların hayatını riske atabilen (ve bu erdemsizliklerin vicdanında yarattığı yükün altında ezilen) Bachmann'ı adeta bir elbise gibi üzerine giymiş. Bir kez seyredenin, bu performansı unutması mümkün değil ve buradan bakınca, usta oyuncunun ölümü elbette insanı daha da derinden üzüyor.

80'li ve 90'lı yıllarda (U2, Depeche Mode, Echo & the Bunnymen, Metallica, Nirvana, Red Hot Chili Peppers vb. gruplara) çektiği videolar nedeniyle müziksever bünyelerin gönlünde ve dimağında özel bir yere sahip olan Anton Corbijn, 4 yıl önce George Clooney'nin tetikçi rolünde olduğu "The American" filminde (beklentilerin tam aksine) "Le Samourai" tarzı sakin ve melankolik bir dünya inşa etmişti. Bu filmde de, sonbahar mevsimindeki Hamburg'u adeta bir karakter gibi kullanarak (senaryo bir takım mantık hataları ihtiva etse de) şahane resimlerle ve Bachmann üzerinden verdiği "önce diyalog" mesajıyla, vasatın çok üzerinde bir iş çıkarmış.

Best movies of 2014, #6: Deux jours, une nuit

6. Deux jours, une nuit (7.5)


Jean Pierre ve Luc Dardenne kardeşlerin yazıp yönettiği "Deux jours, une nuit", rahatlıkla kapitalist sistemin yarattığı bencil dünya ve bunun tek bir birey üzerindeki yıkıcı etkileri hakkında ağdalı bir dram olabilirmiş. Ama filmin en önemli erdemi de sanırım o savunmasız birey vasıtasıyla, "asla pes etmemek gerektiği" üzerine bir umut ışığına dönüşmeyi seçmesi. Bunun yanında Sandra rolündeki Marion Cottillard'ın olağanüstü performansının altını kalın bir şekilde çizmek gerekiyor. Ayrıca çalıştığı firmada ona yardım etmeyi kabul edenlerin çoğunlukla göçmen arkadaşları olması, günümüzde Avrupa'da yükselen siyasî akımlar düşünüldüğünde oldukça anlamlı. Belçikalı kardeşlerin kariyerleri boyunca sürekli tercih ettiği, kahraman(lar)ı yakından takip eden sallantılı el kamerası da, burada Sandra'nın koşuşturmacasıyla geçen (hem kendisi, hem seyirciler için) "gerilimli" hafta sonuna kusursuz bir şekilde hizmet ediyor. Özetle, insanı düşündüren ve seyretmek için harcanan 1.5 saate fazlasıyla değen bir film.

Best movies of 2014, #7: X-Men: Days of Future Past

7. X-Men: Days of Future Past (7.5)


2000 yılından itibaren ilk iki film ile beyazperdedeki X-Men evrenini inşa eden Bryan Singer, serinin yedinci filminde tekrar yönetmen koltuğunda. Geleceğin karanlık dünyasında, insanlarla mutantlar arasındaki savaşın artık sonuna gelindiği umutsuz bir noktada başlayan film, "Terminator" serisini hatırlatan bir numarayla meseleyi "kaynağında" çözmek üzere Wolverine'i görevlendiriyor. Söz konusu numara, senaryo açısından kafa karıştırıcı bir kontrpuan olarak görülebilir ama James McAvoy ve Michael Fassbender gibi iki oyuncunun seriye dahline vasıta olduğu için elbette başımız üzerine. Bunun dışında ABD'nin savaş yanlısı politikalarına (hem insanlar, hem Magneto vasıtasıyla) getirilen eleştiri, insan/mutant çatışması üzerinden (her zamanki gibi) azınlıklar için söyledikleri, genç Xavier'ın kendi içinde yaşadığı çatışmalar vs. ile tatminkar bir hikâye söz konusu. Görselliğe gelince, Quicksilver'ın Magneto'yu (Jim Croce’un “Time in a Bottle” [1973] şarkısı eşliğinde) hapishaneden kaçırdığı o baş döndürücü sekans, tek başına bir filmi kurtarabilir ama Singer'ın genel performansı da çok başarılı. Serinin hayranları zaten görmüştür ama iyi bir aksiyon seyretmek isteyen herkese tavsiye edilebilecek bir film.

Best movies of 2014, #8: Captain America: The Winter Soldier

8. Captain America: The Winter Soldier (7.5)


Sinemaseverlerin, üzerinde hep konuşup tartıştığı bir konudur: "Hangi devam filmi, öncülünden daha iyi?" Bu konuda akıllara gelen ilk iki film de mütemadiyen "The Godfather: Part II" ve "Terminator 2: The Judgement Day" olur (ben sadece ilkine katılırım) ama o listeye gönül rahatlığıyla bir film daha ekleyebiliriz artık. Zira "Captain America: The Winter Soldier", üç yıl önceki ilk filmin milliyetçi ve hamasi duruşundan uzak, liberal ve anti-militarist bir süper kahraman filmi. Aynı zamanda nostaljik kahramanını (özenli olmayan) bir numarayla modern dünyaya taşıdığı noktadan itibaren daha fazla silahla, tehditle ve şiddetle daha çok barışın tesis edilemeyeceğini net bir şekilde vurgulayarak gönülleri kazanıyor. Finaldeki "ikiyüzlü devlet" eleştirisi de cabası. Öykü anlatımındaki bu erdemlerin yanında çok iyi tasarlanmış takip/kovalamaca ve mükemmel koreografili (kansız) dövüş sahneleri ile bir aksiyon filmi olmanın hakkını da sonuna kadar veriyor. 2011'de, ertesi yıl başlayacak "The Avengers" evrenine bir giriş mahiyetinde özensizce çekilen ilk filmin çok ilerisinde, Kaptan Amerika'yı tek başına bir "süper kahraman filmi yıldızı"na çeviren bu filmi, bence türün meraklıları kaçırmamalı.

Best movies of 2014, #9: Nightcrawler

9. Nightcrawler (7.5)


Dan Gilroy'un yazıp yönettiği "Nightcrawler", pek çok seyircinin kişisel favorisi olacağına inandığım, cool ve kasvetli atmosferiyle gönülleri çelen, başroldeki anti-kahramanıyla konvansiyonel sinemaya alternatif bir yerde duran ama duyarlıklıktan uzak ve biraz fazla rafine bir film. Jake Gylenhall'un canlandırdığı Lou Bloom'un yükseliş hikâyesi olarak okuyabileceğimiz öykünün amacı, kapitalizmin (ya da 'sistem'in, o her neyse) bencilleştirdiği toplum ve bunun bir alt başlığı olarak çürümüş medya düzeni üzerine bir şeyler söylemek. Bu konuda yeni ve ilgi çekici bir fikri yok, biraz da fazla "kör parmağım gözüne" bir tavrı var ama sonuç itibarı ile durduğu yer elbette takdiri hak ediyor. Rolü için özellikle kilo veren ve korkutucu bir görünüme bürünen Gylenhall, Bloom rolünde Oscar'a aday olabilecek muhteşem bir performans ortaya koymuş. Los Angeles'ın karanlık sokakları ve gece görüntüleri de çok iyi. Tek sorun, Kubrick'in en sevilen filmlerinin başında geldiği halde benim biraz mesafeli durduğum "A Clockwork Orange"dan da taşan o "iticilik". Bunun, tıpkı Kubrick gibi Gilroy'un da bilinçli bir tercihi olduğu kesin ama naçiz kanaatim, burada ipin ucunun biraz kaçtığı yönünde (bu konu için ayrıca bkz: Salò o le 120 giornate di Sodoma). Yine de sadece Gylenhall'un performansı için bile en az 1 kere görülmeli.

Best movies of 2014, #10: Mavi Dalga

10. Mavi Dalga (7.5)


Balıkesir'de yaşayan liseli bir genç kızın hayatındaki 1 yıllık kesiti anlatan "Mavi Dalga", Türk sinemasında pek örneğini görmediğimiz tarzda bir gençlik filmi. Söz konusu yıl boyunca yaşadığı olaylarla belki biraz büyüdüğünü hisseden ama (o yaşta doğal olarak) ne istediğini hâlâ bil(e)meyen Deniz'in içinde bulunduğu ruh hâli, tam olarak filmin de derdi aslında. Hepimizin yaşayıp geçtiği o dönemlerin duygusunu, karmaşıklığını, bir şekilde kendi yolunu bulmak gibi zorluklarını vs. keskin dramatik iniş-çıkışlardan uzak durmasına rağmen, seyirciye bir yere kadar iletebildiği de rahatlıkla söylenebilir. Merve Kayan ve Zeynep Dadak'ın birlikte yönettiği film iddiasız, sade ama içten üslubuyla son yıllarda gördüğüm en iyi yerli yapımlardan biri.

Best movies of 2014

1. The Grand Budapest Hotel (8.5)
2. Köksüz (8)
3. Gone Girl (8)
4. Frank (7.5)
5. A Most Wanted Man (7.5)
6. Deux jours, une nuit (7.5)
7. X-Men: Days of Future Past (7.5)
8. Captain America: The Winter Soldier (7.5)
9. Nightcrawler (7.5)
0. Mavi Dalga (7.5)

Diğer: Whiplash (7.5), Birdman (7.5), The Signal (7), Interstellar (7), The Imitation Game (7), RoboCop (7), Guardians of the Galaxy (7), Michael Kohlhaas (7), Godzilla (7), Blood Ties (7), Kış Uykusu (7), How to Train Your Dragon 2 (7), Down of the Planet of the Apes (7), The Babadook (7), Million Dollar Arm (7), Non-Stop (7), A Walk Among the Tombstones (7), The Equalizer (7), De Behandeling (7), The Interview (6.5), Fury (6.5), The Maze Runner (6.5), The Fault in Our Stars (6.5), Hercules (6.5), Filth (6.5), Transformers: Age of Extinction (6.5), 22 Jump Street (6.5), The Rover (6.5), Edge of Tomrrow (6.5), Maleficent (6.5), Predestination (6.5), Flight 7500 (6), Amazing Spider-Man 2 (6), The Drop (6), John Wick (6), A Million Ways to Die in the West (6), As Above, So Below (6), Chef (6), Draft Day (6), Hector and the Search for Happiness (6), The Little Death (6), Need for Speed (5.5), Lucy (5.5), Divergent (5.5), American Sniper (5), Noah (5), Sin City: A Dame to Kill For (5), 300: Rise of an Empire (4.5)

Görmediklerim: Sivas, Pek Yakında, Boyhood, İtirazım Var, 20000 Days on Earth, Bai Rin Yan Huo, The Hobbit: The Battle of the Five Armies, Into the Woods, Exodus: Gods and Kings, The Hunger Games: Mockingjay - Part 1