Roberto Carlos'un Türkiye'de sadece birkaç golü var ama bence en unutulmaz hareketi Rize deplasmanında direkten dönen akıl almaz füzesi.. 1997'de Fransa maçında Barthez'e attığı firkik golünde topa verdiği falsoyu hatırlatıyor. Hiç gerilmeden bu vuruşu yapması da cabası...
futbol etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
futbol etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
1 Nisan 2010 Perşembe
Anelka vs. Beşiktaş
Anelka'nın Beşiktaş maçında yaptırdığı penaltı öncesi ortaya koyduğu bu performans o kadar büyüleyici ki, 25 senedir dünya futbolunda bundan daha güzel sadece birkaç hareket görmüşümdür. Örneğin Maradona'nın İngiltere'ye attığı o efsane golden bile daha güzel. Oktay'ın, Messi'nin slalom gollerinden de.. Belki Zlatan'ın Ajax'ta oynarken 6 kişiyi çalımlayarak attığı o muazzam slalom golü bununla yarışabilir.. Ama orada bile müthiş fake'ler ve düz çalımlar var; Anelka'nın Toraman'ı geçerken "topun üzerine basarak zıplatması" gibi insanın kanını donduran bir hareket yok. Hatta bu hareketi hayatımda başka hiçbir futbolcunun yaptığını görmedim. Kolay kolay birilerinin (maç içinde ve o trafikte) yapabileceğini de sanmıyorum.
Bu hareketten daha inanılmaz olanı ise, Anelka'nın bunu yaparken sanki çok basit bir şeymiş gibi hareket etmesi.. Tek kelimeyle muhteşem..
Bu hareketten daha inanılmaz olanı ise, Anelka'nın bunu yaparken sanki çok basit bir şeymiş gibi hareket etmesi.. Tek kelimeyle muhteşem..
Schumacher vs. Galatasaray
Elbette Toni'nin ülkemizde bir golü yok ama Fener ve G.Saray'ın 100'er yıllık tarihinin en önemli sayfalarından birine attığı unutulmaz bir imza var. 4-3'lük efsane maçın son dakikalarında yaptığı muhteşem kurtarışla...
Hagi vs. Monaco
Hagi'nin Türkiye'de attığı inanılmaz goller içinde en güzeli, son dakikalarında Riise'ye dirsek atıp kırmızı kart gördüğü maçta Monaco kalesine gönderdiği bu füzedir bence...
Alex'in rövaşatası
En iyi 5 yabancı demiş ve adlarını anmışken, onların Türkiye'de imza attığı en güzel hareketlerinden (gol, kurtarış, şut vs. gibi) birer tanesini buraya eklemek istiyorum. Son sıradaki Alex'ten başlayarak...
Hamit'ten sinyal

"Benim için önemli olan şey, gelecek yıl Şampiyonlar Ligi'nde oynamak. Bütün kapıların bana açık olduğunu biliyor ve bunun için şükrediyorum. Şu anda beklemedeyim. Hemen hemen bütün büyük liglerden teklif var. Sezon sonunda en doğru kararı vereceğim."
Radyospor'a yaptığı açıklama..
Türkiye'ye gelmiş en iyi 5 yabancı futbolcu
(Real Madrid > Fenerbahçe, Temmuz 2007)
Bu seçimi tartışan birilerine rastlarsanız, naçizane tavsiyem vaktinizi boşa harcamayıp o vatandaşın yanından hemen uzaklaşmanızdır. Zira dünyadaki futbolseverlerin % 90'ının "tüm zamanların en iyi 11'i" listesine banko yazdığı bir isimden bahsediyoruz. 3 Dünya Kupası finali oynayıp 2'sini kazanan, Real Madrid'de 12 sene forma giyen, Şampiyonlar Ligi'nde Fener ve G.Saray'ın toplamı kadar maçta oynamış bir oyuncu Roberto Carlos... Neyse bu adamı anlatmayalım şimdi, ayıp oluyor. Fenerbahçe'nin, Türk futbol tarihinin en büyük başarılarından biri olan Şampiyonlar Ligi çeyrek finali de, onun zamanında gerçekleşti. Türkiye'de sadece 2 Süper Kupa kaldırabildi.
Türk futbol tarihinin gördüğü (hatta Roberto Carlos dâhil) en "yetenekli" futbolcu Anelka bana göre. Hatta dünya futbol tarihinde adını Pele, Maradona, Cruyff, Eusebio, Garrincha, Zidane, Ronaldinho, Ronaldo, Cristiano, Messi gibilerinin yanına yazmak lâzım. Yetenek olarak böyle ama mental olarak fazlasıyla sorunlu bir adam olan bu kardeşimiz, Chelsea'ye transfer olduktan sonra duruldu; dünyanın en büyük takımlarından biri olan bu kulübün değişmez ilk 11 oyuncusu ve lider ismi oldu. Lampard gibi adamlar bile sıkıştığında topu onun ayağına verecek kadar saygı duyuyor ve biz de "bu adam nasıl oldu da bizim ülkemizde oynadı?" diye merak etmeye devam ediyoruz.
(Schalke > Fenerbahçe, Temmuz 1988)
1972 yılında (18 yaşında) Köln takımında başladığı kariyerinde 33 yaşında Scalke'ye, oradan da 1 yıl sonra akıllara durgunluk verecek şekilde Fenerbahçe'ye gelen bu abimiz, dünyanın gelmiş geçmiş en iyi kalecileri listesinde kimi zaman ilk 10 ama kesinlikle ilk 20'ye giren bir isim. 1982 yılında final oynadığı Dünya Kupası'nı 1986'da Federal Almanya formasıyla kazandığını, Türk futbol tarihinin en başarılı takımı olan (ve 1989'da 103 gol atarak şampiyon olan) Fenerbahçe'nin kaptanı olduğunu ve sarı-lacivertlilerde 3 yıl forma giydiğini hatırlatalım. Fenerbahçe'den sonra 37 yaşında Bayern'e transfer olarak (!) futbolu orada bırakmıştı. 4 Mayıs 1991'de G.Saray'a karşı oynadığı son maçta 4 gol yedikten sonra eldivenlerini (kendisine 3 yıl boyunca sayısız gol atan) Tanju'ya hediye edecek kadar da centilmen bir insandır, bunu belirtmek de boynumuzun borcudur.
(Barcelona > Galatasaray, Temmuz 1996)
Farul Constanta takımının altyapısında yetişip bu takımda profesyonel olduktan sonra 18 yaşında Sportul'a transfer olan ve 3 yıl sonra Steaua Bükreş'e geçen Hagi, kariyeri boyunca Karpatlar'ın Maradona'sı olarak anılmış bir isim. Steaua takımıyla Şampiyon Kulüpler Kupası'nda 1988'de yarı final, 1989'da ise (bu kez yarı finalde G.Saray'ı eleyerek) final oynayan ve o sene kupada 5 gol atan futbolcu, 1990 Dünya Kupası'nın ardından (4.3 milyon dolara) Real Madrid'e transfer oldu. Orada hiçbir zaman ilk 11'in değişmezi olamadı ve 2 yıl sora hayal kırıklığı içinde satış listesine kondu. Ama ona talip olan ve alan takım, Avrupa'nın 100 büyük kulübü sıralamasından herhangi bir takım değil, Lucescu'nun çalıştırdığı Serie B ekibi Brescia oldu. 2 sene burada oynadıktan sonra 1994 Dünya Kupası performansı nedeniyle bu kez Barcelona'ya gitti. Orada da hiçbir zaman ilk 11 oyuncusu olamadı ve 1996'da G.Saray'a geçti. 5 yıl boyunca formasını giydiği bu kulüpte kariyerindeki tek Avrupa Kupası olan Uefa Kupası'nı kazandı. Real ve Barça'da daha uzun oynasa, orada bir-iki kupa kazansa, hatırlanabilecek bir performans gösterse listede daha üst sırada olabilirdi. Ama 19 yıllık kariyerinin 13'ünü üçüncü dünya ülkelerinde, ikisini ise Brescia'da geçirdiğini düşününce, Romanya ve Türkiye'de elde ettiği başarılar hatrına ilk 5'e giriyor desek yanlış olmaz.
Kariyeri boyunca Brezilya'da forma giyen ve Temmuz 2001'de 7.2 milyon sterline Parma'ya transfer olan Alex, burada sadece 4 ay kaldıktan sonra Ocak ayında Cruzeiro'ya dönmüştü. 2000 Olimpiyatları'nda Brezilya takımının (ve Lucio, Ronaldinho gibi isimlerin) kaptanı olan oyuncu 2004 yazında 5 milyon avro bedelle Fenerbahçe'ye geldi. Bir taraftar olarak kendisinden hiç hazzetmesem de bu takımda 120 gol, 120 asist gibi dünya rekorlarını zorlayan bir performansla oynadı bugüne kadar. Takımın Avrupa kupalarında en fazla gol atan oyuncusu oldu ve sarı-lacivertli formayla 2 lig şampionluğu ve Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final yaşadı.
Not: Liste yapılırken yetenek, kariyer, Türkiye'deki performans ve popülarite gibi kıstaslar bütün olarak değerlendirildi. Ve G.Saraylı taraftarların bilgisine; tamamen tarafsız davranıldı. Tarafsız olunmasa mesela bana göre Appiah, Ortega ve Alex, Hagi'den çok daha iyi oyuncular ama Hagi'nin kariyeri onlardan daha parlak ve ismi de daha yukarıda. Yine de tarafsız olunsa da tamamen kişisel bir listedir, herkes kendininkini yapabilir, hatta buraya ekleyebilir.
24 Mart 2010 Çarşamba
Operasyon başladı
Bochum Savcılığının başlattığı şike operasyonunun Türkiye ayağına da bu sabah itibarıyla start verilmiş bulunuyor. Konyasporlu Recep Öztürk, İBB yardımcı antrenörü Arif Erdem, Sivassporlu Erman Kılıç, Kayserisporlu Umut Koçin ve Durmuş Bayram şu âna kadar gözaltına alınan isimler. Ayrıca Kenan Hasagiç de aranıyormuş. Geçen yılki İBB - G.Birliği maçının ana neden olduğu belirtiliyor ama sonuçta Kayserisporlu isimler de var listede. Merakla bekliyoruz.
23 Mart 2010 Salı
Efsane olmaya doğru...
24 Şubat 2010 Çarşamba
Canını yerim senin...

Bu hafta oynayacakları Juventus maçına, bu hadise nedeniyle ekstra motivasyonla çıkacaklarını belirten Palermo'nun yıldız golcüsü Fabrizio Miccoli, ANSA'ya yaptığı açıklamalarda, "Sezon başından beri her maça kazanmak için çıktık ama bu sefer daha farklı. Fabrika işçileri bizden, Juventus'u onlar için yenmemizi istediler. Bu bizi daha da hırslandırdı. Biz de halkın içindeyiz. O fabrikadan hayatlarını kazanan, ailelerini geçindiren insanlar da bizim dostumuz. Juventus karşısında onlar için galip geleceğiz" dedi.
Bu klas, duyarlı ve insanca jestiyle "gönlümüzde yer etmiş topçular" listesine üst sıralardan giren Miccoli'ye ta buralardan "salute!" diyorum.
13 Şubat 2010 Cumartesi
Alex'in 11'i

Volkan
G.Gönül - Lugano - Bilica - H.Balta
Keita - Cristian - Emre - Arda
Özer
Makukula
(Semih)
G.Gönül - Lugano - Bilica - H.Balta
Keita - Cristian - Emre - Arda
Özer
Makukula
(Semih)
5 Şubat 2010 Cuma
Sir

Kardeşimin kız arkadaşı teknik direktörü arayarak grip olduğumu söyledi. Ben de antrenman yerine arkadaşlarımla eğlenmeye gittim. Eve geldiğimde annem antrenörün evi aradığını, onu geri aramam gerektiğini söyledi. Onu aradığımda beni arkadaşlarımla birlikte gördüğünü, yarın Rangers maçında sahada olacağımı söyledi. Ertesi gün sahaya çıktım ve Ibrox Park'ta hat-trick yapan il futbolcu oldum. O günden sonra futboldan ayrılmayı bir an bile düşünmedim.
Alex Ferguson
26 Ocak 2010 Salı
Küstah
24 Aralık 2009 Perşembe
Birsa: Alnından öpülecek sporcu

Maçın 34. dakikası oynanırken Auxerre takımının Sloven oyuncusu Valter Birsa (23), orta saha civarında yan yana koştuğu Bakary Kone'nin faulüyle bir anda yüzünü tutarak kendini yerde buluyor. Maçın hakemi Philippe Kalt olay yerine giderken cebinden kırmızı kartını çıkarıyor ve direkt olarak Kone'ye gösteriyor. İtiraz eden Fildişili yıldıza ise "dirseğiyle rakibinin yüzüne vurduğunu" ima eden bir takım işaretler yapıyor. Tartışmalar sürerken Kone bir şekilde sahayı terk etmiyor ve yerden kalkan Birsa, rakibinin kırmızı kart gördüğünü fark ediyor. Bunun üzerine hakemle konuşan genç oyuncu rakibinin kasıtlı herhangi bir müdahelesinin olmadığını ayrıntılı bir şekilde hakeme anlatıyor ve Kone'nin kırmızı kartının Philippe Kalt tarafından geri alınmasını (!) sağlıyor. Evet, yanlış okumadınız. Velodrome gibi bir deplasmanda bir oyuncu böyle bir davranışı sergileyebiliyor işte. Yazarken bile tüylerimin diken diken olduğu bu jest yüzünden Birsa kardeşimi alnından öpüyor ve davranışının, dünyanın dört bir yanında hakemi aldatmaya çalışan tüm meslektaşlarına örnek olmasını diliyorum.
Not: Her zaman söylediğim gibi futbolun adaletine (kısa olmasa bile uzun vadede) son derece inanan bir kişiyim. Bu örnekte de Auxerre'in maçı (kaleyi bulan 2 şutla) deplasmanda 2-0 kazanmasından dolayı nasıl mutlu olduğumu anlatamam.
1 Aralık 2009 Salı
Altın Top Messi'nin oldu

1956 - Stanley Matthews
1957 - Alfredo Di Stefano
1958 - Raymond Kopa
1959 - Alfredo Di Stefano
1960 - Luis Suarez
1961 - Omar Sivori
1962 - Josef Masopust
1963 - Lev Yashin
1964 - Denis Law
1965 - Eusebio
1966 - Bobby Charlton
1967 - Florian Albert
1968 - George Best
1969 - Gianni Rivera
1970 - Gerd Muller
1971 - Johan Cruyff
1972 - Franz Beckenbauer
1973 - Johan Cruyff
1974 - Johan Cruyff
1975 - Oleg Blokhin
1976 - Franz Beckenbauer
1977 - Alan Simonsen
1978 - Kevin Keegan
1979 - Kevin Keegan
1980 - Karl-Heinz Rummenigge
1981 - Karl-Heinz Rummenigge
1982 - Paolo Rossi
1983 - Michel Platini
1984 - Michel Platini
1985 - Michel Platini
1986 - Igor Belanov
1987 - Ruud Gullit
1988 - Marco Van Basten
1989 - Marco Van Basten
1990 - Lothar Matthaus
1991 - Jean-Pierre Papin
1992 - Marco Van Basten
1993 - Roberto Baggio
1994 - Hristo Stoichkov
1995 - George Weah
1996 - Matthias Sammer
1997 - Ronaldo
1998 - Zinedine Zidane
1999 - Rivaldo
2000 - Luis Figo
2001 - Michael Owen
2002 - Ronaldo
2003 - Pavel Nedved
2004 - Andrei Shevchenko
2005 - Ronaldinho
2006 - Fabio Cannavaro
2007 - Kaka
2008 - Cristiano Ronaldo
28 Kasım 2009 Cumartesi
Tüyler ürpertici!

-Gençlerbirliği’ndeki ilk sezonumda Bursaspor ile kupa maçı oynayacaktık. Bursaspor’dan bazı oyuncular bize gelip, “Biz ligde küme düşüyoruz. Önümüzdeki hafta yapacağımız lig maçını bize bırakın, yarın oynayacağımız kupa maçı ise sizin olsun” dedi. Kabul ettik. O zamanlar kupa statüsü tek maç eleminasyon üzerine idi. Kupa maçına rehavet içinde çıktık. Ama Bursaspor sözünde durmadı ve bize peş peşe iki gol attı. Kandırıldık. Ne olduğunu anlayamadan golleri kalemizde gördük. Sonra bir gol attık ama maçı 2-1 kaybettik. Kupadan elendik. O sezon kupayı Bursaspor kazandı. Yani maçın sonucu üzerine anlaşmamıza rağmen, Bursasporlu futbolcular bizi aldattı.
-Bursaspor’un kupada bize yaptığı kandırmacanın ardından, biz ligde de karşı karşıya geldik. Bize yaptıkları numarayı göz önünde bulundurarak sahaya çok hırslı çıktık. Maç 2-2 bitti. Gollerin birini ben, diğerini Osman Özdemir attı. İlhan Cavcav işte bu maça ‘şike’ diyor. Oysa yanılıyor. Çok harbi oynandı. Bursaspor bizi yenemedi. O sezon Bursaspor ligden düştü. Ama kupayı kazandığı için, o zamanki statü gereği tekrar Birinci Lig’e alındı.
-Ertesi sezon ise Bursaspor maçı öncesi bana bir telefon geldi. Bursaspor’un çok önemli bir futbolcusu bana para teklif etti. Bana, “Senin para ile işin olmaz. Hiç olmazsa hatırım için bize bir puan verin. Bize bir puan yeter” dedi. Duygularımın esiri oldum. Kabul ettim. Çünkü ben 3 yıl önce Ankaragücü’nde oynarken, Bursaspor’un bize bir jesti olmuştu. Bilerek bize bir puan vermişlerdi. Onu karşılıksız bırakmak istemedim. Kafam dağınık bir halde sahaya çıktım. Sahada gezindim. Ayrıca bu maçın hakemi de bir tuhaftı. Ofsayttan atılan golü verdi.
-1985-1986 sezonunda Ali Sami Yen Stadı'nda oynadığımız Galatasaray maçından hemen önce Cavcav soyunma odasına girip bizimle konuşmaya başladı, "Çocuklar, ben hakemi satın aldım. Ceza alanına girdiğiniz anda kendinizi yere atın. Hakem penaltı verecek" dedi. Nitekim halen teknik direktörlük yapan bizim Osman Özdemir, ceza alanının 1,5 metre dışında kendisini yere attı. Hakem Y.K. koşarak penaltı noktasına gitti. Cavcav’ın dediği gerçekleşti. Haksız bir penaltıydı bu. Hakem resmen uydurdu. Topun başına ben geçtim. Kalede Simoviç vardı. Vurdum, gol oldu. Golcülük duygularım daha ağır bastı. Maç 1-1 bitti.
-G.Birliği’nde oynadığım yıllarda doping de kullandım. 3-4 kez içinde doping maddesi olan ilaç aldım. O ilaçları masörler dağıtırdı. Ama ilginçtir, doping kullandığım maçların hiçbirinde iyi oynayamadım.
-Bugüne kadar para için kesinlikle maç satmadım. Gençlerbirliği’nde üç sezon oynadım. Üçüncü sezonun başında Samsunspor’a gittim. Sezon ortasında Gençlerbirliği’ne geri döndüm. Madem Gençlerbirliği’nde daha önceki maçlarda şike yaptım, niye o zaman Cavcav beni geri aldı? Cavcav bir daha bu şike olayını gündeme getirirse, hakkında tazminat davası açacağım. Sayın Cavcav bazı hakemler ve teknik direktörlerle ilgili de bir şeyler açıklarsa, çok daha iyi yapmış olur.
-Gençlerbirliği ile Zonguldak deplasmanında oynadığımız bir maçta da resmen trajedi yaşadık. Bizim takımın tamamı maçı satmış. Şikeden bir tek benim ve Zlatko’nun haberi yok. Bize söylenmedi. Zlatko ve ben aslanlar gibi oynadık. Ama en büyük tepkiyi biz gördük. Çünkü anlaşmayı ihlal etmiş olduk. Ben gol atıyorum, sahadaki arkadaşlarım ve yedek kulübesi sevinmiyor bile. Hepsi bana ters ters bakıyor. 4-3 yenildik. Tabii sonradan anladım ben bu durumu.
İşin acı tarafı, bu maçın faturası bile Zlatko ile bana kesildi. Teknik direktörümüz maçtan sonra. “Halil İbrahim bir daha bu takımda oynarsa, kızım geneleve düşsün” dedi. Zlatko ile birlikte kadro dışı bırakıldım.
-Gençlerbirliği’nde oynuyordum. Ankara’daki bir Beşiktaş maçı öncesi kampa girdik. Yanılmıyorsam 1985-86 sezonuydu. Beşiktaş’ın teknik direktörü Stankoviç idi. Oda arkadaşım olan Zlatko bana, “Maçı satmam için Beşiktaş bana 15 milyon lira önerdi. Para da Fenerbahçe kalecisi olan Lukovcan’a verilmiş. Maçı sattığım taktirde 15 milyon lirayı Lukovcan’dan alacağım söylendi. İş bu şekilde sağlama alınmış. Ama ben vatandaşım olan Lukovcan’a hiç güvenmiyorum. Sağlam biri değildir. Maçı satsam bile parayı o bana vermez” dedi.
Zlatko ayrıca “Beşiktaş’ın o dönemdeki genel kaptanı Z.A., maçı sattığımın anlaşılabilmesi için bariz bir penaltı yapmamı istedi. Ama ben orta saha oyuncusuyum. Savunmada oynasam, tamam bu olur, ama ben orta saha oynuyorum, bu penaltıyı nasıl yapacağım” dedi. Ben de, “Yapma Zlatko” dedim. Vazgeçirdim. Zlatko beni dinledi. Harbi oynadı. Zlatko maçtan sonra, “Seni dinledim, parayı almadım. Ama bu parayı bizim takımdan başka oyunculara verdiler” dedi. O sezon Beşiktaş şampiyon oldu.
-Ben 8-10 maçta hatır şikesi yaptım. Üstüne basa basa söylüyorum, hiçbirinden para almadım. Yani para karşılığı şike yapmadım. Özellikle o Bursaspor maçında yaptığım hatır şikesi için çok mahcubum. Hatır şikesi de olsa şikenin her türlüsüne karşıyım. Ama o günlerde de yapılıyordu hatır şikesi, bugünlerde de yapılıyor. Yapılmıyor diyen yalan söyler.
-Tekirdağspor’da oynarken de bazı hatır şikelerim oldu. Mesela Feriköy ve Kasımpaşa maçlarında. Bazı büyüklerimizin ricasıyla hatır şikeleri oldu. Ayrıca Mersin İdmanyurdu’ndan da şike için bana 200 milyon teklif edildi. Kabul etmedim. Ama başka takımdan 7.5 milyon lira teşvik primi aldım. O parayı da gece kulübünde yedim. O zamanlar 18-19 yaşındaydım. Ayrıca Boluspor’da oynarken de teşvik primi aldım. Bolu-Düzce maçında şike için para teklif edildi. Birinci Lig’e çıkma maçıydı. 10 milyon lira önerdiler. Büyük paraydı. Haliyle yine reddettim. Maçı 3-0 kazandık. Birinci Lig’e biz çıktık.
27 Kasım 2009 Cuma
22 Kasım 2009 Pazar
Tüm zamanların en komik golü
Bugün oynanan Anderlecht - Roeselare maçında, konuk takım kalecisi Jurgen Sierens öyle bir gol yemiş ki, bir insanın hayatında görebileceği en komik gol herhalde budur. Olaydan sonraki yüz ifadesinden Sierens'e üzülmemek de mümkün değil bu arada. Allah düşman başına bile vermesin diyorum.
3 Kasım 2009 Salı
Sen ne biçim adamsın?

Bu sözleri söylemek için kişinin biraz deli olması ve mangal gibi de bir yüreğinin olması gerekiyor. Ülkemizde büyük takımlarından birinde oynayan bir yıldızın böyle konuştuğunu tasavvur bile edemiyorum. Kim bilir neler olurdu sonucunda...
Not: Cassano ile ilgili en sevdiğim hikâye şu: Bari'de oynarken 18 yaşında bir züppe olarak antrenmanlara motorsikleti ile gidip geliyormuş. Takımdaki hocası, onun sağlığı açısından tehlikeli olduğunu düşündüğünden kendisini uyarmış ve bir daha motora binmesini istemediğini belirtmiş. Cassano'nun cevabı şöyle: "İyi; o zaman beni antrenmanlara sen götürüp getirirsin... (!)"
26 Ekim 2009 Pazartesi
Sabri Sarıoğlu
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)