14 Mart 2009 Cumartesi

Liverpool fırtınası

Bir takımın taraftarı daha ne ister? 3 gün önce Real Madrid'e 4 atıp, hafta sonunda Old Trafford'da United'ı da dörtledikten sonra? 20 yıllık Pool taraftarı olarak söyleyeyim ne istediğimizi: Şampiyonluk! Daha 3 gün önce yazmıştım, Liverpool, defans kafalı Benitez ve onun kurduğu "eksikli" kadro yüzünden kendisine karşı futbol oynamaya çalışan takımlara karşı adeta bir "Terminator". Ama Anfield gibi bir mâbette bu sene Stoke gibi rakiplere karşı gol atamamak yüzünden kaptırılan onlarca puan sonucu şampiyonluk yarışında bu kadar gerilerde kaldı ve yüksek ihtimalle bu sene de ipi göğüsleyemeyecek Kırmızılar. Hem de 2 maçta birden (birincisinde Torres ve Gerrard olmaksızın) United'ı yenmesine rağmen...

Bugünkü maç tıpkı deplasmanda oynanan Newcastle karşılaşması gibi adeta bir rüya gibiydi. Alonso'nun yerine orta sahada görev yapan Lucas ve Mascherano inanılmaz bir yük çektiler. Defans bloku her zaman olduğu gibi minimum hata ile güven verdi. Gerrard ve Kuyt bitmek bilmeyen enerjileri ve hırslarıyla arkadaşlarına ilham verirken Torres ne kadar inanılmaz bir fırsatçı ve golcü olduğunu göstererek en kritik gole imza attı.

Neticede 1 maç eksiğine rağmen hâlâ 4 puan önde United, bu da ziyadesiyle sinir bozucu.

ManUtd (4-4-2): Van Der Sar 5 - O'Shea 5, Ferdinand 6, Vidic 5, Evra 5 - Ronaldo 6, Carrick 5 (74' Giggs 6), Anderson 5 (73' Scholes 6), Park 5 (74' Berbatov 5) - Tevez 6, Rooney 6

Liverpool (4-2-3-1): Reina 7 - Carragher 7, Hyypia 8, Skrtel 8, Aurelio 8 - Lucas 7, Mascherano 8 - Kuyt 7, Gerrard 8 (90' El Zhar), Riera 6 (67' Dossena 7) - Torres 8 (81' Babel 6)

Goller (1-4): Ronaldo (pen.) 23' - Torres 28', Gerrard (pen.) 44', Aurelio 77', Dossena 90'

Şut: 17 - 9
İsabetli şut: 3 - 5
Kurtarış: 0 - 0
Topa hakimiyet: %55 - %45
Korner: 10 - 3
İsabetli pas: 350 - 265

11 Mart 2009 Çarşamba

Liverpool parçaladı

Hep ne diyoruz? Liverpool, iş kendisinden daha büyük veya denk ama sonuçta futbol oynamaya çalışan takımlara geldiğinde dünyanın belki de en iyi takımı. Ama mesela küçük, haddini bilen, alan daraltıp iyi savunma yapan takımlara karşı kaybettiği puanlar yüzünden de daha yıllar boyu kendi liginde şampiyon falan olamayacak. Bu özellikleri yüzünden "Devler" Ligi diye adlandırılan bir organizasyonun ise her yıl en büyük favorilerinden biri olmaya da devam edecek.

İşte Real Madrid, hatta 2 yıl öncesinde en formda dönemindeki Barcelona. İkisi de Liverpool'un akılalmaz takım savunması ve makine gibi işleyen sistemi karşısında boyunun ölçüsünü alıp gitti. Hele Real Madrid uzun yıllardır görmediğimiz derecede büyük ve utanç verici bir hezimet yaşadı dün gece Anfield'da. Maçın ilk dakikasından itibaren neredeyse 1 saat boyunca top bile göremediler. Kadro kimyalarının Liverpool'a oranla fersah fersah dezavantajlı olması yüzünden de tokat üstüne tokat yiyip evlerine döndüler.

Hep yazıyorum, Liverpool dünyanın en iyi defans yapan takımı. Hücumda Torres ve Gerrard gibi yıldızları ve inanılmaz takım oyunlarını da hesaba katınca, Şampiyonlar Ligi'nde bu yıl onları alt etmek her yıl olduğu gibi çok çok zor. Final oynamaları büyük olasılık; eğer erken şekilde ManUtd ile eşleşmezlerse...

10 Mart 2009 Salı

En iyi 5 Steven Spielberg filmi


1. Empire of the Sun (10)
1987

2. Jaws (10)
1975

3. Close Encounters of the Third Kind (10)
1977

4. Saving Private Ryan (8)
1998

5. Minority Report (8)
2002

9 Mart 2009 Pazartesi

Ligde 23. haftanın görünümü

Lider Sivasspor'un hem futbol olarak hem de mental anlamda müthiş bir düşüş içinde olduğundan artık hiç kimsenin kuşkusu yok. İlk yarının son haftasındaki Hacettepe maçından beri zaten bunu yazıyor ve söylüyoruz ama enteresan olan şey, ne teknik direktör ne de yönetimin buna aylardan beri bir tedbir alamaması. Görülüyor ki, başta kaptan olmak üzere futbolcularda ama daha da önemlisi Bülent Uygun'da inanılmaz bir yıpranma var. Bu stresin tüm nedeni de bence özgüven eksikliği. Fener maçı ile ilgili olarak da söylemiştim, tüm Sivas takımına "bu sene de bizden hiçbir halt olmayacak" gibi bir haleti ruhiye sinmiş sanki. Bülent hoca da böylesi bir depresyonun üstesinden gelecek tecrübeye sahip olmadığı gibi, kendi ruh sağlığını muhafaza etme konusunda bile ne kadar kifayetsiz olduğunu Ankara maçında gösterdi. Böyle bir teknik direktörün bu lige yakışmadığını söylemeye gerek bile yok. Olacakları varsa bile bu imajla şampiyon falan olmasınlar. Yıllarca maganda teknik direktörler yüzünden futboldan soğuma raddesine gelen futbolseverlerin kötü bir kopyaya tahammülü kalmadı zira.

Beşiktaş kör-topal da olsa en azından skor istikrarı ve en az puan yitiren takım olması hasebiyle kendini bir anda ikincilikte buldu. Bu hafta da kendi sahasında Samet Aybaba'nın takımı ile oynayacaklar. Ondan sonra Sivas deplasmanı var. Beşiktaş'ın fiktürüne bakıp iki hafta önce "kendilerini 2-3 hafta içinde lider bulabilirler" demiştim ve bu sadece ve sadece fikstür yüzündendi. Şimdi o kolay dönemin sonu geldi, bu hafta ve gelecek hafta en azından 2-3 puan kaybedecekler. Oynadıkları futbol rezil bir futbol, hocaları geri kafalı ve tutarsız, taraftar ise patlamaya hazır bomba. Ligi ilk 2'de bile bitireceklerine inanmıyorum; bu futbol, bu yönetim ve bu hoca ile asla da bitirmemeleri lâzım.

Trabzon ise tipik Ersun sendromundan muzdarip. Sezon başından beri dümdüz bir takımla ama pür disiplin, çalışkanlık, motivasyon ve hırs ile gelebilecekleri maksimum yere geldiler. Artık miatları doldu ve kaçınılmaz düşüş başladı. Kadro kalitelerine ve kimyasına baktığınız zaman bu takımın ilk 3'ü hiç hak etmediğini rahatlıkla söyleyebiliriz, liderken bile bunu söyleyip durduk buradan. Yaratıcı oyuncu olarak sadece (mental anlamda en problemli adam olan) Yattara'nın bulunduğu bir takımdan bundan fazlasını da beklememek gerekiyor. Şimdi önlerinde G.Saray maçı gibi bulunmaz bir fırsat var. Nasıl Antalya'ya puan kaybedeceklerinden emin konuştuysam G.Saray'a yenilmeyecekleri konusunda da eminim. Trabzon'un büyük maçlar için uygun sayılabilecek bir kadrosu ve oyun anlayışı var. Hepsinden öte büyük maçlarda en gerekli unsur olan "hırs ve coşku; daha fazla isteme" özelliği var. Beşiktaş karşısında sezonun en rezil futbolunu oynamışlardı. Bu sefer öyle olmaz.

Fenerbahçe ise Guiza'nın takımdan çıkmasıyla resmen kendini buldu. Fener hakkında yazdığım bütün yazılara şöyle bir bakın, bu takımda Semih ve Alex forveti; arkasında Selçuk (o yoksa Deniz) ve Emre ikilisi; sağda Deivid ve solda Uğur (yoksa Vederson) seçimleri ile "mevcut kadrodan maksimum verimin alınabileceğini" yazıp durdum. Tabii maksimum verim böyle rezil bir ligde şampiyonluğa da yetebilir, ama rakipler rakip olsa üçüncü bile yapamayabilir seni, orası gidişata bağlı. Ayrıca yönetim denen rezillik abidesinin bu kaynaklarla kurulabilecek en kötü kadroyu kurduğu da bir gerçek. Ama bu malzemeden maksimum verimin de alınması ancak Guiza'nın olmaması ile mümkün. İnşallah Aragones bir daha saçmalamaz. Kayseri deplasmanında takımın isteği, kimyası, özgüveni tek kelime ile mükemmeldi.

G.Saray kendi sahasında hakemin yardımıyla 3 puanı aldı. 90. dakikadaki açık penaltıyı görmesine rağmen çalamayan İlker Meral isimli sümsüğün gelecek haftalarda maç alıp alamayacağını çok merak ediyorum. Takımda Bülent Korkmaz'ın kaybetmekten korktuğunu açıkça gösteren bir "atıp yatma" eğilimi var. Atamazsa ve ilk önce yerse ne olur, Bordeaux'ya karşı güzel şeyler olmuştu. Ama her zaman olur mu, çekirge her zaman sıçrar mı, orası şüpheli.