avrupa ligi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
avrupa ligi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Mart 2013 Cumartesi

Amsterdam yolunda rakipler


Fenerbahçe, UEFA Avrupa Ligi'nde (EL) ilk-16 turunun ilk maçında Plzen'i deplasmanda 1-0 yendi. Maç boyunca olgun bir Avrupa takımı gibi sakin, özgüvenli ve bilinçli oynayan sarı-lacivertliler, rövanşta büyük aksilikler yaşanmadığı sürece turun mutlak favorisi durumunda. Eğer beklediğimiz durum gerçekleşir ve Fenerbahçe turu geçerse bu, kulüp tarihinin mevcut kupadaki ilk çeyrek finali olacak.

Çeyrek finaldeki olası rakipleri tahmin etmek için, ilk-16 turunda geçtiğimiz hafta içi oynanan "ilk maçların" sonuçlarını hatırlayalım:

Plzen 0-1 Fenerbahçe
Anzhi 0-0 Newcastle
Stuttgart 0-2 Lazio
Steaua 1-0 Chelsea
Levante 0-0 Rubin
Tottenham 3-0 Inter
Basel 2-0 Zenit
Benfica 1-0 Bordeaux

Bu sonuçların ardından turu geçmeye yakın takımlar:

Fenerbahçe
Newcastle
Lazio
Chelsea
Rubin
Tottenham
Basel
Benfica

Chelsea'nin Steaua karşısında elenmesi tabii ki en büyük dileğimiz ama iki takım arasındaki kalite uçurumu çok derin. Öte yandan Zenit'in ilk maçta 2-0 kaybettiği Basel'i geçmesi artık çok zor ve bu turun en büyük sürprizi de, şayet gerçekleşirse bu olacak.

Muhtemel çeyrek final rakiplerini incelerken "hangisi gelirse şansımız ne olur?" şeklinde bir fikir jimnastiği yaptım (ki bunu hemen hemen her Fenerbahçe taraftarı en az 1 kez aklından geçirmiştir) ve Fenerbahçe'nin her eşleşmesi için bir "tur geçme yüzdesi" belirledim. Derken iş, takımları torba'lara ayırmaya, kategorilendirmeye ve bunu Avrupa'daki bütün kulüpler için uygulamaya kadar ilerledi. İşbu post ile de bunu sizinle paylaşıyorum.

Fenerbahçe'nin, Avrupa kupalarının herhangi bir fazında karşılaşabileceği muhtemel takımları 5 torbaya ayırabiliriz:

1. torba
Fenerbahçe'nin %20, rakibin %80 favori olacağı eşleşmeler:

Barcelona
Real Madrid
Bayern
Manchester United
Juventus

2. torba
Fenerbahçe'nin %35, rakibin %65 favori olacağı eşleşmeler:

Manchester City
Chelsea
Dortmund
PSG

3. torba
Fenerbahçe'nin en fazla %49, rakibin en az %51 favori olacağı eşleşmeler:

Arsenal
Tottenham
Liverpool
Schalke
Atletico Madrid
Valencia
Milan
Inter
Napoli
Lazio
Porto
Benfica
CSKA
Zenit
Shakhtar
Dinamo Kiev

4. torba
Hem Fenerbahçe'nin hem de rakibin %50 favori olacağı eşleşmeler:

Newcastle
Everton
Fulham
Lyon
Marseille
Lille
Spartak Moskova
Anzhi
Rubin
Sevilla
Athletic Bilbao
Malaga
Roma
Fiorentina
Bayer Leverkusen

5. torba:
Fenerbahçe'nin %51 ve üzeri favori olacağı eşleşmeler:

Aston Villa
Stoke
Getafe
Levante
Genoa
Udinese
Wolfsburg
Werder Bremen
Hannover
Stuttgart
Hamburg
Mönchengladbach
Bordeaux
Montpelier
St. Etienne
Ajax
PSV
Twente
Feyenoord
AZ
Braga
Sporting Lizbon
Steaua
Cluj
Vaslui
Celtic
Sparta Prag
Plzen
Anderlecht
Kobenhavn
BATE
PAO
Olympiakos
APOEL
Hapoel Tel Aviv
Basel

Not: Son torba dilediği kadar genişletilebilir. Sonuçta bir takım ilk 4 torbada değilse, 5.'de demektir.

Görüldüğü gibi Fenerbahçe, Avrupa kupalarında eşleştiği zaman rakibin ağır favori olacağı 9 takım var. Yine rakiplerin favori olduğu ama muhtemel eşleşmede galibi ayrıntıların, günlük değişkenlerin vs. belirleyeceği 3. torbada 16 takım yer alıyor. Ve nihayet şansların eşit olacağını öngördüğüm 4. torbada da 15 takım var.

Avrupa futbolunu yakından takip eden bilinçli herhangi bir futbolsever bu takımlardan en fazla 3 tanesinin yerini değiştirir. Büyük çoğunluğun ise bu kategorilere iştirak edeceğini sanıyorum.

Bir taraftar olarak, Fenerbahçe ilk 2 torbadaki takımlarla oynadığı zaman, elinden geleni yapıp çubuklu'yu terletmesi benim için yeterlidir. Turun geçilip geçilmemesini önemsemem, daha doğrusu geçilememesi bende hayal kırıklığı yaratmaz.

3. ve 4. torbada yine aynı mücadeleyi ama aynı zamanda belli seviyedeki bir "kaliteyi" ortaya koymasını, tura ya da maça ortak olmasını ve kazanan rakip olsa bile bunu çok ama çok zorlanarak yapabilmiş olmasını beklerim. Bu 31 takımla olan eşleşmelerde bir gün Fener kazanır, öbür gün rakip, böyle bakıyorum.

5. torba ise mazeretin olmadığı alanları işaret ediyor. Bu takımlardan herhangi birine geçilmek, naçiz kanaatimce başarısızlıktır. 5 eşleşmenin 1'inde olabilir ama diğerlerinde mutlaka rakip alt edilmelidir.

Netice olarak:

1. Fenerbahçe Plzen'i elerse, muhtemel eşleşmeler konusunda bu tablo yardımcı olabilir. Yazının başında ilk16'daki ilk maçların sonuçlarını vermiştim. Bunun ışığında Chelsea, Tottenham, Lazio ve Benfica'nın (ve şayet turu geçerse Zenit'in) gelmemesini dilerim. Rubin, Newcastle, Basel ve Steaua iyidir.

2. Gelecek sezonun başında takımların o günkü durumlarıyla 1-2 değişiklik yapılır ve Avrupa kupaları serüveni başlarken, yine bu tablo bir rehber işlevi görebilir.

3. G.Saray, muhtemel eşleşme durumunda şansların %50-50 olduğu gruba giriyor. Bu durumda aynı tablo onlar için de geçerli demektir.

9 Nisan 2010 Cuma

Liverpool - Hamburg finaline doğru

Avrupa Ligi'nin finali bu sene bildiğiniz gibi Hamburg'da oynanacak. Bu hadisenin motivasyonunu Hamburg takımı üzerinde fazlasıyla görebiliyoruz. Devre arasında van Nistelrooy'u transfer etmeleri de bunun bir göstergesi zaten. Bundesliga'daki durumlarına bakınca, tüm enerjilerini Avrupa kanalına verdiklerini anlamak çok zor değil. St. Liege gibi son yıllarda pıtrak gibi oyuncu çıkaran ve kaliteli kadrosu olan bir ekibi hem içeride hem de dışarda yenmek de kolay iş değil. Hamburg bu zoru başararak, rakip kaleye de toplam 5 gol atarak finale yükselmeyi başardı.

Hamburg'un yarı finalde karşılaşacağı takım ise, şimdiden gönüllerin şampiyonu olan mütevazı Fulham. Roy Hodgson gibi kurt bir menajeri göreve getirdiğinden beri zor kaybeden, kendi sahasında ise her maça favori olarak çıkan dinamik bir ekip görüntüsündeler. Kadrolarının kalitesi de hiç fena değil, özellikle Zamora-Johnson ikilisi birbirini tamamlayan uyumlu bir eküri. Geçen senenin Alman şampiyonu olan ama bu yıl o başarının yerinde yeller estiren (hatta büyük ihtimalle Avrupa'ya gidemeyecek olan) Wolfsburg'u onlar da her iki maçta mağlup edip Hamburg'un rakibi oldu. Gönlüm Fulham'dan yana olsa da finale Almanların kalacağını düşünüyorum.

İki İspanyol devinin mücadelesinde deplasmanda 2-2 berabere kalıp kendi sahasında gol yemeyen At. Madrid, 0-0'lık sonuçla finale yükseldi. 4-2-4 oynayan ve takım savunması güven vermeyen bir takıma Valencia'nın gol atamaması ayrı bir skandal ama At. Madrid'in başarısı da küçümsenmemeli. Agüero-Forlan gibi dünyanın en iyi forvet hatlarından birine sahip olan bu takım, iki sene önce haksız bir penaltıyla Şampiyonlar Ligi'nden elendiği Liverpool ile dişli bir rövanşa çıkacak. Ben İngilizleri ağır favori görsem de, Madrid ekibinin yetenekli 4 forvetinin gününde olması çok şeyi değiştirebilir.

Dün geceki maçlar arasında seyretmeyi tercih ettiğim Liverpool-Benfica maçı ise, ev sahibi için beklenenden kolay geçti. Gerçi ilk 20 dakika bütün oyun Liverpool yarı sahasında oynandı ve Benfica, tek pozisyon bile bulsa golü atacak gibiydi ama ev sahibinin sağlam savunması gedik vermedi. Benfica'nın önde kurduğu baskı ile bir türlü top çıkaramayan İngilizler, bir köşe vuruşundan kazandığı golle rahatladı ve rakibinin üzerine gelmesinden faydalanarak kontrataktan ikinci golü buldu. Burada, sezon başından beri Alonso'nun formasını doldurmakta çok zorlanan (zaten ondan bunu beklemek de haksızlık) Lucas'ın, top takım arkadaşındayken çizgi halindeki rakip defansın arkasına doğru yaptığı koşu, bence bizim diyardaki tembel orta saha oyuncuları için ders niteliğindeydi.

İkinci yarıda da görünüm değişmedi ve Liverpool kontradan (hazırlanışı muhteşem) bir gol daha buldu. Serbest vuruştan gelen Benfica sayısı konuk ekibi umutlandırsa da, Liverpool bir gece önce United'ın düştüğü strese düşmedi ve etkili ani çıkışlarını sürdürerek farkı yeniden üçe çıkarmayı başardı. Ve maç orada bitti.

Benfica kaliteli kadrosu olsa da organizasyon sıkıntıları olan bir takım. Liverpool ile Anfield'da 100 maç yapsalar 1'ini zor kazanırlar gibime geliyor. Ama öte yandan Di Maria, Cardozo, David Luiz, Ramires gibi gelecekte dev takımlara pazarlayacağı müthiş adamları var.

Sonuçta At. Madrid-Liverpool ve Hamburg-Fulham yarı finallerini seyredeceğiz. Başlıkta da belirttiği gibi ben Hamburg-Liverpool finali bekliyorum. Ayrıca Liverpool'dan da, sezonu kurtarabilecek bu kupayı almasını...

2 Nisan 2010 Cuma

Europa League 2009/10 - Top 8 - 1st Legs


Benfica 2 - 1 Liverpool


Fulham 2 -1 Wolfsburg


Hamburg 2 - 1 St. Liege


Valencia 2 -2 At. Madrid

19 Mart 2010 Cuma

Avrupa Kupaları - Eşleşmeler

Şampiyonlar Ligi ve Uefa Avrupa Ligi'nin çeyrek ve yarı final kuraları İsviçre'nin Nyon kentinde çekildi. Buna göre, eşleşmeler şu şekilde gerçekleşti:

ŞAMPİYONLAR LİGİ

Çeyrek Final (30-31 Mart/6-7 Nisan):
Lyon-Bordeaux
Bayern Münih-Manchester United
Arsenal-Barcelona
Inter-CSKA Moskova

Yarı Final (20-21 Nisan/27-28 Nisan):
Bayern Münih-Manchester United / Lyon-Bordeaux
Inter-CSKA Moscova / Arsenal-Barcelona

UEFA AVRUPA LİGİ

Çeyrek Final (1 Nisan/8 Nisan):
Fulham-Wolsburg
Hamburg-S.Liege
Valencia-Atletico Madrid
Benfica-Liverpool

Yarı Final (22 Nisan/29 Nisan):
Hamburg-S.Liege / Fulham-Wolsburg
Valencia-Atletico Madrid / Benfica-Liverpool

Europa League 2009/10 - Top 16 - 2nd Legs

Werder Bremen 4 - 4 Valencia


Fulham 4 - 1 Juventus


Marsilya 1 - 2 Benfica


Standard Liege 1 - 0 Panathinaikos


Anderlecht 4 - 3 Hamburg


Liverpool 3 - 0 Lille


Sporting 2 - 2 At. Madrid


Wolfsburg 2 - 1 Rubin Kazan
(Uzatmalar sonucu)


Çeyrek finale yükselen takımlar:

Valencia
Fulham
Benfica
St. Liege
Hamburg
Liverpool
At. Madrid
Wolfsburg

11 Mart 2010 Perşembe

Europa League 2009/10 - Top 16 - First Legs

Lille 1 - 0 Liverpool


Rubin Kazan 1 - 1 Wolfsburg


Hamburg 3 - 1 Anderlecht


At. Madrid 0 - 0 Sporting


Benfica 1 - 1 Marseille


Juventus 3 - 1 Fulham


Panathinaikos 1 - 3 Standard Liege


Valencia 1 - 1 Bremen

26 Şubat 2010 Cuma

Avrupa Ligi 2009/10 - Top 16

Rubin Kazan - Wolfsburg
Juventus - Fulham
Valencia - Werder Bremen
Hamburg - Anderlecht
Panathinaikos - Standard Liege
Benfica - Marsilya
Liverpool - Lille
Atletico Madrid - Sporting Lizbon

İlk maçlar 11, ikincileri ise 18 Mart 2010 tarihinde oynanacak.

18 Aralık 2009 Cuma

Avrupa Ligi eşleşmeleri

Fenerbahçe ve G.Saray, beklendiği gibi zorlu rakiplerle eşleşti Top 32'de. Fener'i (şayet geçerse) bundan sonraki turda, tam bir cehennem olan Liverpool eşleşmesi bekliyor. G.Saray ise şayet At. Madrid'i elerse bu durumda Everton-Sporting galibi ile oynayacak. Ne olursa olsun Avrupa Ligi'nin, önceki yıllardan çok daha heyecanlı ve zevkli olacağı kesin gibi.

17 Aralık 2009 Perşembe

Rijkaard'ın niyeti

Dün gece deplasmanda oynanan Sturm maçında Rijkaard, takımdan gönderilmesine kesin gözüyle bakılan birkaç futbolcusuna görev verdi. Sturm, Ali Sami Yen'de bile sarı-kırmızılıları zorlamış bir ekipken söz konusu takımla deplasmanda oynanan maçta gençlere ya da gönderilmesi düşünülen oyunculara "son bir şans" verilir mi? Bunun adı resmen gaddarlıktır. Hadi onu geçtim, hayatında sağ çizgi tarafına hiç geçmemiş Alparslan'ı bu maçta sağ bek oynatmak da ne oluyor? Ya da Aydın'ı uç forvet? Rijkaard'ın yaptığı "hadi gösterin kendinizi"den ziyade, "şu maçta saçmalayın da, ben de ipinizi rahatça çekebileyim" tarzı bir yaklaşımdır. Ve hiç de adil değildir.

Eğer genç bir oyuncunun takıma katkısı ölçülecekse, takımın en iyi ve ideal hâlinin sahada olduğu bir maçta söz konusu oyuncunun mevkiindeki ismin yerine bu oyuncu konulur; "hazır makine" içinde ne katkı yapacağına bakılır. Zamanında Emre Belözoğlu 17 yaşında A takıma alınırken, Hagi, Şükür, Suat, Okan gibileri ile değil de çoluk-çocukla ve üstelik sağ açıkta falan oynasa futbolcu olabilir miydi? Bunun gibi bir şey.

Onun dışında G.Saray'ın futbolu için ne söylenmeli, bilmiyorum. Böylesi bir kadroyla Avusturya deplasmanında 1-0 yenilgiyle dönmek bile iyidir. Daha as kadronun oynadığı (oynamaya çalıştığı) futbolun bile ne olduğu anlaşılamamış ve oturmamışken, böyle abuk-sabuk yap-bozlar, süreyi daha da uzatacak hamleler gibi görünüyor bana. Ligin ilk yarısı bitsin, zaten G.Saray camiası da kendi içinde takımla ilgili bir değerlendirme yapacaktır.

10 Aralık 2009 Perşembe

Avrupa Ligi'nin değeri arttı

Şampiyonlar Ligi'nden gelen dev takımlarla birlikte, Fener ve G.Saray'ın oynadığı UEFA Avrupa Ligi'nin değeri de bir nebze olsun artmış oldu. Unirea'yı geçelim ama Liverpool, Marsilya, Juventus, Wolfsburg, At. Madrid, Rubin Kazan ve Standard Liege'in de katılmasıyla artık çok daha cazip ve izlenesi bir turnuva söz konusu. Ligde zaten yer alan Ajax, Valencia, Hamburg, Sporting, Roma, PAO, G.Saray, Villareal, Fenerbahçe, Twente, Benfica, Everton, Shakhtar, PSV, Werder gibi takımları da düşününce, hemen önümüzdeki turdan itibaren son derece zevkli eşleşmelerin ve ("bizimkiler" vesilesiyle) inanılmaz bir heyecanın bizi beklediğini şimdiden söyleyebiliriz. Gelecek hafta gruplardaki son maçların da tamamlanıp bir an önce kuraların çekilmesini bekliyoruz artık.

2 Aralık 2009 Çarşamba

Twente 0 - Fenerbahçe 1

Tam da düşündüğüm her şeyi maçtan sonra Rıdvan Dilmen NTVSpor'da söyledi. Fenerbahçe sadece ilk maçı kaybettiği Avrupa Ligi grubunda 4 galibiyetle lider. Son maçı evinde Moldova takımıyla oynayacak, grup liderliğini garantilemiş durumda ve bundan sonraki turda da seri başı olacak. Ligde her şeye rağmen birinci sırada vs. Ama bir taraftar olarak umrumda bile değil. Kulüpte öyle bir başıbozukluk, öyle bir çiftlik havası ve yayılan öyle kötü kokular var ki; alınan hiçbir galibiyet ya da elde edilen hiçbir liderlik (İslam babanın deyimiyle) bu iğrenç kokuları temizleyecek bir dezenfektan olamaz aklı başında taraftarın gözünde.

Carlos zaten (nihayet!) devre arasında kesin gidiyor. Güiza bu gece maçtan çıkarken elini omzuna koyan Koch'u tersleyip direkt soyunma odasına gidiyor ve yedi sülalesinin kulaklarını çınlatıyor bize. Semih bir karış sakalla dünyanın en ruhsuz ve en sümsük futbolcusu görünümünde. 82'de oyuna giriyor ama sahanın en isteksiz ve güçsüz ismi o. Alex'in teknik direktörle birlikte kadro yaptığı söyleniyor. Takımın en muhteşem oyuncusu ve en kişilikli ismi Emre hem takımdaki yabancılarla sürekli kavga ediyor hem de sevimsiz hareketleriyle o kadar itici görünüyor ki, bir insanın onu sevebilmesi çok zor. Andre Santos'u sabaha kadar dövsem usanmam. Kâzım ise ayrı bir âlem. Hakeme küfrettiği için 4 maç ceza alıyor, oynamadığı ilk maçta tribünde değil ve takımın evinde 3-1 kaybettiği söz konusu maçtan sonra sabah 3'e kadar gece kulüplerinde sürtüyor. Sabah 10'daki idmana yetişeyim derken ölümden dönüyor, kulübüne yalan söyleyip dolayısıyla onlara da yalan söyletiyor ve kulübünü rezil ediyor. Bu karanlık tabloyu sabaha kadar uzatabilirim ama bunlar (daha önce de bir kere yazmıştım) Aziz Yıldırım'ın başkan olduğu, Aykut Kocaman'ın da futbol direktörlük yaptığı bir yerde gerçekleşiyor.

Fenerbahçe isterse ligdeki son 3 maçını ve Sheriff karşılaşmasını kazansın. İsterse böyle gidip lig sonunda şampiyon olsun, benim için bir şey fark etmez. Ben böyle bir kulübün taraftarı olamam, hiçbir şekilde içimden gelmez. Bugünkü görkemli deplasman galibiyeti bile zerre kadar sevindirmiyor. Geçen yıldan beri aynı şeyleri yazıp duruyorum ve sıkıldım artık.

Devre arasında Güiza, Roberto Carlos, Deivid ve (para ediyorken) Andre Santos'tan mutlaka kurtulmalı bu kulüp. Benim santrfor olarak çok ümitli olduğum Kâzım'ı tekme tokat göndermeli. Semih'i yurt dışına psotalamalı. Takıma da savaşçı ve ruhuyla oynayan karakterli futbolcular almalı. Türkiye içinde böyle oyuncular var, yurt dışında ise en önemli isim Hamit Altıntop. Tabii karakterli futbolcular almakla bitmiyor iş. Kulüpteki bu çiftlik havasının ortadan kaldırılması, Aziz Yıldırım'ın futbol takımından tamamen elini-ayağını çekmesi ve Aykut'un da "Daum'un işvereni" olarak görev tanımının tam anlamıyla yapılması ve elini taşın altına sokması gerekiyor. Bu işler düzelmeden kimi yenseler, nerede lider olsalar benim için boş.

Twente (4-3-3): Boschker (****) - Carney (**), Wisgerhof (**), Douglas (***), Stam (**) - Brama (**) (81' Parker (*), Perez (**), Tiote (**) (81' De Jong (*) - Stoch (**), Ruiz (**), Nkufo (**)

Fenerbahçe (4-4-1-1): Volkan (**) - Gökhan (**), Lugano (***), Bilica (***), Roberto Carlos (***) (75' Andre Santos (*) - Mehmet Topuz (**) (90' Deniz Barış), Selçuk (***) , Cristian (***), Vederson (***) - Alex (**) - Güiza (**) (81' Semih (*)

Goller (0-1): Lugano 71'

Sarı Kartlar: 69' Douglas, 88' Perez - 29' Roberto Carlos, 39' Volkan Demirel, 63' Alex, '80 Vederson, 87' Lugano

5 Kasım 2009 Perşembe

Fenerbahçe 3 - Steaua 1

Fenerbahçe, en ideal kadrosuyla çıktığı Avrupa Ligi maçında Rumen temsilcisi Steaua'yı nispeten rahat bir oyun sonucu 3-1 mağlup etmeyi başardı. Kadro yapısına uygun bir şekilde ayağa hızlı paslarla sahaya iyi yayılarak oyuna başlayan sarı-lacivertliler, ileride Semih ya da Güiza değil, Kâzım'ın oynaması sayesinde oldukça diri gözükürken, bugüne kadar bu kupada sadece 1 gol yiyip hiç atamayan, savunma yapmayı da iyi bilen rakibine ilk dakikadan itibaren üstünlük kurmayı becerdi. Andre Santos'un harika golüyle skor avantajını ele geçirdikten sonra, bu yıl ligde de defalarca gördüğümüz üzere geriye fazla yaslanan, topun kontrolünü (ilginç bir şekilde) rakibine bırakan ve temposunu yitiren bir takım seyrettik. Nitekim yine bu yıl örneklerini daha önce gördüğümüz üzere Gökhan'ın lakayt savunması ve Bilica'nın dikkatsizliği sonucu Steaua beraberliği sağladı. Fenerbahçe bu golden sonra yeniden gaza geldi ve iştahlandı ama bunun için vakit kalmamıştı. İlk yarı 1-1 sona erdi.

İkinci yarıya yeniden hırslı bir oyunla giren temsilcimiz, ilk goldeki gibi Kâzım'ın sırtı dönük aldığı bir topla kazanılan serbest vuruşta Alex'in muhteşem ortası ve Bilica'nın fırsatçılığı sonucunda yeniden öne geçti. Bu dakikadan itibaren Steaua'nın gardının iyice düştüğünü gördük ve Fenerbahçe istediği gibi top yapmaya başladı. Alex'in solo golü sonucunda da zaten maç bitti.

Fenerbahçe'de yıllardır gördüğümüz disiplinsizlik ve vurdumduymazlık bugün en alt seviyedeydi. Birey olarak baktığımızda ilk sıraya yine Alex ve Emre'yi yazmamız gerekir. Emre şu anda bu ülkenin (açık ara) en iyi futbolcusu durumunda ve onu sakatlanmaması çok önemli. Defans dörtlüsü yenilen gol dışında gayet iyiydi. Cristian oyunun defansif yönünde yine işini iyi yaptı yalnız attığı aynı tarzda ve aynı yerden auta giden 3 şutu profesyonel bir futbolcu nasıl çeker, gerçekten de anlamak güç. Andre Santos yine bitik görünmesine rağmen olağanüstü bir gol attı, ayrıca yapılan paslara olumlu katkıda bulundu. Topuz ise G.Saray maçından beri son derece vasat oynuyor.

Kâzım'a her zamanki gibi ayrı bir paragraf açıyorum. Onunla ilgili olarak bugüne kadar pek çok yazı yazdım ve Daum'un da bu takımın forvetinin o olduğunu nihayet gördüğüne inanmak istiyorum. Gücü, presi, gayreti, top saklayabilmesi ve bugün pek göremediğimiz şut özelliğiyle Kâzım, Güiza ve Semih'ten bir gömlek daha iyi bir oyuncu. Umarım bundan sonra 9 numarada onu seyrederiz. Ama elbette daha geliştirecek çok şeyi var. Nereye ne zaman koşacağını, ofsaytta kalmamak için ne yapması gerektiğini, arkadaşlarıyla nasıl koordine olacağını oynadıkça öğrenecektir.

Fenerbahçe Twente'ye yenilmeyip Sheriff'i de yenerek grubu lider bitirecek diye düşünüyorum.


Fenerbahçe (4-4-1-1): Volkan 7 - Gökhan 6, Lugano 8, Bilica 8, Roberto Carlos 7 - Topuz 6, Cristian 7, Emre 7 (67' Özer 6), Andre Santos 7 - Alex 9 (84' Selçuk) - Kâzım 6 (67' Güiza 6)

Steaua (4-4-2): Zapata 5 - Marin 5, Baciu 6, Ghionea 6 (63' Moreno 5), Rada 5 - Szekely 6, Bicfalvi 5, Toja 7, Nicolita 7 - Tanase 6, Kapetanos 7

Goller (3-1): Andre Santos 14', Bilica 51', Alex 66' - Kapetanos 38'

22 Ekim 2009 Perşembe

Steaua 0 - Fenerbahçe 1

Fenerbahçe, zorunluluklar nedeniyle en "güçlü" takımını sahaya sürdüğü Steaua deplasmanından tatminkâr bir futbol ve muhteşem bir skorla galip dönmeyi başardı. Bu yengi sayesinde de (Twente'nin kaybetmesi ile) grupta liderliğe yükseldi. Bundan iyisi Şam'da kayısı demek gerekiyor galiba.

Tek tek performanslara bakarsak, ideal geri dörtlü ve kaleci Volkan çok fazla hata yapmadı ama bireysel olarak en başından beri belirttiğimiz gibi Bilica tam bir saatli bomba. Şu maçta sorumsuzluluğu nedeniyle yaptığı iki hatayı, örneğin bir G.Saray maçında yapsa ve golle neticelense kendini bir anda paket olarak Brezilya'da bulur, ne olduğunu da anlamaz. Hiç mi akıl yok, Daum onunla hiç mi konuşmuyor bilmiyorum. Ama birilerinin bu adamı net bir dille uyarması gerektiği aşikâr. Gökhan Gönül, önünde Kâzım olmadığı ve Topuz olduğu için inanılmaz bir futbol oynadı. Hücuma daha rahat çıkmasının yanında, savunmada Topuz'dan yardım aldığı için girdiği ters kademelerle sayısız pozisyon önledi. Daum bir daha Kâzım'ı bu çocuğun önünde oynatırsa hocalığından şüphe etmek lâzım.

Orta sahada Emre şu anda bu ülkenin en iyi futbolcusu. Sezon başı kampında "senelerdir ilk kez sezon öncesi kampına katıldım; bunun farkını hissettireceğim" demişti ve ne kadar azimli olduğunu net bir şekilde görüyoruz. Haftalardan beri takımın en iyisi olmasının yanında oldukça da güçlü görünüyor Emre. Bu şekilde devam ederse sezonun da en iyi oyuncusu o olacak gibi görünüyor. Cristian ise Selçuk'tan herhangi bir fazlasını hâlâ göstermedi bize. Varlığı çok anlamsız değil bu oyuncunun çünkü neticede kaliteli bir isim ama böyle bir oyuncuya 7 milyon avro verilmesi gerçekten de fuzulî. Yoksa fena oynamıyor, görevini bihakkın yerine getiriyor. Ama Selçuk'a da yazık oluyor bu arada.

Andre Santos innanılmayacak kadar güçsüz ve takımın en gamsız oyuncusu. Orta saha elemanı olarak da yaratıcılığı vasat seviyede. Böyle devam ederse taraftar da ona eleştirel gözle bakmaya başlar. Topuz ise kendi kapasitesinin tamamını takıma vermek için elinden geleni yapıyor, mücadeleden hiç yılmıyor. Bu kadar çok sayıdaki vurdumduymaz adam arasında mutlaka oynaması gereken bir "ruh" Mehmet Topuz. Adaptasyon sürecinde olduğunu da unutmayalım.

Özer için, sanırım ayrı bir paragraf gerekir. Arda'dan sonra bu ülkenin en yetenekli oyuncusu diyebileceğim Özer, Arda'dan fazlası olan fizik gücünü henüz gösteremiyor. Hatta bu açıdan ideal seviyeye ancak devre arasını takiben gelebilir. Ama şu hâliyle bile olağanüstü bir oyuncu. Golde Carlos'un gelişini görmesi, pas zamanlaması ve bileğini neredeyse 135 derece çevirerek verdiği pasın isabeti ile şiddeti kusursuzdu. Onun dışında o da büyük bir takıma adapte olma yolunda, bu yüzden heyecanlı ve ürkek. Ama fizik olarak istenen seviyeye geldiği zaman seyrine doyum olmayacak bir oyuncu göreceğiz. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.

Kâzım ise alttaki 2 postta belirttiğim gibi bence özellikleri itibarıyla bu ülkenin ve Fener'in en iyi forveti. Bu maçta ilk kez o bölgede oynamasına rağmen rakip savunmayı inanılmaz yıprattı. Pivot olarak kusursuzdu, kaleye birçok isabetli şut çekti. Pres de yapmaktan kaçınmadı ve oyun disiplinine en sadık olduğu maçtı bu. Bu şekilde devam ederse Daum'a da bu takımın (ve millî takımın da!) forvetinin o olduğunu gösterecek.

Genel olarak baktığımızda ise Fenerbahçe kusursuz bir büyük Avrupa takımı gibi oynadı maçı. Topa sahip olma ilkesiyle devamlı pas yaptı ve bu suretle öncelikle savunma güvenliğini garanti etmiş oldu. Devamlı arayışlarla, çoğunlukla göbekten kapalı rakip savunmayı delmeye çalıştılar. Kâzım'ın top tutma ve indirme özelliği ile rakip sahaya geçişlerde hiç olmadığı kadar etkinlik gösterdiler. Ve çalışkanlık anlamında da en mücadeleci oyunlardan birini seyrettik Fener adına. Kaptırılan toplar sonrası, bütün dev kulüplerin yaptığı şeyi yapıyor Fenerbahçe: Önce önde bir pres, eğer kapabilirse rakip savunma yerleşmeden pozisyon arıyor. Ama eğer topu kapamazsa hızla geriye gelip alan daraltıyor. İşte gerçek bir Avrupa takımının oynaması gereken futbol da böyle bir şey zaten.

Savunmada 1-2 bireysel hata dışında genel görüntü iyi. Kontra toplar dışında da rakibin pozisyonu yok. Sadece ikinci yarıda Volkan'ın çıkardığı bir top var, onun dışında tehlike yaşanmadı desek yeridir.

Zaten hep belirtiyorum, Fener'in kadrosu ve oyun anlayışı deplasman oynamaya daha müsait. Bu yüzden Sheriff ve Steaua deplasmanlarından umutlu olduğumu daha önce belirtmiştim. Twente deplasmanında da iyi bir oyun ve en az beraberlik bekliyorum. Gruptan lider olarak çıkar Fenerbahçe.

Steaua (4-4-2): Zapata 9 - Golanski 6, Baciu 7, Ghionea 6, Rada 6 - Szekely 6 (67' Moreno 5), Bicfalvi 5 (43' Onicas 6), Toja 6, Nicolita 6 - Kapetanos 7, Surdu 6

Fenerbahçe (4-4-1-1): Volkan 8 - Gökhan 9, Lugano 8, Bilica 6, Roberto Carlos 7 - Mehmet 7, Cristian 7, Emre 9, Andre Santos 6 (89' Ali Bilgin) - Özer 7 (70' Vederson 6) - Kâzım 10 (86' Selçuk)

Gol: Kâzım 59'

2 Ekim 2009 Cuma

G.Saray 1- Sturm 1

Sturm takımı oldukça genç oyunculardan oluşan iyi niyetli ama kapasitesi sınırlı bir takım. Avusturya takımları zaten Avrupa kupalarında hiçbir zaman çok başarılı olamadılar; benim en son hatırladığım 96 yılında Kupa Galipleri Kupası'nda Bruno N'Gotty'nin frikik golüyle finalde PSG'ye kaybeden Rapid Wien. Dolayısıyla G.Saray'ın hem kadro, hem teknik direktör, hem de kulüp anlamında çok üstün olduğu rakibine karşı farklı bir galibiyet almasını bekliyordu herkes. Ama taşların daha yerine oturmadığı net bir şekilde görüldü.

Rijkaard'ın, futboldan anlamayan taraftarların kısa zamanda göz bebeği hâline gelen Sarp'ı kenarda tutup Ayhan'ı oynatması gayet olumlu bir başlangıçtı benim adıma. Ama sahada olumlu anlamda çok az icaraata imza atan Elano'yu Ayhan'ın yerine çekip kapalı savunmalara karşı pek etkili olamayan Kewell'ı oyuna alması inanılmaz bir hataydı. O dakikadan itibaren zaten maç başından beri sallanan savunma hepten dağıldı ve konuk takım maçı kazanabileceği pozisyonları yakaladı. Ama gol bölgelerindeki beceri noksanlığı öne geçmelerini engelledi. Rijkaard mevcut görüntüden çekinerek bu kez Mehmet Topal'ı çıkardı ve Sarp'ı oyuna aldı. Ama bu değişiklik de bana göre anlamsızdı çünkü Sarp, teknik kapasitesi sınırlı olan Topal'dan da daha az teknik olan yetenek fukarası bir oyuncu. Nitekim yorulan Elano ve hiçbir zekâ ihtiva etmeyen oyunuyla Sarp olunca, G.Saray orta sahada iki pas bile yapamaz bir hâle geldi son 10 dakikada.

Sezon başından beri G.Saray'ın başarısını 3 şeye bağladığını yazıyorum: Oyuncuların bireysel becerisi, rakibin bireysel ya da takımsal hatası ve duran toplar. Dünkü maç da bunu kanıtlayan bir maç oldu. G.Saray'ın iyi oynadığını, sayısız gol kaçırdığını falan düşünenler olabilir ama ben baktığım zaman 3'te ve 14'te Elano'nun pozisyonlarından sonra 41'de Arda'nın sayılmayan golüne kadar yine pozisyon "yaratamayan" bir G.Saray takımı görüyorum. 45'te de Arda'nın kişisel becerisiyle yaptığı nefis ortaya Baros'un kişisel becerisiyle vurduğu kafa ve kalecinin kişisel becerisiyle :) çıkardığı top var. Demek istediğim şu: G.Saray bir "teknik direktör" damgasıyla, takım olarak ve organize bir şekilde pozisyona girse tamam. Ama maçta 3-5 ya da 10 pozisyon da kaçırsa sonuçta bu pozisyonlara oyuncularının yetenekleriyle giriyor. Eskişehir maçında da böyleydi, Kasımpaşa maçında da, Ankaraspor maçında da... Bence bu, Fener'in oynadığı kötü futboldan bile "daha az güven vermesi gereken" bir şey. Ama G.Saray taraftarları öyle düşünmüyor olabilir, düşünmesinler, hepimiz buradayız. Maçlar geçtikçe kimin düşüncesinde haklı olduğu ortaya çıkacak.

Sheriff 0 - Fenerbahçe 1

Fenerbahçe, birkaç posttur belirttiğim gibi tipik bir Daum takımı olarak, öncelikli hedefi "kazanmak" olan bir görüntü sergiliyor. Ha, "o Appiah, Anelka, Aurelio, Tuncay ve Özatlı kadro da Daum takımıydı ve inanılmaz bir fizik gücüyle rakiplerini adeta boğuyordu" diyeceksiniz. Haklısınız ama zaten sorun da bu; iki kadro arasındaki kimya farkı. Fenerbahçe'de şu anda Tuncay'ın yerine Andre Santos, Appi'nin yerine Kâzım (ya da Deivid), Marco'nun yerine Cristian, Selçuk'un yerine Emre var. Nobre'nin yerine de Guiza. Bu oyuncuların hepsine baktığınızda ortaya çıkan sonuç, Fener takımının şu anda 4 sene öncesine göre kıyaslanamayacak kadar "yumuşak" bir takım olduğudur. Dolayısıyla öyle ucuz kabadayılıkla rakibini sahasına hapsetme, forchecking yapma, 90 dakika tempolu oynama gibi saçma sapan yollara tevessül etmemesi gayet normal. İşte birkaç posttur bunu anlatmaya çalışıyorum; Fener taraftarı şu anki takımının kimyasına ve oyuncu yapılarına bir baksın ve bu takımın an itibarıyla oynadığı "şekilden" başka bir şekille kısa vadede başarı yakalamasının çok zor olduğunu herkes kabul etsin. Bu süreçte taraftar sıkılacak ama sonuçta ilk etapta önemli olan başkanın koyduğu hedeflere ulaşmak. Eğer taraftar kızacaksa dönüp başkana kızsın.

Bu yazdıklarım benim daha öncelikle yazdıklarımla çelişmiyor mu peki? Hiçbir şekilde çelişmiyor çünkü ben diyorum ki; takım kendi kimyasına en uygunu o olduğu için temposuz bir futbol oynamak zorunda olabilir ama bunu yaparken benim görmek istediğim şey bütün futbolcuların "kapasitelerinin tamamını ortaya koymak için elinden gelenin maksimumunu vermesi." Eğer mücadele edebileceğinden daha az mücadele ediyorsa o futbolcunun cehenneme kadar yolu var.

Ayrıca Daum da şunu bilmeli: Eğer Fenerbahçe kulübünün en büyük finanasman kaynağı olan biz taraftarlar bu sıkıcı futbola zorunluluktan tahammül edeceksek, her maçlarını kazanıp şampiyon olsalar iyi olur. Eğer bu rezil futbolun üzerine bir de sportif başarı olarak çuvallarsa, allahın kulu dinlemez mazeretlerini.

Sheriff maçı Fener'in oynaması gerektiği gibi oynadığı ve kazanması gerektiği gibi kazandığı zor bir maç oldu. Yine pek çok futbolcu vasatı geçemedi ama Alex, ben ne kadar sövsem de bu takımın çok önemli bir parçası olduğu gösteriyor. "Bana büyük maçlarda lâzım, Avrupa'da Alex ne yapmış" diyor pek çok kişi ama Alex dün attığı golle kulüp tarihinin Avrupa kupalarındaki en golcü oyuncusu unvanını ele geçirdi. Semih geçen seneki formundan çok uzak, Emre bu takımın Alex ve Gökhan'dan sonra en önemli oyuncusu, Cristian ön libero oynamayı bilen faydalı bir oyuncu, stoperlerin uyumu ise her maç biraz daha artıyor. Ama Önder Turacı'nın bu sene hem bek hem de stoper olarak yaptığı hatalara gerçekten de inanamıyorum ve bir an önce eski görüntüsüne dönmesini bekliyorum.

Özetle Fener'in futbolu keyif vermeyebilir ama rasyonel ve en efektif oyunun bu olduğunu kabul edelim. Ondan sonra her şey daha kolay olur.

28 Ağustos 2009 Cuma

Avrupa Ligi'nde gruplar


A GRUBU
Ajax
Anderlecht
Dinamo Zagreb
Timişoara

B GRUBU
Valencia
Lille
Slavia Prag
Genoa

C GRUBU
Hamburg
Celtic
Hapoel Tel Aviv
Rapid Wien

D GRUBU
Sporting Lisbon
Heerenveen
Hertha Berlin
Ventspils

E GRUBU
Roma
Basel
Fulham
CSKA Sofia

F GRUBU
Panathinaikos
Galatasaray
Dinamo Bükreş
Sturm Graz

G GRUBU
Villareal
Lazio
Levski Sofia
Salzburg

H GRUBU
Steaua Bükreş
Fenerbahçe
Twente
Sheriff

I GRUBU
Benfica
Everton
AEK
BATE Borisov

J GRUBU
Shakhtar Donetsk
Brugge
Partizan
Toulouse

K GRUBU
PSV
Kobenhavn
Sparta Prag
Cluj

L GRUBU
Werder Bremen
Austria Wien
Athletic Bilbao
Nacional

Edit: Takımlarımızın fikstürleri ise şu şekilde:

17 Eylül: Panathinaikos-Galatasaray
1 Ekim: Galatasaray-Sturm Graz
22 Ekim: Galatasaray-Dinamo Bükreş
5 Kasım: Dinamo Bükreş-Galatasaray
2-3 Aralık: Galatasaray-Panathinaikos
16-17 Aralık: Sturm Graz-Galatasaray

17 Eylül: Fenerbahçe-Twente
1 Ekim: Sheriff-Fenerbahçe
22 Ekim: S.Bükreş-Fenerbahçe
5 Kasım: Fenerbahçe-S.Bükreş
25 Kasım: Twente-Fenerbahçe
16 Aralık: Fenerbahçe-Sheriff

Avrupa Ligi kura çekimi

1. TORBA
Werder Bremen
Villarreal
AS Roma
PSV Eindhoven
Shakhtar Donetsk
Sporting Lizbon
Hamburg
Benfica
Valencia
Panathinaikos
Ajax
Steaua Bükreş

2.TORBA
Fenerbahçe
FC Basel
Lille
Celtic
Everton
Club Brugge
Heerenveen
Galatasaray
Anderlecht
Austria Wien
FC Kopenhag
Lazio

3. TORBA
Hertha Berlin
Sparta Prag
Dinamo Bükreş
AEK
Slavia Prag
Levski Sofya
Athletic Bilbao
Partizan
Hapoel Tel-Aviv
Twente
Dinamo Zagreb
Fulham

4. TORBA
CSKA Sofya
Toulouse
Cluj
Genoa
Rapid Wien
Timisoara
BATE Borisov
Nacional
Salzburg
Sturm Graz
Ventspils
Sheriff Tiraspol

Benim içimden geçen PSV, Fenerbahçe, Levski ve Rapid. G.Saray içinse Valencia, G.Saray, Partizan ve BATE. Hayırlısı...

20 Ağustos 2009 Perşembe

Sion 0 - Fenerbahçe 2

Avrupa Ligi play-off ilk maçında Fenerbahçe, İsviçre deplasmanında Sion gibi zayıf bir rakibi güle oynaya mağlup etmeyi başardı. Lugano ve Deniz'den oluşan savunması ve Alex dışında bu sezon başından beri gördüğümüz dizilişle sahaya çıkan takım, maçın gerektirdiği kadar efor sarf ederek ve ayağa paslarla rakip oyuncuların adeta başını döndürerek göze hoş gelen bir oyun oynadı. Zaten bu turu geçmesi neredeyse kesindi ama Trabzon ve Sivas'ın ülke futbolunu rezil ettiği bir ortamda Fener ve G.Saray'ın her iki maçı da kazanarak ilerlemesi çok ama çok önemli. Umarız da böyle olur.

Kaleci Volkan'a fazla iş düşmese de Emre ve Deivid'in çıkarken kaptırdığı 2 top sonucu gelen şutlarda her zamanki gibi hazırdı. Önder-Lugano ikilisinin arkasına atılan bir topta rakibin bir şutu da direkten döndü. Maçın en kritik pozisyonu buydu. Lugano, sanki bu takımdan hiç ayrılmamış gibi inanılmaz başarılı ve hazır gözüktü. Orta sahada Andre Santos ve Cristian giderek daha iyi oynuyor. Kâzım da attığı beleş gol dışında rakibin sol kanadını adeta felç etti. Oyun displinine de hiç olmadığı kadar sadıktı. Neticede tüm takımda vasatın altında tek bir oyuncu bile yoktu desek, yeridir.

Fenerbahçe'nin, henüz oyununu oturtmaya çalıştığı şu dönemlerde böyle zayıf rakiplerle oynaması da bir şans. Takımın oyunu giderek daha da oturacak ve bu takım her kulvarda yarışı sonuna kadar kovalayacaktır. Şimdiden bu mesajı net bir şekilde veriyor.

Rast gele!

Avrupa Ligindeki 4 takımımız bu gece play-off turundaki ilk maçlarına çıkıyor. D-Smart denen pislik abidesi ucube dijital platformun, inanılmaz bir ahlâksızlık ve fırsat düşkünlüğü ile şifreli olarak yayınlayacağı maçları nasıl seyrederiz, bilmiyorum. Ama Fener ve G.Saray'dan galibiyet, Sivas ve Trabzon'dan da en az birer beraberlik bekliyorum. İnşallah yanılmam.