11 Temmuz 2009 Cumartesi

4-4-1-1'e devam

Fenerbahçe teknik direktörü Daum'un antrenmanlarda oynattığı çift kale maçlara bakınca, bu kulübe ve Türkiye'ye kendisinin getirdiği 4-4-1-1 siteminin, yeni sezonda da devam edeceğini anlıyoruz. Zaten Alex'in var olduğu bir takımın başka türlü bir dizilişle oynaması çok zor. Yalnız şu var: Daum, özellikle Fener'deki üçüncü yılında zorluk derecesi düşük olan maçlarda Appiah, Aurelio, Tuncay üçlüsünün önünde Alex, ileride Nobre ve Anelka'yı oynatarak 4-3-1-2 sistemini de denemişti, bunu hatırlıyoruz. Dolayısıyla bu sezon da derbilerde, Avrupa Ligi maçlarında ve ligdeki deplasmanlarda tek santrforlu, içerideki maçlarda ise Alex'in önünde çift forvetli bir dizilişin olacağını öngörebiliriz.

Bu arada Fenerbahçe'nin Guiza, Edu ve Josico için federasyona lisans başvurusu yapmaması da, bugünle ilgili enteresan bir başka ayrıntı. Geçen sezondan beri Guiza'nın iyi niyetli, çalışkan ve iyi bir futbolcu olduğunu ama Alex yüzünden kesinlikle bu takımda olmaması gerektiğini yazıyorum. Ve galiba Guiza kendisini isteyen bir takıma gönderilecek, öyle görünüyor. Bence Fenerbahçe için dev bir transfer kadar, hatta ondan da önemli bir gelişme bu. Alex'in önüne Semih tipinde ama ondan daha kaliteli bir 9 numara alınırsa, sol açık ve ön libero transferi ile birlikte neredeyse kusursuz bir takım ortaya çıkacak. Bu yüzden özellikle Guiza'nın gönderildiği haberini iple çekiyorum.

Allah seni bildiği gibi yapsın

Sinema tarihinin en iyi yönetmenlerinden biri olmaya doğru emin adımlarla ilerleyen Quentin Tarantino, 6 senedir merakla beklediğimiz yeni filminin tanıtımı için, kendisinin meşhur ayak fetişizmine gönderme yapan enteresan pozlar vermiş. Hakikaten nevi şahsına münhasır bir adam.



10 Temmuz 2009 Cuma

Liverpool'un sembolü

Liverpool kaptanı Steven Gerrard, takımıyla olan ve 2011 yazında bitecek olan sözleşmesini 2013'e kadar uzatmış. Böylece Liverpool kulübü, Kuyt, Agger, Benayoun ve Torres'in ardından takımın en önemli oyuncusunu da uzun süreli olarak elinde tutmayı başardı. Gerrard artık Liverpool'un ve takımın oynadığı futbolun sembolü olmuş biri ve dünyanın en iyi futbolcularından bir tanesi. Kulüp her ne kadar son 5 yılda muazzam bir ilerleme kaydetmiş olsa da, taraftarlar cephesinde en büyük hayal olmaya devam eden lig şampiyonluğu henüz yakalanabilmiş değil. Bunun için Torres, Gerrard, Reina, Alonso, Mascherano, Carragher gibi oyuncular fazlasıyla önemli. Bu yüzden maddî anlamda girilen krize rağmen bu isimlerin kaybedilmemesi çok güzel bir gelişme. Ben (kalbimle değil) mantığımla baktığımda bile bu yıl en büyük favorinin Liverpool olduğunu düşünüyorum Premier Lig'de. Umarım yanılmam ve en son 11 yaşımda gördüğüm ve benim için hiçbir şey ifade etmeyen (çünkü o sene tutmaya başlamıştım Liverpool'u) son şampiyonluktan sonra ikincisini de görmek nasip olur.

9 Temmuz 2009 Perşembe

Barça da reddedilirmiş!

Shaktar'ın genç ve yetenekli stoperi Chygrynsky, Barcelona'dan gelen transfer teklifini reddederek hem Katalan kulübünü hem de futbolu takip eden seyircileri şaşkına uğrattı. UEFA Kupası şampiyonu ekibin önemli oyuncularından biri olan genç stoper "bu şans belki de ilk ve son kez önüme geliyor ama ben takımımda kalıp bir süre daha kendimi geliştirmek istiyorum" gibi ziyadesiyle aklı başında bir demeç vererek, ne kadar açık zihinli bir sporcu olduğunu da göstermiş oldu. Barcelona ise Puyol, Pique, Marquez ve Caceres gibi adamlara sahipken hâlâ niye stoper arar, bunu da anlamış değilim bu arada.

8 Temmuz 2009 Çarşamba

Cruyff'tan dersler

Bu blogu açmamdaki birinci sebep, Fenerbahçe yönetiminin takım kurma ve idare etme konusunda yıllardır sergilediği kifayetsiz hamlelerdi. Özellikle milyonlarca avro ödenerek alınan veya o değere sonradan ulaşmış oyuncuların bedava bırakılması, bir taraftar olarak beni çıldırtıyor çünkü. Şöyle bir baktığımız zaman 1999 yılından beri Johnson 4, Preko 2, Ogün 3.5, Abdullah 3.5, Yusuf Şimşek 4, Revivo 6, Rapajic 6, Andersson 5, Mirkovic 4, Lazetic 2.5, Hakan Bayraktar 2, Washington 2, Mehmet Yozgatlı 1.5, Servet Çetin 1.5, Serkan Balcı 2.5, Appiah 8, Zafer Biryol 1, Maldonado 1.5, Lugano 7.5, Josico 1 milyon avro bonservisle alınmış Fener'e (toplam 69 milyon). Daha bunlardan başka bedeli bilinmeyen (mesela Fabio Luciano gibi) pek çok transfer de var. Ve bu oyuncuların hiçbiri takımdan gönderilirken kulübe tek bir kuruş bile kazandırmamış.

Bunların yanında neredeyse bedava gelip değerleri 10 milyon avroları bulduktan sonra bedava elden kaçırılan Tuncay ve Aurelio gibi yıldızlar da var. Şimdi mesela Samuel Eto'o Barcelona ile kontratının son yılına giriyor. Barcelona kulübünün neredeyse sahibi olan büyük efsane Johann Cruyff konuyla ilgili demiş ki: "Sözleşmesinin bitmesine 1 yıl kalmış bir oyuncunun hiçbir şey yokmuş gibi takımla devam etmesi bence çok saçma. Ya kontratı yeniler ya da gider." İşte bu kadar basit. Ben bunu bu blogda belki de 20 sefer yazdım. Bazı arkadaşlar "öyle şey mi olur, aynısı Appiah'a yapıldı, sonuç ortada" gibi saçma sapan yorumlar yaptı. Futbolcular köle değildir, tamam. Ama kulüp-futbolcu ilişkisinde sanki her seferinde mağdur olan taraf futbolcuymuş gibi davranılması da bence çok saçma ve haksız bir durum. Mesela Beşiktaş'ın, maaşında indirime gitmek istediği Delgado "Sözleşmelere saygı duyulmalıdır" diye pişkin bir demeç verebiliyor. Ama bir anda 2 yıl içinde dünyanın gelmiş geçmiş en iyi sağ beki hâline gelen Maicon maaşının arttırılmasını, 2 yıl önce attığı imzanın karşılığı olan ücretin artık performansını karşılamadığını belirterek zam istiyor. Ve eğer yapılmazsa gidebileceğine dair üstü kapalı kulübü tehdit ediyor. Şimdi bu ikiyüzlülük değil mi? O zaman baştan 5 yıllık imza atmasaydın kardeşim! Ama o da olmaz çünkü futbolcular kapağı yağlı bir takıma attığı zaman ne olur ne olmaz diyerek uzun süreli sözleşmeyi bizzat kendileri istiyor. Ondan sonra performansları biraz artınca şımarıp zam talep ediyorlar (bkz: Tello).

Neyse, konu bu. Futbolcu köle değildir ama kontratın her iki tarfı da eşit haklara sahiptir ve aynı şekilde korunmalıdır. Eğer senin elinde Tuncay gibi bir oyuncu varsa ve kontratının son yılına giriyorsa ona "ya kontratını uzat ya da kendine kulüp bul, bundan sonra bizimle antrenmanlara çıkamazsın" demek de en doğal haktır. Kulüp enayi mi kardeşim? Bizim örneğimizde Fenerbahçe dünyanın en enayi kulübü, orası ayrı ama ben genelden söz ediyorum. Buyrun işte, futbolcu köle değildir diye çığlık atanlar Barcelona'ya bakıp biraz örnek alsınlar. Fenerbahçe'nin başkanı da dünya kulübü olduk diye işkembeden atacağına, dünya kulüpleri takım kurarken ve onu muhafaza ederken neler yapıyor, biraz ona baksın.

2007'nin en iyi 5 filmi


1. There Will Be Blood (10)
Paul Thomas Anderson

2. No Country for Old Men (10)
Joel & Ethan Coen

3. The Assassination of Jesse James by the Coward Robert Ford (10)
Andrew Dominik

4. Atonement (9)
Joe Wright

5. Zodiac (8)
David Fincher

Diğer: 4 luni, 3 saptamâni si 2 zile (8), Paranormal Activity (7), Into the Wild (7), Sweeney Todd: The Demon Barber of the Fleet Street (7), Le scaphandre et le papillon (7), Ratatouille (7), Sicko (7), The Bourne Ultimatum (7), American Gangster (7), Hot Fuzz (7), Gone Baby Gone (7), 3:10 to Yuma (7), Die Fälscher (6), Superbad (6), Juno (6), Eastern Promises (6), Control (6), Live Free or Die Hard (5)

Görmediklerim: Lars and the Real Girl, Klopka, The Kite Runner, The Visitor, Boy A, Persepolis, Trope de Elite

Not: Şu filmlere baktıktan sonra 2007 yılının, sinema açısından 2000'lerin en verimli yılı olduğu çok aşikâr. Hatta son 20-30 yıl arasında da ilk 3'e girer.

Not: 10.12.2010'da liste güncellendi.

Aklımıza mukayyet olalım



Bu iki tanrıçanın, yeni filmleri Don't Look Back için Match dergisine verdiği pozlar. İnsanın hayal gücünü nasıl da çalıştırıyor..

Melo'yu Juve aldı

Uzun süredir hangi takıma gideceği merak konusu olan Felipe Melo, 20 milyon avro ve Marchionni karşılığında Fiorentina'dan Juventus'a transfer oldu. Arsenal'in de bu oyuncuyla ilgilendiği söyleniyordu ama Brazilyalı ön liberoyu almayı başaran Zebralar oldu. Bu transferle birlikte Poulsen'in takımdaki geleceği de tamamen riske girmiş durumda. Bugün yetkili menajerin açıkladığına göre Poulsen'in eşi Torino'dan asla ayrılmak istemiyormuş ve bu yüzden oyuncu Juventus'ta kalacakmış. Demek ki parasını aldıktan sonra oynayıp oynamadığı çok umrunda değil Danimarkalı'nın. Yoksa kulübünün kendisine çektiği resti bu şekilde görmeye cesaret edemezdi.

Neyse, biz Melo'ya dönersek, bu oyuncunun bu paraları edecek kadar önemli bir isim olduğunu düşünmüyorum. Belki Juventus'ta kendini geliştirmeye devam eder ve o kalibreyi yakalar ama şimdilik aldığı topu en yakınındakine veren, kilit paslar atmayan ama çok koşup kusursuz defans yapan savaşçı bir oyuncu durumunda. Sissoko ile birlikte taş gibi bir tandem oluşturacakları kesin ama öte yandan maç içinde yaptığı kimi hareketler ruh sağlığı açısından sağlam bir görüntü vermiyor bana. Çirkeflik seviyesi çok üst düzeyde olan bir oyuncu, kart konusuna özellikle dikkat etmeli..

7 Temmuz 2009 Salı

Şu işe bak: Onyewu Milan'da!

Fenerbahçe'nin anlaşmaya çok yakın olduğu ama nedense transferini gerçekleştiremediği ABD millî takım stoperi Onyewu, Milan ile 3 yıllık sözleşme imzaladı. Bir futbolcunun başına bundan daha güzel bir şey geleblir mi? Konfederasyon Kupası'ndaki performansı demek ki herkesten fazla Milanlı yöneticileri etkilemiş. Ama Milan sırf o kupada iyi oynadı diye bir oyuncuyu almaz. Onyewu'nun, karakterinden özel zevklerine kadar her şeyi araştırmışlardır. Fener'in bu oyuncuyu almaması, "anlaşsaydı çoktan bir yerlere giderdi" diye düşündüğüm Lugano'nun takımda kalacağını hissettiriyor bana. Bekleyip göreceğiz.

9 numara


"Hiçbir zaman forvet olarak oynamak istemediğimi söylemedim. Kanatta oynamayı tercih ederim ama eğer forvette oynamam gerekiyorsa, buna alışmaya çalışırım."

"Çok güzel bir duyguydu. Stadın böylesine dolu olmasını beklemiyordum. Bu benim için bir rüya. Annemin ve babamın hissettiklerini düşündüm. Mükemmel bir akşamdı."

"İnsanlar burada beni gerçekten çok seviyor. Onlara bu sevginin karşılığını vereceğim. Manchester United'dakinden daha büyük baskı hissediyorum. Elimden gelenin en iyisini yapacağım."

"Herkese teşekkür ederim. Taraftarlara, başkanıma, arkadaşlarıma ve eski takım arkadaşlarıma. İngiltere'de çok güzel dostluklar kurdum. Ama hayat böyle. Artık Real Madrid'in futbolcusuyum ve bu takımın başarısı için ter dökeceğim."

"Kulübün kahramanlarıyla tanışmak çok özel bir andı ve kendimi ayrıcalıklı hissettim. Bana şans dileyen Eusebio gibi insanlarla tanışmak, Bobby Charlton ile tanışmak gibiydi. Hayatımdaki en güzel anlardan biriydi."

"Her zaman bir takımın iyi oynaması için iyi oyunculardan kurulu olması gerektiğine inandım. Bu açıdan Madrid doğru bir iş yapıyor. Tarihteki en pahalı futbolcu olduğum için gururluyum. Bunu hak ettiğimi herkese göstereceğim."

"Her zaman burada oynamak istemişimdir. Manchester'da yaptıklarımdan sonra bir değişikliğe gitmek istiyordum ve Madrid'in doğru adres olduğuna inanıyorum. Tanıtım ve ilk kez formayı giyişim çok güzeldi."

"Tek oyuncu ben değilim. Şampiyonlar Ligini kazanabilmemiz için üstüme düşeni yapmaya hazırım. Çok iyi bir takımımız ve çok iyi bir antrenörümüz var. Adım adım düşüneceğiz ve sonunda Şampiyonlar Ligi'ni kazanmaya çalışacağız. Çok çalışmamız lâzım."

"Tek isteğim en kısa sürede adapte olmak. Goller kendiliğinden gelecektir. Belli bir hedefim yok, atabileceğim kadar çok gol atmak istiyorum."

"Pellegrini'yle ilgili hep olumlu şeyler duydum. Villarreal'de iyi işler başardı. Umarım birlikte başarılı olacağız."

"Ribery çok iyi bir futbolcu, ancak onunla ilgili soruları ben değil, başkanımız cevaplamalı."

"7 numarayı istemiştim. Ancak 9 da benim için özel bir numara. Futbolu numaralar oynamıyor. Ama ben numaramın değerine uygun bir performans sergileyeceğim."

6 Temmuz 2009 Pazartesi

Nihayet Hıncal'dan kurtulduk (mu?)

NTV, yaklaşık 11 yıldır süren 90 Dakika programını yayından kaldırdığını açıkladı. Sebep olaraksa ekonomik kriz gösterildi. Elbette bu gerekçe hiç kimsenin inanacağı bir gerekçe değil ama asıl neden ne olursa olsun Hıncal Uluç gibi futbolun f'sinden bile anlamayan, sürekli kan dökme çığırtkanlığı yapan, yapıcı hiçbir eleştiri getirmeyen birinin artık ekranda olmaması çok sevindirici. Tabii eğer (Telegol gibi) bunu da birileri parayı basarak transfer etmezse...

Chelsea Zhirkov'u kaptı

Dünyanın en iyi sol beklerinden biri olan Rus futbolcu Yuri Zhirkov, söylendiğine göre 21 milyon avro bedelle Chelsea'ye transfer oldu. Ancelotti'nin hücumcu bekleri ne kadar sevdiğini biliyoruz; dolayısıyla Cafu, Serginho, Jankulowski, Oddo gibi isimlerle çalışmış bu hocanın Zhirkov'u almasına şaşmamalı. Ama soru şu: Ashley Cole ne olacak? Savunma anlamında belki de dünyanın en iyisi olan ama hücumda tam bir yetenek fukarası diyebileceğimiz bu oyuncunun Real tarafından istendiği söyleniyor. Aslında onun Real'e gitmesi her üç taraf için de en iyisi. Kalırsa zaten ya o ya da Zhirkov yedek olacak, ki böyle bir şeyi hiç kimse istemez.

Gelmiş geçmiş en büyük tenisçi

Roger Federer, toplamda 4.5 saat süren ve son seti 30 oyun devam ederek 16-14 biten müthiş maçta, ABD'li rakibi Roddick'i 3-2 yenerek 15. Grand Slam şampiyonluğuna ulaştı. Böylece kendisinden önce tüm zamanların en büyük tenisçisi olan Sampras'ın 14 şampiyonluk rekorunu kırarak resmî anlamda yeryüzündeki en başarılı tenisçi oldu. Sadece yeteneği ile değil olağanüstü centilmenliği ve hayranlık uyandıracak seviyedeki tevazuu ile bu titri sonuna kadar hak ediyor Federer. Dünyada belki de gençlere en ideal biçimde emsal teşkil eden sporculardan biri şu anda. Ne kadar tebrik edilse azdır.

5 Temmuz 2009 Pazar

Liverpool Alonso'yu satacak

Geçen sene Fenerbahçe Xabi Alonso'yu almaya ne kadar yaklaşmıştı! Liverpool'un bazen (hatta bazenden daha sık) saçmalayan menajeri Benitez, "Gareth Barry" diye tutturduğu ve bu transfer için kaynak yaratmak istediği için Alonso'yu Fener'e vermeyi kabul etmişti. 15 milyon avro gibi bir bedelle dünyanın en iyi ön liberosunu alacaktı Fenerbahçe ama Aragones'e rağmen oyuncuyu Türkiye'ye gelmeye ikna edemediler. Şimdi o Alonso için 40 milyon avrolardan söz ediliyor. Gerçekten de ironik bir durum.

Real Madrid'in başkanı Perez, geçmişte Makelele'nin ayrılmasından sonra o Galacticos kadrosunun nasıl küp şeker gibi eriyip gittinden ders almış olmalı ki, Kaka ve Ronaldo transferlerine rağmen Alonso'yu almak konusunda oldukça ısrarcı. Liverpool'un da maddî olarak bir kriz içinde olduğu yazılıp çizildiği için bu ısrarından geri adım atmıyor. Şimdi okuyoruz ki Rafa Benitez, Gökhan İnler'in peşinde ve eğer Türk asıllı oyuncuyu alabilirse Alonso'yu Real'e gönderecek. Ama Udinese başkanı İnler için 20 milyon istiyor ve transfer piyasasının nasıl da çığrından çıktığını bize net bir şekilde gösteriyor. Üstelik bu oyuncuyu sadece ve sadece 1 milyona almışlardı 2 yıl önce. Benitez Alonso gibi bir oyuncunun yerini, onun gibi olabilmesi için daha birkaç fırın ekmek yemesi gereken bir gençle doldururken biraz da kâr etmek istiyor doğal olarak. Bakalım ne olacak...