31 Ağustos 2010 Salı

Lig 2010/11, hafta 3

Fenerbahçe'nin Manisa karşısındaki futbolunu beğenmek mümkün değil. Özellikle ikinci yarının ilk 20 dakikasında rakibe verilen pozisyonlar tüyler ürpertici. Cristian, Emre ve Topuz'un aynı anda sahada olduğu bir maçta takım savunmasının bu kadar arıza göstermemesi gerekir. Aykut Kocaman'ın takım savunması denen şey üzerine nasıl antrenmanlar yaptırdığını ya da yaptırıp yaptırmadığını ciddi şekilde merak etmeye başladım.

Okan'ı zaten maçtan önce yazmıştım. Onu gören ve futbolcudan anlayan bir insanın hemen hakkını vermesi gerekir. Daha 1992 doğumlu olduğu için ilk 11 şimdilik fazla ama bu sezonun değil, gelecek sezonun sonunda Gökhan'ı rüya gibi bir bonservisle okutup bu çocuğu ilk 11'e koymanın, ondan 3-5 sene sonra da takım kaptanı yapmanın planlarını şimdiden kurmak lâzım. Maçtan sonra Aceto isimli futbol cahili blog reisi vatandaşın ona özel başlık açıp "Carlos onu Cafu'ya benzetmişti, hatırlıyorum" diyerek her zamanki gibi "popüler olan bir şeyden nemalanmaya çalışma" çabasını ise ibretle izledik.

Niang, hedef santrfor olmadığını ama muhteşem bir futbolcu olduğunu her maçla birlikte kanıtlamaya devam ederken, Stoch yaşı gereği normal sayılması gereken inişli çıkışlı grafiğini sürdürüyor.

Aykut'un Fenerbahçesi, Fenerbahçe'de 20 senedir pek çok sezonda gördüğümüz ve hiç sevmediğim "bir iyi, bir kötü" şeklindeki istikrarsızlığın bir temsilcisi olacak gibi görünüyor bana. İnşallah yanılırım.

---

G.Saray Eskişehir deplasmanında, karşısında kimsenin beklemediği rezil bir rakip bulunca hiçbir şey oynamadan 3-1 kazanıp döndü. Misimovic gibi muhteşem bir atak-orta saha ve Insua gibi gelecek vaat eden bir hücumcu bekin alınması ile eli-ayağı çok düzgün bir 11'e kavuştu takım. Ama başlarındaki teknik direktörün kifayetsizliği ile onlardan bu sene de hiçbir şey olacağına inanmıyorum. Her yazımda belirttiğim gibi Rijkaard'ın bu takıma 1.5 yılda "kazandırdığı" tek bir şey bile olduğunu görmüyorum. Gören de yoktur bence. Bir Hollandalı'dan, hele de Barcelona tedrisatından geçmiş bir Hollandalı'dan, her sene pas olarak Fener'in (açık ara) gerisinde kalan bir takım yaratması yeterli görülüyorsa, o başka..

---

Beşiktaş'ın maçını seyretmedim ama Marco alınmadan önce onların ligde ilk 2'ye bile giremeyeceğini düşünüyordum. O alındıktan sonra eğer Fener'deki performasının yüzde yetmişini bile gösterse Beşiktaş'ın en büyük şampiyonluk adayı olduğunu düşünüyorum. Quaresma asla ve asla bu seviyede devam edemeyecektir, Guti ve onun savunma yapmaması pek çok zor maçta göze batacaktır ama düşüncem böyle.

---

Bursa, deplasmanda Sivas'ı da yenerek 3'te 3 yaptı ve gol yemeden yoluna devam ediyor. Takım savunması muazzam ama bir büyük takım olarak oyuna hükmetme konusunda ciddi sıkıntıları var. Asla bir büyük gibi oynamıyorlar ama bundan gocundukları da yok. Yine de özellikle evlerindeki maçlarda kapanan takımları açmakta zorlanmaya devam edecekler. Sezon başlamadan evvel ilk 3'e giremeyeceklerini düşünüyordum ama her şeyi yapabilecek bir takım hüviyetinde görünüyor Bursa.

---

Trabzon'un maçını da dün seyretmediğim için yorum yapamıyorum. Bu maçtan bağımsız genel yorumum ise ilk 3'ü zorlayacakları yönünde. Kadronun toplam kalitesi hiç fena olmadığı gibi belirgin bir istikrar da arz ediyor. Keza teknik direktörleri de hem güven veren hem de geçen sezondan devam eden bir isim. Oyuncuların ona bakışı ve saygısı da büyük bir avantaj.

29 Ağustos 2010 Pazar

Fener tarihininin en önemli günlerinden biri

Bugün, bir Fenerbahçe taraftarı olarak en mutlu günlerimden biri. Çünkü 1992 doğumlu, Gökhan Gönül kadar yeteneği olan, altyapıdan yetişmiş Okan Alkan'ı bir lig maçında ilk 11'de gördüm ya, artık ölsem de gam yemem. Okan'ı A takımla B takımın yaptığı maçlarda FBTV'de, aylar sonra da sezon başında Genk maçında 13 dakika seyrettim. Gökhan'ı 1-2 sene sonra iyi bir paraya okutup onu ilk 11'e koymak gibi hayallerim bile vardı. Tüm taraftarlara bu genç Cafu'yu dikkatli seyretmelerini salık veriyorum. İsterse takım kaybetsin, umrumda bile değil.