Avrupa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Avrupa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Temmuz 2009 Pazartesi

Bonservisi elinde takım arayanlar

Şu aralar, geçen yılki kulübüyle kontratı bittiği için serbest kalan ve hâlâ herhangi bir takımla anlaşmamış öyle oyuncular var ki, insan bazılarına şaşırmadan edemiyor. Guiza'dan 4 yaş büyük olan ve 33 yaşında olmasına rağmen ondan çok daha iyi oyuncu olduğuna inandığım (Fener için de çok daha uygun "tipte" olduğunu söylemeye gerek görmediğim) Fernando Morientes mesela... Buyrun listeye bir de siz bakın:

-Diego Lugano (29)
-Fernando Morientes (33)
-Julio Cruz (35)
-Marko Pantelic (30)
-Edu (30) [Eski Betis'li]
-Venegoor of Hesselink (30)
-Lucas Neill (31)
-Camel Meriem (30)
-Julian De Guzman (28)
-Modeste M'Bami (27)
-Boudewijn Zenden (33)
-Cristian Panucci (36)
-Michael Ball (30)
-Rabiu Afolabi (29)
-Necati Ateş (29)
-Jean-Claude Darcheville (34)
-Peter Løvenkrands (29)
-Tarik Sektioui (32)
-Mark Viduka (34)
-Santiago Ezquerro (33)
-Brian Bergougnoux (27)

1 Kasım 2008 Cumartesi

Ferguson, Real'in kuyruğuna bastı

Geçenlerde Sir Alex Ferguson'ın üst üste verdiği ve birbirinden sert demeçlerine şahit olduk. Bunlardan en çarpıcısı, uzun süre Real Madrid'in aklını çelmeye çalıştığı ve bunu da önemli ölçüde başardığı Cristiano Ronaldo'nun transfer macerası ile ilgili olarak "Franco İspanya'ya demokrasi gelmeden önce ne yapmaya çalıştıysa aynılarını şimdi Real tekrarlamaya çalışıyor. Aslında çok da şaşırmamak lazım, Real Madrid Franco'nun kulübü" şeklindeki sözleriydi. Yine aynı söyleşide Madrid kulübünün "kralın takımı olması hasebiyle her dileklerinin yerine gelmesine biraz fazla alıştığı" minvalinde sözleri de oldu Fergie'nin.

Bu demeçten kısa süre önce ise Real kulübü Ronaldo'yu almaktan kesin olarak vazgeçtiğini ve "dost bir kulüple aralarının açılmasını istemediklerini" belirtiyor ve bir nevi barış çubuğu uzatıyordu İngilizlere. Bu açıklamayı takiben Ronaldo ise "United'da kalmakla en doğru kararı verdim" diyerek ne kadar yüzsüz ve pişkin bir futbolcu olduğunu bizlere kanıtlamakla meşguldü.

Şimdi şu demeç trafiğine baktığımız zaman içlerinde en delikanlısının Ferguson olduğunu görmemek mümkün değil. Real kulübü gerçekten de faşist kralın kulübü ve hakemler tarafından her daim kayrılmış bir takım, bunu tarafsız her göz görebilir. Kendi futbolcuları Robinho daha fazla para vaat eden bir kulüple görüştüğü ve gitmek istediği zaman feryat figan ağlayan bu ikiyüzlü kulüp, haftalarca Ronaldo'yu ayarttı durdu, onu kendi kulübüne rest çekmek için yüreklendirdi ama sağlam kayaya çarpınca kuyruğunu kıstırıp defoldu gitti. Ronaldo ise yine haftalarca Real'e gitmek istediğini, söz konusu kulübün hayallerinin takımı olduğunu belirtti ama şimdi kalmakla en doğru "kararı" verdiğini söyleyecek kadar yüzsüzleşebiliyor. Öte yandan Ferguson, ne Real gibi ahlâksız transfer girişimleri olan biri, ne de Ronaldo gibi kıçı-başı ayrı oynayan biri. Bilakis onların tam tersine içi-dışı bir olan ve ne düşünürse onu söyleyen dik bir adam. Ve her ne kadar çocukluğumdan beri Real, Bayern ve United en tiksindiğim takımlar olsa da, Bayern ve Real gibi çöplüklerin yanında United kulübü bir erdem timsali gibi kalıyor, bunu da söylemeden edemeyeceğim.

Şimdi Real'in tipsiz başkanı Calderon "Ferguson'ın son zamanlarda biraz bunadığını" belirterek aynı zamanda aile terbiyesi denen şeyden de mahrum bir kişi olduğunu ispatladı bize. Eğer bu yıl Şampiyonlar Ligi'nde bu iki takım karşılaşırsa o zaman kimin bunadığını göreceğiz. Ki bu gerçekleşecek ve Real'den çok daha iyi bir takım olan United, Calderon'a bu sözlerini yedirecek bence.

8 Eylül 2008 Pazartesi

Domenech'te bu ısrar nedir?

Fransa millî takımının hocası Raymond Domenech, Euro 2008 faciasının ardından federayon tarafından kovulmayınca tüm futbol otoriteleri ve futbolu yakından takip eden herkes adeta şaşkına dönmüştü. Çünkü Fransa gibi bir takımın turnuvadan elenmesi zaten başlı başına büyük bir olay da, o denli kötü ve ruhsuz futbol oynaması gerçekten de skandaldı. Domenech'in, takımını hiç motive edemediği, sahadaki futboldan açıkça belli oldu hemen her maçta. Ayrıca orta sahanın ortasında Toulalan ve Makelele gibi topu hiç ileri taşıyamayan ve tank gibi ağır iki oyuncuya yer vermesi nedeniyle takımın vitesi asla 3'ten ileri gidemedi.

Bu kadar kusuru ve kabahati olan bir hocanın bu denli sevilip sayılması gerçekten de enteresan ama bu sitayiş ve sabır nereye kadar gider, bilinmez. Euro 2008'in en yürekli ve kahraman takımı Avusturya'nın, geçen cumartesi gecesi Fransa'ya bir terslik yapabileceğini düşünenler bile bu kadarını beklemiyordu açıkçası. Biz maçı seyretmedik ama seyredenlerin belirttiğine göre yine ağır çekim bir oyun, yine ruhsuz bir takım varmış Avusturya'nın karşısında. Domenech'in suyu iyice ısındı diyebiliriz artık...

7 Eylül 2008 Pazar

Zeman yine kovuldu

Fenerbahçe'nin eski teknik direktörlerinden Zdenek Zeman, haziran ayında göreve geldiği Sırbistan'ın Kızılyıldız takımından kovuldu. 99-2000 sezonunun 5. haftasında, Rıdvan Dilmen'in yerine Aziz Yıldırım tarafından göreve getirilen 61 yaşındaki hoca, daha ilk yarı bitmeden koltuğunu Turan Sofuoğlu'na devretmek zorunda kalmıştı. Löw'ün, Bariç'in yerine gelmesi hataydı; Rıdvan'ın, Löw'ün yerine gelmesi hataydı; Zeman'ın, Rıdvan'ın yerine gelmesi en büyük hataydı. Zeman'ın gelip gitmesiyle aynı sezonda 3 teknik direktörle çalışmak gibi bir garabeti de görmüş oldu koskoca Fenerbahçe, Yıldırım sayesinde (2002-2003 sezonunda da Lorant, Oğuz Çetin ve Tamer Güney görev yapmıştı, hatırlanacağı gibi).

4-3-3 sistemini kafasına takmış ve ondan başka bir şeyi asla oynatmayan bir teknik direktör Zeman. Bütün basın mensuplarının önünde Dereağzı'nda futbolcuları sıraya dizip tahtada ders verir gibi sistemini anlattığı kare unutulmaz. Yine antrenman esnasında oynanan çift kalede oyunculara habire talimatlar yağdırırken, ayağına top gelen ve çığlıklardan nasibini alan Kemalettin'in kenardan maçı seyreden muhabirlere dönüp "ya ne bağırıyo bu ya!" deyişi de unutulmaz. Adana ile oynanan deplasman maçında Mosheau'yu sağ açık, Moldovan'ı sol açık (!), Aygün'ü ise santrfor (!!) oynatmıştı hoca. "Herhalde kafayı üşüttü" diye düşünmüştük.

Oysa kariyeri gerçekten de parlak Çek teknik adamın. İtalya'da Messina, Salernitana, Foggia, Parma, Lazio ve Roma'yı çalıştırmıştı Fener'den önce. Gittikten sonra ise Lecce, Napoli, Avellino, yine Lecce, Brescia ve son olarak Kızılyıldız'ı çalıştrdı. Bu kadar takımın hepsi birden göreve getiriyorsa bu adamı, bildikleri bir şey vardır herhalde. O değil de, Zeman'ın Roma'da 1997-98 sezonunda oluşturduğu takım gerçekten de unutulmazdı: Defansta Cafu, Aldair, Candela; orta sahada Brezilyalı Wagner, Di Biagio, Di Francesco; forvette sonradan Bayern'de oynayan sağ açık Paulo Sergio, Delvecchio (Balbo) ve Zeman'ın keşfi olan Francesco Totti. Bu takım piranalar gibi saldırır, sağlı-sollu ataklarla rakibini bunaltır ve göze çok hoş gelen bir futbol oynardı (ama ligi 4. bitirmişti, ayrı konu). Fener'e geldiğinde kimse bunları bilmiyordu. Oysa o takımın pek çok oyuncusu sonraki yıllarda çok başarılı bir kariyer inşa etti kendine.

Ama işte 4-3-3 oynayacak futbolcuyu da her yerde bulamazsın. Sergen'i, Mosheu'yu, Moldovan'ı, Boliç'i açık oynatmaya kalkarsan sonunu da kendin hazırlamış olursun. Bu yüzden Lucescu gibi, "elindeki malzemeye göre" şablon kuran hocalar bizce dünyanın en makbul hocaları.