4 Mart 2009 Çarşamba

Kupada yarı final maçları

Dün akşam Beşiktaş, son haftalardaki yükselen grafiğini istikrarlı bir şekilde sürdürürken, Ankaraspor da gizemli düşüşüne devam etti. Beşiktaş'ta Ernst transferi ile birlikte "gerçek" bir orta saha oyuncusunun takıma katılması, beklenenden fazla bir verim sağlayarak müthiş bir sinerji yarattı diyebiliriz. Her an saçma sapan bir puan kaybı yaşamayacakları anlamına gelmiyor elbette bu ama Sivas ve Trabzon dâhil şu anda ligdeki en istikrarlı takım onlar oldu. Denizli ile nereden geldiği belli olmayan acayip bir düşüş de ortaya çıkabilir bu süreç içinde, daha önceki takımlarında böyle olmuştu ama şu andaki gidiş gerçekten de muazzam.

Fenerbahçe ise ligin flaş takımı önünde 3 günde ikinci kez 2 farklı galip geldi. Yediği gol dışında 1-2 pozisyon verdi kalesinde ve bunların en ciddi olanı Murat Erdoğan'ın şans eseri önüne düşen toptu. Fener için Beşiktaş gibi "istikrar yakaladı" şelinde bir cümle kurmak neredeyse imkânsız zira ligin en istikrarsız futbolcu grubundan bahsediyoruz. Hafta sonu Kayseri'de ne olacağını bu yüzden hiçbirimiz kestiremiyor. Ama bu akşam oynanan oyunda yine Alex, Semih, Emre, Deniz hatta bu kez Deivid gibi oyuncuların üstün formu gerçekten de çok sevindiriciydi. 2009 yılı içinde Emre oynanan 7 maçın tamamında 90 dakika forma giydi, bu bile başlı başına büyük bir hadisedir. Semih ile birlikte Alex de formunu yükseltti ama Kayseri'de dünyanın en ruhsuz futbolcusu olarak görebiliriz Alex'i, kendisine zerre kadar güvenim yok. Deivid ve Uğur da öyle. Her zaman aynı asgari performansı veren Lugano, Gökhan, Semih, Deniz gibi oyuncular hariç takımın geri kalanı çok bilinmeyenli bir denklemi andırıyor. Futbolun gerçeklerine ve gereklerine şimdilerde fazlasıyla angaje olmuş görünen takımın Kayseri'deki sınavını iki kat merakla bekliyorum.

Sivas ise haftalardır kampanalar çalarak belirttiğim o muazzam düşüşünü sürdürüyor. Bülent Uygun da en çok beğendiğim özelliği olan "takımına hakimiyet" düsturundan kilometrelerce uzak görünüyor bugünlerde. Bir an önce toparlanıp kendine gelmeleri lâzım yoksa gidişat kötü. Neyse ki güven veren bir iç saha performansları var.

3 Mart 2009 Salı

En iyi 5 "gençler büyüyor" filmi

1. Les 400 Coups (1959)
François Truffaut

2. American Graffiti (1973)
George Lucas

3. Los Olvidados (1950)
Luis Bunuel

4. The Last Picture Show (1971)
Peter Bogdanovich

5. Rebel Without a Cause (1955)
Nicholas Ray

2 Mart 2009 Pazartesi

Ligde 22. haftanın görünümü

Lider Sivasspor, bu hafta takip eden pek çok kişinin beklediği gibi Fenerbahçe'ye deplasmanda kaybetti. Dikkat edilirse maçtan sonra Mehmet Yıldız "kupa maçını düşünüyoruz, o maç daha önemli" gibi bir şey söyledi mikrofonlara. Sonra muhabirin sorusu üzerine "ligin telafisi var, bu yüzden öyle söyledim" diyerek ağız değiştirdi. Sivas'ta maalesef şu anda lider olmasına karşın "ulan bu sene de ilk 3'e giremezsek Avrupa'ya gidemeyiz, kupayı alıp hiç değilse onu garantileyelim" gibi bir hava var sanki. Daha önce Antep, Trabzon, G.Birliği gibi takımların başına gelen akıbet mi onların gözünü korkutuyor, bu özgüvensizlik nedir, anlamış değilim. Ama geçen seneki muazzam başarının ardından sanki onun tesadüf olmadığını kanıtlarcasına gösterilen performans ve 22. haftada hâlâ lider olmak bile onları bir şeylere inandıramıyorsa, yazık. Biz bile onlardan çok inanıyoruz, ben şahsen inanıyorum. Hele de Kamanan'ın alınmasından sonra kupayı falan bırakıp tamamen ilk 2'ye girmek için var güçleriyle mücadele etmeliler. Ş.Ligi'ne katılmak onların önümüzdeki 20 yıllık serüvenini bambaşka diyarlara götürür. Hele şampiyon olurlarsa ön eleme de oynamayacaklar. Onlar ise kupayla uğraşıyor, Bülent Uygun için ciddi bir kontrpuan.

Trabzon ise sezon başından beri gerek balıyla, (özellikle kendi evinde) gerek hakemle çok maç kazandı, bu hafta da onların şanslı günlerinden birine denk geldi. Tita penaltıyı atsa Trabzon'un 3 puan alması neredeyse imkânsızdı. Onların futbolunda da, ilk yarıda eleştirdiğim dönemdekinden bile daha kötü bir şeyler var. Disiplin, mücadele azmi vs. olmasa çoktan potadan düşmüşlerdi. Ersun Yanal, "büyük" teknik direktör olup olmadığını bu sınavla gösterecek bence. Her an alabora olabilecek bir gemi sanki Trabzon ve dümende Yanal var. Bakalım sığ sulara çıkarabilecek mi takımını.

Beşiktaş, bu hafta hakem kontenjanından maç alan takımdı. Nobre'nin ve Adriano'nun haksız şekilde sayılmayan golleri birbirini götürüyorsa Gökhan Zan'ınki direkt sonucu tayin eden bir hakem rezilliği olmuş oluyor. Aslında Beşiktaş bir anda potaya girdi ama bu kötü bir hocaya sahip olduğunu adeta bağırmasına engel değil. Her şeyi en iyi kendisinin bildiğini zanneden Denizli yine dönüp dolaşıp basının takımını çıkarmaya başladı sahaya. Ernst'in orta sahaya kattığı muhteşem dinamizm bir süre daha götürür onları. Sonrasını görürüz.

Fenerbahçe'nin hâli, bir taraftarının hazırladığı pankartla çok güzel özetlenmiş: "Sivas'ı yensek ne olur, nasılsa haftaya Kayseri'de kaybederiz." Futbolcuların ruhsuzluğu ve kişiliksizliği o kadar büyük bir güvensizlik yaratmış ki, takıma hiç kimse inanmıyor. Hâlâ maç seçen, deplasmanlarda mücadele etmeyen iğrenç bir oyuncu topluluğumuz var. Bu konuda taraftarın bağrına en fazla bastığı Lugano da sezon sonu bedava gidecek takımdan. Eğer o da giderse, Aziz Yıldırım'ın biraz utanması varsa istifa edip defolur kendisi de gider.

G.Saray berbat oynadığı Konya deplasmanında sezonun "siyahî kalecinin hatasıyla kazanılan maç" kontenjanını kullandı. Son iki sezondur Suleymanou iki maçta 3'er puanı vermişti onlara, şimdi de Jefferson isimli ne idüğü belirsiz, yerli kalecilerden hiçbir üstünlüğünü göremediğimiz oyuncu verdi. Bülent'in adaptasyon döneminde iyi oynanmasa bile bu galibiyetleri almak, tepeye tutunmak adına çok önemli. Zaten iyi futbolun da artık aranmayacağı dönemlere gelmeye başladık. Haftaya Bursa'yı da yenerek yola devam ederler.