
1. Thriller / 1982 (10)
2. Off the Wall / 1979 (10)
3. Bad /1988 (9)
4. Dangerous / 1991 (7)
5. HiStory / 1995 (6)
Michael Jackson, son senelerinde iyice zıvanadan çıkması nedeniyle hakkındaki haberleri hiç okumadığım, kafamda nasılsa öyle kalmasını istediğim, müzik tarihinin gelmiş geçmiş en büyük sanatçısı. Karakteri, kişiliği, zevkleri, tercihleri vs. ne olursa olsun bu dünyaya onun gibi dans eden bir adam gelmedi ve asla da gelmeyecek. 100 yıl sonra bile onun kliplerini aşan klipler, o kliplerdeki koreografiye yaklaşan figürler asla olmayacak. Sadece dans mı, o inanılmaz güzellikteki gırtlağı ile tüm zamanların en büyük 5 erkek sesi arasında da var olmaya hep devam edecek. Daha 51 yaşında ölmesi çok ama çok üzücü. 1975-80 arası doğumlu insanların müziği sevmesinin majör sebebi diyebiliriz Jacko için. O jenerasyon içinde, vakti zamanında onun albümlerini harçlığı ile almış, kliplerini Ömer Karacan'ın, Sezen Cumhur Önal'ın, Erhan Konuk'un programlarında seyretmiş her insan evladının gözünden yaşlar süzülmüştür bugün. Şahsen ben, belki de 3-5 senedir dinlemediğim albümlerini tozlu raflardan çıkardım. 1 hafta boyunca başka hiçbir şey dinleyemezmişim gibi geliyor. Onun müziğinin ve hatta bizatihi kendisinin buna benzer anlamlar ifade ettiği herkesi de aynı tarz bir "anma merasimine" davet ediyorum. Toprağı bol olsun. Sevmeyenler de varsın sevmesin.
Lig TV'nin haberine göre Fenerbahçe ile Zenit, Guiza'yı isteyen Rus kulübünün bu isteğine binaen iki haftadır görüşme hâlindeymiş. Rus takımının Hollandalı hocası Advocaat o kadar istiyormuş ki Guiza'yı, bonservisi için 10 milyon avro ve Fatih Tekke'yi teklif etmişler. Fener Guiza için 14 vermişti, dolayısıyla gol kralıyken bu ülkeye gelip bu kadar formsuz bir sezon geçiren 29 yaşındaki bir oyuncuyu, Tekke olmadan bile 10'a satmak akıllıca bir iştir bana göre. Kaldı ki, bir de gözden iyice düşen Tekke'yi yanında veriyorlarmış. Tekke 32 yaşında ve ağır bir oyuncu, Guiza ise istekli ve hareketli. Fener zaten uyuşuk futbolculardan geçilmiyor. Ama bunlara (ve her şeye!) rağmen daha iyi ve daha kaliteli bir futbolcu olan Tekke'nin gelmesi de çok iyi olur, 29 yaşında olan ve artık gelecek yıl satılması mümkün olmayacak olan Guiza'nın gitmesi de. Dolayısıyla eğer iş Fener'in onayına ve keyfine kaldıysa hiç düşünmesinler. Gelişmeleri merakla bekliyoruz.
ABD'nin İspanya'yı perişan ettiği maçta dikkat çeken iki muhteşem oyuncu vardı. Birisi, İngiliz gazetelerine göre Fenerbahçe'nin 3 yıllık sözleşme imzaladığı savunma oyuncusu Onyewu. Pek çok Türk futbolsever ilk kez seyretti muhtemelen kendisini ve söz konusu müsabakada bu futbolcudan etkilenmeyen bir bünye var mıdır, merak ediyorum. Bir insan 1.93'lük bu kadar dev bir cüsseye sahip olup bu kadar mı hızlı olur, futbolu bu kadar mı iyi bilir... ABD savunmasında, Villa ve Torres gibi iki forvetin karşısında adeta geçilmez bir duvar gibiydi Onyewu. Eğer Fener gerçekten aldıysa bu oyuncuyu, 7.5 milyona alıp bedava elden kaçırdığı Lugano için hiç ağlamasın. Samimi söylüyorum, ondan daha iyi bir oyuncu intibaı verdi bana. İnşallah mezkur transfer haberi doğrudur.
G.Afrika'da düzenlenen Konfederasyon Kupası'nda inanılmaz sürprizlerin yardımıyla yarı finale kadar gelen ABD takımı, tam 35 maçtır mağlup olmayan ve ayrıca 15 maçtır da kazanan İspanya'yı 2-0 yenip finale çıkmayı başardı. Skor tüm dünya futbolunda yankı uyandıracak kadar göz kamaştırıcı ama ondan daha ilginç ve etkileyici olanı, ABD'nin bu maçı kazanmayı sonuna kadar hak etmiş olması. 1994 yılında kendi ülkesinde düzenlediği Dünya Kupası'ndan bu yana dünya vitrininde olan bu takım (Alexi Lalas ve Balboa'yı unutman ne mümkün!) tarz olarak mütemadiyen sert, savaşçı, istekli bir futbol oynadı bugüne kadar. Bugün ise uzun zamandır seyretmediğimiz için olsa gerek, kadrosunda muhteşem oyuncuları da ihtiva ettiğini görüp şaşırmamak mümkün değil. 3-5 post aşağıda Fenerbahçe'nin aldığına dair dedikodulara yer verdiğim Onyewu, sahanın en iyi oyuncusu olurken en az 8 tane (İngilizlerin tabiri ile) "key tackle" yaparak adeta seyredenleri büyüledi. Aslında ayrım yapmamak lâzım, takımın 1'den 11'e bütün oyuncuları muazzam bir mücadele ve kalite koydu ortaya. Ve başta da dediğim gibi, galibiyeti sonuna kadar hak ettiler. Yarın ev sahibi ile Brezilya'nın mücadelesinden ne çıkacağını merak ediyorum.

City menajeri Mark Hughes, Blackburn'den talebesi olan ve ısrarla yeni takımına da istediği Paraguaylı vurucu Santa Cruz'u nihayet kadrosuna katmayı başardı. 17 milyon avro civarında bir bedelden söz ediliyor, ne hazindir ki Liverpool'un aldığı sağ bekten daha ucuza mâl olmuş Santa Cruz. Bayern'e transfer olduğu yıl (21 yaşında) G.Saray ile yapılan sezon öncesi hazırlık maçında görev yapmıştı ve o maçtan beri hastasıyım bu oyuncunun. İki sene önce 5 milyona Blackburn'e giderken yırtınıp durmuştum ama Kezman'a 7, Guiza'ya 14 milyon veren Fener yönetiminin bu oyuncudan haberi bile yoktu tabii ki. Hem uzun boylu, hem teknik, hem şutör, hem hızlı, hem güçlü; ne ararsanız var onda. Daha 28 yaşında ve en verimli yıllarına şimdi giriyor. Önümüzdeki birkaç yıl dikkatle izleyelim kendisini.
Liverpool, sanki çok lâzımmış gibi İngiltere millî takımı ve Portsmouth'un sağ beki Glen Johnson'ı, 19 milyon avro gibi inanılmaz bir bonservisle transfer etti. Bu gelişmenin ardından Arbeloa'nın da Real Madrid'e gitmesi bekleniyor. Bir sağ beke 19 milyon verilir mi? Johnson genç ve iyi bir oyuncu ama zaten maddî darboğazda olduğu söylenen bir kulübün defansa aldığı bir adam için bu kadar bonservis ödemesi bana çok saçma geliyor. 3 yıl öncesinin Chelsea'si ya da günümüzün City'si olsa, tamam. Ama Liverpool şu anda parasal olarak en zor durumdaki takımlardan biri. Bu yüzden gereksiz bir hamle olduğunu düşünüyorum. Ama faydalı olur mu, Arbeloa'dan daha faydalı olacağı kesin.
Fenerbahçe'nin, bir süredir Birmingham ile adı anılan ABD millî takım ve Standard Liege stoperi Oguchialu Chijioke Goma Lambu "Oguchi" Onyewu ("Gooch") ile 3 yıllığına anlaştığı söyleniyor. Aziz Yıldırım ve yönetiminin böyle bir oyuncunun varlığından haberdar olduğunu bile sanmıyorum. Mutlaka Daum istemiştir. 1982 doğumlu Onyewu, 1.93 boyunda. Son iki sezondur Belçika Ligini şampiyon bitiren Standard Liege'de oynamış. Bir ara 2007 yılının ilk yarısında kiralık olarak (11 kez) Newcastle formasını da giymiş. Demek ki beğenmediler, yoksa sezon bitince bonservisini de alırlardı.
Müzik kariyerine 1990'da başlayıp, uzun yıllar boyunca icraatlarını Smog adıyla sürdürdükten sonra, 2007 yılından itibaren kendi ismiyle albüm yapmaya devam eden Callahan, bariton sesli vokallerin dünya üzerindeki en muhteşem örneklerinden biri. Smog dönemindeki kayıtları da pek çok müzik eleştirmeni tarafından el üstünde tutuldu, ticari anlamda olmasa bile kritik anlamında ciddi şekilde beğenildi. 2007'de yaptığı ilk solo (!) albümünü henüz dinlemedim ama bu sene çıkardığı "Sometimes I Wish We Were an Eagle" albümü tek kelimeyle muhteşem. Sözlerindeki depresiflik bir yana, Callahan'in sesi ve şarkılardaki vokal melodisi insanın adeta içine işliyor. Artık 45 yaşına gelmiş bir sanatçının kariyerindeki zirve olarak yorumlayabiliriz bu albümü. Gitar müziklerinden ve kusursuz vokallerden (!) hoşlanan tüm müzikseverlere ilaç gibi gelecek bu albümü şiddetle tavsiye ediyorum. Hiç yapmadığım bir şey yapıp rapidshare linkini de buraya ekliyorum: