15 Ağustos 2009 Cumartesi

G.Saray çok rahat

G.Saray, geçen hafta Fenerbahçe maçında rezil bir görüntü ortaya koyan Denizli karşısında ilk yarıda pozisyon bulma konusunda sıkıntılar yaşamasına rağmen rahat bir galibiyet almayı başardı. Maç başında geçen haftalarda oynayan defans bloğunun tamamını değiştiren Rijkaard, büyük bir kumar oynamıştı. Rakip her ne kadar çok zayıf olsa da sonuçta yeni yeni birbirine alışmaya başlayan bir takımda böylesi büyük bir değişiklik her zaman tehlikelidir ama söz konusu oyuncular hemen hemen hiç hata yapmadan oynadığı için bir arıza görmedik. Burada bana göre maçın yıldızı olan Emre Aşık'a ayrı bir paragraf açıp sayısız övgü düzmek gerekiyor. 36 yaşında bunca maç eksiğine rağmen bu kadar hazır olmak ve bu kadar kritik müdehaleler yapmak çok büyük bir iş. Buna mukabil Emre Güngör ise maç eksiği olduğunu her hareketi ile belli eden tedirgin, ürkek ve özgüven yoksunu bir oyun ortaya koydu. Ama hep olduğu gibi savaşçı ve istekliydi, bunlar da artısı.

Uğur Uçar yetenekleri itibarıyla ülkenin en iyi ikinci sağ beki ve bu maçta oynaması gereken ilk oyuncu belki de oydu. Ama hiç fena oynamayan Volkan Yaman'ın Rijkaard tarafından oyundan alınmasını anlamadım ve bu oyuncu için gerçekten de üzüldüm. İlk yarının en fazla koşan oyuncusu, gollük bir orta yapmış, sayısız bindirme yapmaya çalışmış; daha ne yapsın, ağzıyla kuş mu tutsun? Artı, Hakan Balta ondan daha mı ofansif ki, 1-1 iken oyuna alınıyor? Bunu gerçekten anlamadım.

Orta saha ve forvet ise birbirinden kaliteli oyunculardan oluşuyor G.Saray'da. Arda, Rıdvan hocanın birkaç hafta önce söylediği gibi bu yaşta Alex gibi hiç koşmayan ama iş bitirmeye çalışan tembel bir oyuna alışıyor gibi, bu tehlikeli. Keita ise takıma alıştıkça daha iyi olacak, domuz gibi bir futbolcu; iyi transfer.

Sonuçta G.Saray ilk yarının sonlarındaki bedava penaltıya kadar bu kadar rezil bir rakibe karşı pozisyon bulamayarak iyi sinyaller vermese de, ilk haftalardaki bu hazırlık maçlarını kazanarak iyi bir şey yapıyor. Rijkaard gibi bir hocayla her geçen gün ve hafta onların lehine işleyecektir.

G.Saray (4-2-3-1): Franco 5 - Uğur 7, E. Güngör 6, E. Aşık 8, Volkan 7 (57' Hakan 6) - Mustafa 7, Barış 7 (65' Ayhan 5) - Keita 7, Arda 7, Kewell 6 (74' Aydın 5) - Baros 6

Denizli (4-1-4-1): Özden 5 - Fatih 5, Koffi 5, Burak 5, Güray 5 - Braga 5 - Bangoura 6 (54' Adem 4), Caner 5 (60' Roberts 5), Ahmet 6, Murat 4 (68' Syyla 3) - Angelov 6

Goller (4-1): Kewell 45' (p), 65' (p), Baros 59', Burak (kk) 72' - Angelov 38'

Forma lansmanı böyle olur!




Tahkim Kurulu denen komedya

Türk futbolunun en büyük baş belalarından biri, FF Disiplin Kurulu ve Tahkim Kurulu denen oluşumların içine çöreklenmiş rezil zihniyetteki adamlar. Yıllardan beri gördüğümüz bir komedyadır: DK bir futbolcu ya da takıma ceza verir, TK hemen onu bozup cezayı hafifletir. Bu, 1 sezonda 2 ya da 3 kere olabilir ama disiplini temin etmek için kurulmuş olan ve işi sadece bu diyebileceğimiz bir kurulun verdiği "her ceza, ama her ceza" Tahkim tarafından indirilir mi? Bu resmen şu demek: "Siz ceza vermeyi bilmiyorsunuz, ayrıca adalaetsizsiniz." Yahu, verdiği her karar TK tarafından bozulup restore edilecekse ve ediliyorsa, bozulan o kararları nasıl verdikleri hiç mi sorgulanmıyor bu adamların? Neyse, bu komedinin uzantılarını bu sezon da görmeye devam edeceğimizden hiç kuşkum yok.

Daha sezon başlamadı ama bir diğer rezillik abidesi TK'nun ilk abukluğu, Marco Aurelio konusunda su yüzüne çıktı. Bilindiği gibi 6 Mayıs 2009 tarihinde Aurelio ve menajeri, UÇK'nun kendileri aleyhine verdiği kararın bozulması için TK'na başvurmuştu. Üzerinden tam 3.5 ay geçmiş, 3.5 ay! Ve insanlar hâlâ paşaların vereceği kararı bekliyor. Yahu ne rezil, ne geri zekâlı, ne kifayetsiz adamlarsınız ki, 3.5 aydan beri herhangi bir hususta bir karar veremiyorsunuz be adam! İşiniz ne sizin, başka ne halta yararsınız? Bundan başka yapacak hiçbir şeyiniz yok ama altı üstü bir karar vermek için 3.5 aydır neyi bekliyorsunuz? Asıl skandal ise şu: TK'nun "kendi talimatnamesinin 13. maddesinde" şöyle yazıyor: "TK, herhangi bir husustaki gerekçeli kararını, başvuru tarihinden itibaren en geç 3 ay içinde vermek zorundadır." Yani bu ne demek? Marco konusunda verilecek herhangi bir kararın hiçbir hükmü yok; taraflardan biri bu kararın zamanaşımına uğradığını belirtip itiraz edebilir ve olay CAS'a kadar taşınır. Bu arada 1 sene daha geçmiş olur, Marco da 33 yaşına gelir.

Söyleyecek laf bulamıyorum, bulduklarım da bu satırlar için uygun değil.

14 Ağustos 2009 Cuma

Arda'nın değeri

Milliyet gazetesinde Arda'ya biçilebilecek değer ile ilgili bir yazı var. Orada menajerler dışında gayet romantik yorumlar görüyoruz ama futbol menajerlerinin yorumları çok daha gerçekçi. Bana da sorsanız, Ronaldo'nun 94 milyon ettiği yerde Arda en az onun üçte biri kadar etmesi lâzım, hatta belki de daha fazla ama sonuçta Arda'nın Türk olduğunu ve Türkiye'de top koşturduğunu unutmayalım. Avrupalılar Türk futbolcularına yatırım yapmak istemiyor. Şimdiye kadar en büyük bonservis bedeliyle giden oyuncumuz da (yanlış hatırlamıyorsam) Nihat idi. Onun dışında Okan, Emre, Tugay, Tuncay gibi oyuncular hep bedelsiz transfer oldu ve Nihat ile Tugay'ın muazzam öykülerine rağmen hâlâ Türk futbolcusunun güvenilir bir imajı yok Avrupa nezdinde. Dolayısıyla Arda'nın şu andaki değeri farklı, ama mesela o değerle United'a gitse 3 sene sonraki (hiç aşama kaydetmeyip şu andaki sevisyesinde oynasa bile) değeri çok farklı olacaktır.

Bu arada bence Türkiye'nin ikinci en değerli oyuncusu olan Gökhan Gönül de 2-3 sene içinde (eğer Fener bırakırsa) 20 milyon avroya Avrupa'nın dev kulüplerinden birine gidecek. Dünyanın en iyi 10 sağ beki arasında şimdiden girdiğini düşünüyorum. Maicon, Dani Alves, Sergio Ramos, Glen Johnson, François Clerc (hatta bence Clerc, Gökhan'dan daha iyi değil), Bacary Sagna, Cicinho (tartışılır)... Başka? Aklına gelen varsa buraya yazabilir.

Edit: En pahalı ihracat, 7.5 milyon pound ile 2000 yılında Inter'e giden Hakan Şükür idi. Şimdi aklıma geldi.

13 Ağustos 2009 Perşembe

Allah ıslah etsin

Arsenal nasıl büyük ve "winner" bir kulüp olmaktan yavaş yavaş uzaklaşıyorsa Milan da aynı yolda kararlı adımlarla ilerliyor. Zaten Berlusconi'nin takımı satacağı söylentileri de (yalanlansa da) boşuna çıkmadı. Şimdi 37 yaşındaki Kalac'ı gönderip 35 yaşındaki Roma'yı transfer etmişler Monaco'dan. Yahu dünyada kaleci mi kalmadı? Zaten takımın yaş ortalaması bu kadar yüksekken ve de Abbiati ile Dida dururken gidip 35 yaşında bir tane daha almanın ne mânâsı var? Daha önce de yazmıştm, şimdi de yazıyorum. Bu kafaların idare ettiği (ve her şeye rağmen kadrosu hâlâ fena olmayan) Milan bu sene ilk 4'e girerse şaşarım.

Grygera ve Boumsong

Öncelikle şunu söylemeli: Bu oyuncuların ikisi de Lugano'dan iyi değiller, hatta %80'i bile olamazlar. Grygera zaten Juve'ye sağ bek olarak alınmış, uzun süre de orada oynamış bir oyuncu. Ama sağ bek olarak tam bir kazma. Stoper olaraksa Önder Turacı'dan birazcık daha iyi. Boumsong'a gelince, iyi bir oyuncu. Hem uzun boylu, hem çok ağır değil, hem çok tecrübeli, hem de Avrupa'da tanınan bir oyuncu. Ama Lugano'ya vermekten imtina ettiği para kadar para vermezse Fener ona, Türkiye'ye geleceğini sanmıyorum. Üstelik bonservis de verilecek. Lugano gibi takıma alışmış, uyum sorunu olmayan çok iyi bir oyuncuyla anlaşmaya çalışmak, az-biraz fedakârlık yapmak daha mantıklı görünüyor bana. Maliyet de daha düşük olur.

Millî takımdan etkileyici oyun

Türk millî takımı, Ukrayna gibi diri ve zor bir rakibe karşı deplasmanda oynadığı (gayet ciddi bir) hazırlık maçını, ikinci yarıda bulduğu gollerle 3-0 kazanmayı başardı. İlk yarıda rakibinden zaten üstün olan, ayrıca isim olarak pek güven vermeyen defans bloğuna rağmen müdafada bir sıkıntı yaşamayan takım, ikinci yarıda Tuncay ile bulduğu golün ardından oyun disiplininden kopan rakibine karşı farka gitmeyi başardı. Aslında Ayhan ve Nuri'den müteşekkil orta saha göbeğinin savunma yönünde sıkıntı yaşamasını beklerdim ama gördüğümüz kadarıyla Nuri sürekli kendini geliştirmeye devam ediyor. Forvet arkası ya da ikinci forvetlikten, merkez orta saha bir organizatöre doğru evrimini de tamamlamış görünüyor. En alternatifsiz oyuncularımızdan biri olan Emre'nin de böylece 10 yıllık bir veliahtı gelmiş oldu piyasaya. Gökhan+3 G.Saraylıdan oluşan defans hattı gayet sakin ve başarılıydı. Hamit zaten en mükemmel futbolcu bu takımdaki, Tuncay ise bildiğimiz Tuncay: Hep arayışta, hep istekli ve azimli, hep çalışkan. Tek sıkıntı henüz hazır olmayan Nihat idi ve Sercan girdikten sonra ondan daha faydalı oldu.

Tabii önemli olan bu maçlar değil, Dünya Kupası treninin büyük ölçüde kaçmış olması. Terim 4 maçı da kazanacaklarını söylüyor ama ben buna inanmıyorum ve imkânsız olduğunu söylüyorum. Grup maçlarını bekleyip neticeyi göreceğiz.

12 Ağustos 2009 Çarşamba

Poulsen kaldı

Adı Fenerbahçe ile uzun süre birlikte anılan ama Türkiye'ye gelmesi için bir türlü ikna edilemeyen Christian Poulsen, Cristiano Zanetti'nin satılması ile birlikte Juve'de kalmış oldu. Yeni sezonda ortanın ortasında Melo ve Sissoko ile oynaması kesin olan Zebralarda Poulsen büyük olasılıkla yedek olacak ve bu iki oyuncuya alternatif teşkil edecek. Sonuçta istediği şey olmuş görünüyor ama 50 maçın sadece 8-10 tanesinde ilk 11'e girmek ona yetecek mi, göreceğiz.

11 Ağustos 2009 Salı

Ligde 1. hafta (09/10)

Fenerbahçe, ilk hafta deplasmanda o kadar rahat bir galibiyet aldı ki, uzun zamandır ligde Denizli kadar zayıf ve rakibini zorlamayan bir takım görmemiştim. Hele yazmadan edemeyeceğim, Koffi diye o kadar dandik bir stoper almışlar ki, 25 yıldır seyrettiğim şu ülke futbolunda daha kötü bir futbolcu gördüğümü hatırlamıyorum. Böyle yabancıların bu ülkede ne işi olduğuna başka bir postta değinelim ve Fener'e dönelim. 4411 sistemini dünyada en oturmuş şekilde uygulayan takımlardan biri oldu artık Fenerbahçe. Şaka değil, tam 5.5 senedir bu sistemle oynuyorlar. Bu yıl ön libero ve sol açığa yapılan transferler henüz daha alışma evresinde diyebiliriz. Santos driblingi çok güçlü, oyun zekâsı yüksek, verkaçlarla savunmayı delebilen ve topsuz oyunu çok iyi bilen bir oyuncu. Eksileri ise karşısında duran bir rakibe çalım atamaması (dolayısıyla sıfıra inemiyor, sadece koşarken ve hareketliyken adam geçebiliyor), savunmasının zayıf olması ve içeriye fazla girerek sol bekin önündeki yardım savunmasını aksatması. Ama zamanla daha iyi olacak diye düşünüyorum. Cristian ise bir ön liberonun sahip olması gereken sertliğin en fazla yarısına sahip, ikili mücadelelerde etkili ol(a)mayan ve daha çok yanında bir kesiciyle oynarsa daha faydalı olabilecek bir oyuncu. Ama ayağı çok düzgün, oyun zekâsı vasatın üzerinde ve hızlı oynuyor.

Guiza çok formda, Alex her zamanki gibi uyuşuk ve sünepe ama maçın kaderini her an değiştirebilecek bir oyuncu. Emre vasatın daima üzerinde ve Kâzım da kendisine ısrarla verilen şansı bir kâğıt gibi buruşturup atacak gibi görünüyor. Gökhan zaten Arda'dan sonra bu ülkenin en iyi futbolcusu, Vederson da en az Carlos kadar verim sağlıyor bence. Ama savunmanın ortasında hâlâ bir güven bunalımı var. Lugano gelirse buradaki dertler biter, bence ayrıca Marco'nun da geri getirilmesi gerekiyor.

G.Saray bu yıl maçlarının %90'ı üst bitecek gibi görünen, hücumda neredeyse kusursuz ama savunmada ciddi şekilde sıkıntısı olan bir takım. Tekrar yazıyorum, Servet'in yanında Emre Güngör'ün oynaması bence bu sıkıntıları minimuma indirir; zira hem çabuk, hem ikili mücadelelerde çok iyi, hem de hamleli ve agresif bir oyuncu. G.Saray'ın bir diğer sorunu geçen yıllardaki Fener gibi "uzun boylu" bir oyun oynaması, yani hatlar arasındaki mesafenin genişliği ve yardımlaşmanın azlığı diyebilirim. Ama henüz 2 aylık bir hocası olduğunu unutmayalım, bu sıkıntıları onun gibi müthiş bir futbol adamı herhalde görüyordur. Önlemlerini de alacaktır.

Beşiktaş, kadrosu ciddi şekilde yanlış kullanılan bir takım ve Denizli her zamanki gibi hatasından dönene kadar canları çok sıkılacak bence. Bunu İBB maçına istinaden söylemiyorum, genel bir gözlem yapıyorum. Çift forvet, arkasında serbest Yusuf ve şimdiki orta saha üçlüsüyle Beşiktaş'ın çok daha homojen ve kimyası düzgün bir takım olacağını düşünüyorum. Aksi taktirde 433 sevdası yüzünden olan Ş.Ligi'ndeki umutlara olacak.

Trabzon takımı ise çok etkileyici bir futbolla, çok sorunu olan Sivas'ı nispeten zorlanmadan geçmeyi başardı. Orta sahası geçen yıldan daha iyi çünkü net bir şekilde Tjikuzu (veya Ceyhun) Hüseyin'den daha iyi bir oyuncu. Ayrıca Alanzinho takıma alıştı. Geçen sene (Sergen başta olmak üzere) "Trabzon ciddi kazık yemiş" diyenler onu bu sene iyi seyretsin, çünkü çok etkili ve rakipler için problem teşkil eden bir oyun tarzı var. Geçen sene Ersun Yanal'ın kurduğu sistemin ekmeğini yiyorlar şimdilik, akıllı 1-2 transferle gedikleri de yamadılar. Evinde oynadıkları maçlarda rakibe oyunlarını kabul ettirebilecekler mi, bunu merak ediyor ve bekliyorum.

Sivas ise ziyadesiyle başarılı olmuş bir takımı dağıtmanın sıkıntılarını yaşıyor. Lig başladı, onlar hâlâ transfer peşinde. İşler rayına oturana kadar çok sıkıntı çekecekler, bu zaman zarfında en az kayıpla atlatmak için ciddi tedbirrler almaları lâzım.

1993'ün en iyi 5 filmi

1. The Age of Innocence (10)
Martin Scorsese

2. Groundhog Day (9)
Harold Ramis

3. Short Cuts (8)
Robert Altman

4. Carlito's Way (8)
Brian De Palma

5. Dazed and Confused (8)
Richard Linklater

Diğer: Schindler's List (7), True Romance (7), Naked (7), In the Name of the Father (7), Trois Couleurs: Bleu (7), Jurassic Park (7), Remains of the Day (7), The Piano (7), Farewell My Concubine (7)

9 Ağustos 2009 Pazar

Chelsea kazandı ama...

Community Shield maçında Chelsea, 2 yıl önce Ş.Ligi finalinde kaybettiği maçın rövanşını United'dan yine penaltılarla almayı başardı. Daha ilk dakikalarda bulduğu golle öne geçen United, bu andan itibaren maçı rölantiye aldı. Forse etmesi gereken Chelsea idi ama Ancelotti'nin alâmet-i farikası olan 41212 sisteminin işlemesi Chelsea için çok zor görünüyor. Forvet arkasında Lampard'ın oynaması bir kere yanlış bir tercih çünkü Kaka gibi hücum yetenekleri gelişmiş bir oyuncu değil Lampard. Araya koşular yapabilir, o özelliği var ama o bölgede oynayan oyuncunun üçüncü bir forvet gibi kurnaz ve becerikli olması lâzım; oysa Lampard adeta ikinci bir ön libero gibi oynuyor. Hücumdan çok savunma özellikleri daha fazla gelişmiş bir merkez orta saha neticede. Ayrıca ilk yarıda yenik durumda olup deli gibi hücum etmeye çalışan bir takımın 1 tane, sadece 1 tane kanat atağı yapabilmesi gerekmez mi? Sağ içte oynayan Essien çizgiye hiç açılmadan merkez oyuncusu gibi oynadı. Malouda da ön liberoya yardım edeyim derken kanat oyuncusu kimliğini adeta unuttu. Dolayısıyla 1 defa bile orta yapamadılar, Drogba gibi bir forvete. Bu yüzden Chelsea'nin özellikle Cole döndükten sonra mutlaka kanat oyuncularının da işin içinde olduğu bir dizilişe dönmesi lâzım. Yoksa Scolari dönemindeki gibi kendi sahasında bile kazanamayan, yaratıcılığı olmayan bir takım hâline gelirler. Belki yanılırım ama benim gördüklerim bunlar. 4411, 4231 ya da 433 bu takıma çok daha uygun.

United onca eksiğine rağmen yine de fena oynamadı. Artık iyice oturmuş, herkesin ne yapması gerektiğini çok iyi bildiği bir makine gibiler. Yedikleri goller rakibin organizasyonu sonucu değil, bireysel hatalar ve şans eseri gelişti. Eksikler tamamlandığında yine ligin favorisi onlar olacak diye düşünüyorum.

Sezon başı yorumu (2009): Fenerbahçe

Fenerbahçe, şurası kesin ki, futbol takımı anlamında bu ülkede en kötü yönetilen, en bilgisiz insanların kulübü. Eğer bu sezon da Türkiye'yi tanıyan Daum gibi bir hoca yerine Aragones ya da Zico gibi bir hoca olsa Aziz Yıldırım yine bildiğini okuyacak, yine taraftarlardan aldığı milyon avroları sokağa saçarak kendisini eğlendirecekti. Ama taraftarın da yavaş yavaş onun aleyhine dönmesiyle çaresiz kalıp mecburen bazı adımlar atmak zorunda kaldı ve bugüne gelmiş olduk.

Sezonun en önemli transferi, hep yazdığım gibi Aykut Kocaman. Sportif direktör olarak atanabilecek en bilgili kişilerden biri olması bir yana, kulüp imajına olumlu katkıda bulunabilecek düzgünlükte bir kişiliğe sahip, Türk futbolundaki tüm unsurların kayıtsız-şartsız güveneceği bir isim. Adeta paçalarından terbiye ve efendilik akıyor Aykut'un ve sanırım bütün Fenerbahçe taraftarları için şampiyonluk kadar değerli bir kazanım bu.

İkinci büyük doğru ise Daum'un transferiydi. Daum hem ülkeyi tanıması hem de "winner" bir hoca olması yüzünden en doğru 2 tercihten biriydi (diğeri Luce). Bunun yanında dünya futbolunu yakından takip eden, önemli bir scout ekibiyle çalışan, vizyonunu mütemadiyen geliştirmeye çalışan bir teknik direktör olması da büyük bir avantaj teşkil ediyor. Daum'un bence en büyük artısı ise yanında getirdiği olağanüstü antrenör Roland Koch.

Takıma baktığımızda geçen yıla göre kıyaslanamayacak kadar derin ve seçenekli bir topluluk görüyoruz. Türkiye'nin en iyi kalecisi olan Volkan ile anlaşılması çok iyi oldu. Babacan da (eksiklerine rağmen) geleceği çok parlak ve 5-6 yıl sonra kaleyi devralıp 10 yıl boyunca koruyabilecek bir isim.

Defansın sağında dünyanın en iyilerinden biri olan (ve gelecekte dünyanın en büyük 10 takımından birine gitmesini beklediğim) Gökhan Gönül var. Yedek olaraksa Ali Bilgin'in elde tutulması büyük bir hata. Bir kere o bölgenin oyuncusu değil, 28 yaşında ve oyun tarzı uyuşuk ve sünepe olduğu için taraftar da bir türlü kendisine ısınamadı. Buraya bence Beşiktaş'ın aldığı Rıdvan transfer edilerek 2-3 sene boyunca hazırlanmalıydı ama tam da Gökhan tipindeki bu oyuncu elden kaçtı. Stoperde Önder ve Bekir (ayrıca Deniz) yedek olarak fena sayılmaz. Bilica da önemli ama sorumsuz ve savruk bir oyuncu. Daum bunu düzeltirse Bilica'nın neredeyse hiçbir kusuru kalmaz. Burada önemli olan ne yapıp edip Lugano ile anlaşılması. O dururken basında yazıldığı gibi Grygera falan alınırsa 6 milyon bonservis verilip, tam skandal olur. Lugano-Bilica ikilisi kolay bulunamayacak kadar sert, çabuk ve uyumlu bir ikili olabilir. Sol bekte ise Carlos ve Vedo var. Bence yabancı kısıtlamasında Carlos oynatılmadan Vederson'a görev verilmeli. Kesinlikle Hakan Balta kadar oyuncu olduğunu düşünüyorum, 5 üzerinden 3'lük yani. Takımın geri kalanı iyi olursa hiçbir şekilde sırıtmaz. İsmail alınmadığına göre de ligde daha iyisi yok zaten.

Orta sahanın ortasında Cristian çok kaliteli bir isim ama ön liberodan çok sanki ön liberonun önünde oyun kuran ve ileriye destek veren ikinci oyuncuymuş gibi bir hâli var. O sertlik ve ikili mücadele gücü yok Cristian'da. Ama onun tipinde Emre olduğu için ben Cristian yerine Aurelio'yu tercih ederdim. Hâlâ da Tahkim kararını vermedi onunla ilgili. Eğer beraat ederse G.Saray'a gidecek, Fener'e olan borcu onanırsa bence Fener'e gelir. Cristian'ın yedeği Selçuk her zaman güvenilecek iyi bir ön libero bence. Taraftar ne kadar sevmazse sevmesin çok fazla hususiyeti olan önemli bir oyuncu Selçuk. Ha, siz ona Xavi'lik yaptırmaya kalkarsanız çuvallar tabii, orası ayrı.

Sağ kanatta Topuz, Deivid, Kazım ve Özer var. Topuz bu durumda niye alındı, anlamak mümkün değil. Aslında mümkün, hem fors için hem de agresif ve köpek gibi koşan bir oyuncu olduğu için alındı. Ama o zaman 2.3 milyon alan Deivid gönderilseydi keşke. Sağ kanatta kimin oynayacağı gerçekten de önemli bir soru ama Özer bence bunların içinde en kaliteli isim. Solda ise Andre Santos ve Uğur var. Santos çok kaliteli ve futbolu bilen bir isim ama savunması zayıf. Yine de uyum sorununun geçmesiyle birlikte çok daha önemli katkılar yapacak. Ondan henüz yeterince etkilenmeyenler beklesin diyorum.

Önde Alex var, o olmazsa Deivid, Özer, Emre oynayabilir. Forvette ise Guiza ve yedeği Semih. Guiza hep yazdığım gibi çok kaliteli, geyretli, iyi niyetli bir oyuncu ama tek forvet olarak pivotluk yapması imkânsız. Ama bir başka yazıda belirttiğim gibi eğer takım hücum yönünde yaratıcı, bol varyasyonlu ve pivota ihtiyaç hissetmeyen çeşitlemeli bir oyun oynarsa o zaman Guiza da faydalı olabilir. Ama takım olarak o olgunluğa ulaşmak da aylar alabilir. Ben Guiza'nın iyi bir paraya gönderilip Toni gibi bir oyuncunun alınmasını yeğlerdim.

Netice olarak sağ açıkta inanılmaz bir oyuncu enflasyonu var Fener'de, hatta Ali de aslında oranın oyuncusu. Sağ beke düzgün bir yedek alınıp sağ açıktaki enflasyon azaltılırsa kimya sağlanmış olur. Ayrıca Emre'nin yedeği de asla Selçuk ya da Deniz olamaz. Ön libero olmayan, hücuma da destek veren, ayağı düzgün bir merkez orta saha da gerekiyor, Emre'ye alternatif olarak. Aurelio bunun için ideal olabilir. Fenerbahçe bu eksiklere rağmen G.Saray ile birlikte ülkenin en iyi kadrosuna sahip. Hocasının ülkeyi ve camiayı tanıması ve kadronun (oyun anlayışının) daha oturmuş olması avantajıyla şampiyonluğun en büyük adayı konumunda.

Sezon başı yorumu (2009): G.Saray

G.Saray, bunca ekonomik zorluğa rağmen 2-3 yıldır yaptığı transferlerle kendi taraftarı dâhil tüm seyredenleri şaşırtmaya devam ediyor. Fenerbahçe ile arasında bu kadar ekonomik güç farkı olmasına rağmen geçen yıl kadroları Fener'den kesinlikle daha iyiydi, bu yıl ise neredeyse eşit sayılır (bence hâla G.Saray biraz daha iyi). Bu durumda taraftarların her sezon başında havaya girmesi de gayet doğal.

Bu yılki transferler belki de yapılmış olanların en yisiydi. Bir kere teknik direktör Rijkaard'ın ülkeye getirilmesi her açıdan büyük bir olay. Karizması, dinamizmi ve centilmenliği ile efsane olmuş genç bir teknik direktörün ikna edilmesi, sadece paraya bağlanmamalı. Önüne konan vizyon ve hedefler de gayet mantıklıydı demek ki.

G.Saray takımında sadece savunmanın geçen yıldan daha zayıf olduğunu söyleyebiliriz. Gökhan-Servet ikilisi çabuk forvetlere karşı oldukça zorlanacak bir ikili ve orta sahada iyi top yapıp defans arkasına oynayan takımlar İstanbul'daki maçlarda pozisyon bulabilir. Bence Emre Güngör kesinlikle Zan'dan daha iyi bir oyuncu ve Servet'le birlikte ideal bir ikili oluşturuyor. İlerleyen haftalarda Zan'ın yetersizliği görüldüğünde bence bu düzene geçilecektir. Sağ bekte Uğur ve Sabri yeterli; zaten Uğur, Gökhan'dan sonra ülkenin en iyisiydi sakatlanmadan evvel. O formunu yavaş yavaş yakalarsa millî takım için de kazanç olur. Solda Hakan Balta ise alternatifsiz durumda. Alparslan ve Volkan Yaman şimdilik yeterli görünmüyor ama Alparslan ileride daha iyi olabilir.

Asıl büyük güç ise orta saha ve forvette. 4-1-3-1-1 oynamasını beklediğim takımda ön libero Topal zaten muhteşem bir oyuncu. Önünde kolay maçlarda Elano, zor maçlarda Ayhan oynar. Atak orta saha ise Arda olarak görünüyor. Solda Kewell (ya da Arda, ortada Ayhan ve Elano), sağda ise Keita var. Rüya gibi bir kadro bu, ligin mutlak şampiyon adayı ve Avrupa Liginde de yarı finali zorlayacak bir ekip.

Forvette (ülkenin en iyisi) Baros ve yedek olarak Nonda'yı görüyoruz. Son maçta müthiş oynayan Aydın nihayet G.Saraylıların gözüne girebildi. Blogu takip edenler bu çocuk hakkındaki olumlu yazılarımı bilir ama şimdiye kadar bir türlü taraftarlara yaranamamıştı. Keita için ne kadar sağlam bir yedek olduğunu göstermiş oldu böylece.

Netice olarak G.Saray şu anda ligde kadrosu en kaliteli takım olarak görünüyor. Teknik direktörü de ismi ve yaptığı başlangıç ile güven veriyor. Birkaç kötü sonuçta acele reaksiyon vermemek lâzım.

Şok!

Espanyol'un stoper oyuncusu Daniel Jarque, kalp krizi sonucu hayatını kaybetti. Takımla birlikte Floransa'da kampta bulunan ve kız arkadaşıyla telefonda konuşmasının akabinde aniden fenalaşan oyuncu, yemeğe inmemesi nedeniyle yokluğunu fark eden takım arkadaşları tarafından odasında bulundu ve müdahalelere rağmen malesef kurtarılamadı. 2 yıl önce de Sevilla'nın genç defans oyuncusu Puerta yaşamını yitirmiş ve futbol dünyasını yasa boğmuştu. Ne oluyoruz anlamadım hakikaten.

Jarque Espanyol altyapısından yetişmiş, 83 doğumlu bir stoper(di). İlk kez 19 yaşında formasını giydiği takımıyla 2006'da İspanya kupasını kazanmış, 1 yıl sonra da Uefa Kupasında final oynamıştı. Ayrıca İspanya U19 millî takımıyla Avrupa Şampiyonası zaferi de var, 1992'de.

Genç oyuncunun ailesine, kız arkadaşı başta olmak üzere arkadaşlarına ve Espanol başta olmak üzere İspanyol futbol ailesine baş sağlığı dileyelim. Kendisinin de toprağı bol olsun.