guest etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
guest etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Ekim 2008 Cumartesi

Renton'dan #2

2. Türkün Güçle İmtihanı ve Aziz Yıldırım

“İnsanoğlunun elindeki bütün güçler, suistimale eğilimlidir.” - Sarah Bernhardt

Osmanlı İmparatorluğu’nu duraklamaya ve gerilemeye iten sebeplerden en önemlisi, işin ehli olmayan ve yaratılan gücün altında ezilip, bu gücün getirdiği rahatlığa kanmış idarecilerin, diğer Avrupa devletlerinde yaşanan türlü yeniliklere ve yenilenmeye ayak uyduramamasıydı. Bu durum, zamanla halkın otoriteye olan güvenini azalttı, isyanlara sebep oldu ve güven ortamı yitirildi. Tarih tekerrürden ibaret demeye gerek olmadığı gibi, şu anda Türkiye’nin içinde bulunduğu durumdan uzun uzun sözederek ikinci bir örnek vermenin de anlamı yok. Gücün, sahip olan kişiyi yozlaştırması, sahibin idare ettiği sistemi bozması durumu, sadece bu ülkeye ait bir gerçek değil. Ama güç sahiplerinin yaşadığı sarhoşlukla gücü kendine mal etmesi ve sistemin iyiliği için güçten feragat etmeye yanaşmaması en çok bu ülkeye ait bir gerçektir.

Fenerbahçe’nin daha iyi günler görebilmesi için ortaya en çok atılan ikinci öneri, Aziz Yıldırım’ın görevi bir başkasına devretmesi. Bu istek genel olarak, “Aziz Yıldırım artık gitsin!” şeklinde zikrediliyor ve problem de bu noktada ortaya çıkıyor. Bu çözümü bu şekilde ortaya koyduğumuza, oryantal anlayışın bir başka unsuru olan “kelle isteme”ye toslamış olmuyor muyuz? Güce sahip ol(a)mayanlar tarafından, en azından o güce ortaklık etme gayesi olarak görülebilecek kelle isteme, bir çözüm yolu olarak çoğu kez başarıya ulaşmış olsa dahi, içinde bulunduğumuz durumun düzeltilmesi için çalınacak bir kapı mıdır? “Bu güçle başa çıkamadın, sen git başkası gelsin” demekten öteye gidebilen bir tutum mudur? Unutulmamalı ki, Fenerbahçe tarihte hiçbir zaman, bir ekiple yönetilmemiştir. Bundan sonra gelecek yönetim, büyük olasılıkla bu tek adam anlayışının, daha da önemlisi tam olarak bu yönetimin bir devamı olacaktır. Kaldı ki, beklentinin tersine Saadettin Saran, Ali Koç veya Ferit Şahenk’in başkanlığa gelmesi durumunda, Aziz Yıldırım gibi çıldırmayacağını nereden bilebiliriz? (Belki bu isimler, büyük organizasyonları ve büyük paraları yönetiyor olabilirler, ancak bu yazıda bahsettiğimiz güç, maddi büyüklükle ifade edilemeyeceği gibi, ne kupa almayla ne de şampiyon olmakla tarif edilemez, başka bir güçtür işte.)

Bu soruların cevaplarından emin olamayız. Ama cevabından emin olduğumuz bir soru var: Aziz Yıldırım bu saatten sonra, “Kusura bakmayın, ben futboldan anlamıyormuşum” diyip, kulübü gerçek anlamda kurumsallaşma yoluna götürür mü? Tabii ki hayır. Başlarken, amacımızın çözüm üretme olmadığını belirtmiş olmakla beraber, bu noktada bir taraf tuttuğumuzu gizlemenin de gereği olmadığını düşünüyoruz. Bu arada, yazının başlığında Aziz Yıldırım adı geçmiş olsa da, kendisinden çok fazla bahsetmedik. Zira blog sahibi, Yıldırım’ın kendini kaybetme sürecinde verdiği birçok demeçten, takındığı tavırdan ve icraatlarından yeterince dem vurmuştur, ben de bunların hemen hepsinin altına imzamı atarım. Bu yüzden tekrar yapmaya gerek olmadığını düşünüyoruz.

Peki ama, hükümdarlığını ilan etmiş, her şeyi bildiğini sanan ama yanıldığını bile bilmeyen, yıllardır saldırmadığı yer kalmamış ama hep saldırı altında olmaktan hayıflanan, en önemlisi de, aslında Fenerbahçe’ye ait olan gücü, kendine ait sanan bu kişilik, muhalefet olabilecek herkesi de sindirmiş durumdayken, nasıl Fenerbahçe’nin yakasından düşecek?

“Güç, asla geri adım atmaz; daha büyük bir güçle karşılaşmadıkça.” - Malcolm X

Sonraki: 3. Taraftar vs. Müşteri

23 Ekim 2008 Perşembe

Renton'dan #1

Blogun yakın takipçisi Renton arkadaşımız Fener için bugünlerde önerilen çözümleri tartıştığı bir yazı dizisiyle bize katkıda bulunuyor. Birkaç gün sürecek olan yazılara yorum ve katkılarınızı bekliyoruz. Bu arada biz de yorumlayacağız elbet.

Başlarken:

Fenerbahçe’nin içinde bulunduğu kriz nedeniyle, ortaya çeşitli çözüm önerileri atılmakta. İlgili herkes, gerek televizyonlarda, gerek gazetelerde, gerekse de bloglarda Fenerbahçe’nin içinde bulunduğu durumdan kurtulması için fikrini beyan edip, çıkar yol bulmaya çalışıyor. Hepimizin aklında bir reçete var elbet ama biz bu yazıda, bu süreçte ortaya atılan ve en çok yinelenen birkaç fikir üzerine düşünelim.

1. Futbol Direktörlüğü Sistemi ve Rıdvan Dilmen

Bu ülkede, maç yorumlarına en çok güvenilen futbol yorumcusu, eski teknik direktör Rıdvan Dilmen. Aynı zamanda, çubuklu forma için canını verebilecek, dünya üzerindeki en iyi Fenerbahçelilerden biri. Fenerbahçe’nin kalıcı başarısı için yazılan reçetelerin en başında geleni de onunla ilgili: Dilmen, futbol şubesinin başına geçirilsin, transferler ve takım yapısı ile ilgili kararları o alsın.

Peki, bu gerçekten bir çözüm mü? Kendisi, günümüzde bir futbol takımını oluşturacak öğeler konusunda akılcı fikirler yürütebilen bir isim. Sırtı dönük forvetten, oyunu iki yönlü oynayabilecek orta saha oyuncusuna, defansı öne çıkarabilecek ve oyun kurabilecek stoperlerden, kanada inip orta yapmayı da bilen iç oyuncusuna kadar birçok şeyden bahsetmiş ve Türk futbol seyircisine bir şeyler öğretmeyi başarmıştır. Peki Rıdvan Dilmen, bu bahsettiği özelliklere sahip oyuncuları tanır mı? Geçen sezon Beşiktaş için çözüm üretirken, sürekli olarak iki yönlü bir orta saha oyuncusu önerir ama bu önerileri hep şu soruyla son bulurdu: “Yok mu böyle adam Avrupa’da Güntekin?” Appiah haricinde, örnek olacak dahi bir isim asla vermezdi. Bu, şu anlama gelir; Rıdvan Dilmen’in iyi bir izleme ekibine ihtiyacı vardır. “E, tabii ki vardır” diyorsunuz ve haklısınız. Her şeyi kendi başına yapmayacağına göre, Dilmen’in bir ekiple çalışacağı baştan belli. Burada da şu soru akla gelir: Rıdvan Dilmen bir ekip kurabilir mi ve bu ekibi yönetmek için gerekli vasıflara sahip midir? Güntekin Onay gibi sakin ve uyumlu bir insanla program yaparken bile, ufacık bir yanlış anlamayla hemen ortamı gerginleştirdiğine defalarca tanık olmuşuzdur. Rıdvan Dilmen hakkında bu gibi birçok bilinmez vardır ki, bunların başta gelenlerini fazla uzatmadan şöyle sıralayabiliriz:

-Rıdvan Dilmen, iyi bir scout mudur?
-Avrupa ligleri ve bu liglerde oynayan futbolcular hakkında, sıradan bir futbol seyircisinden daha fazla bilgi sahibi midir?
Ve, belki de en önemlisi;
-Avrupa’nın en çok tanınan teknik direktörleri haricinde, mantalitesini beğendiği, oyun anlayışını takdir ettiği veya potansiyel sahibi olarak gördüğü bir teknik direktör var mıdır?

Yaptığı yorumların 10’da 9’u doğru ve tutarlı olmasına rağmen, yine geçtiğimiz yıl, ama bu defa Fenerbahçe ile ilgili yorumlarda bulunurken, Zico’nun yerel lig başarısızlığını, neredeyse tamamıyla tek santrforla oynamasına bağlayabilecek kadar sığ sularda da gezinmiştir Rıdvan Dilmen. Elbette her insan gibi o da hata yapabilir ve bunda yerilecek bir yan yoktur ama bu noktada yeni sorular karşımıza çıkacaktır:

-Rıdvan Dilmen yaptığı hataları kabullenebilecek midir?
-Teknik direktörlük kariyerinin aksine, başarısızlık yaşamaya tahammül edebilecek midir? Yoksa kriz anında içine kapanıp, üstlerinin önünde, kollarını önünde bağlayıp, başını öne mi eğecektir?

Fenerbahçe’nin içinde bulunduğu durumun sebebi, dizginlenememiş egolardır. Peki bu durumda, krizden çıkmanın yolu olarak görülen Rıdvan Dilmen hakkında şunu da soramaz mıyız?

-Dilmen, kendi egosuna mahkûm olmamayı, kendisinin tayin ettiği teknik direktörün işine karışmamayı başarabilecek midir?

İşte bu soru, bizi Türk insanının gücü paylaşmakla ilgili yüzlerce yıllık sıkıntısına götürür ki, bu durumda asıl soru artık şudur:

-Rıdvan Dilmen’in görevine Aziz Yıldırım’ın başkanlığı altında başlaması doğru mudur?

Not: Rıdvan Dilmen, her Fenerbahçeli gibi bizim de taptığımız bir kişiliktir. Hakkında sorduğumuz hiçbir sorunun cevabı da nezrimizde direkt olarak “hayır” değildir. Yanlış anlaşılmasın.

Yarın: 2. Türkün Güçle İmtihanı ve Aziz Yıldırım