90'lı yılların en baba gruplarından biri olan Beastie Boys'un bu videosu, aynı zamanda tüm zamanların en stil sahibi ama en boş klipleri arasına da rahatlıkla girer. Herhangi bir şey söyleme gibi bir amacı olmayan; kamera açıları, çekimleri, karakterleri ve kostümleriyle 70'lı yılların "kaçma-kovalamaca" merkezli Amerikan dizi ve filmlerinden (bkz. "San Francisco Sokakları") feyz alan ama başı-sonu belli bir hikâye anlatmak gibi sıkıntılardan tamamen uzak, izleyicisine full aksiyon vaat eden muhteşem bir eğlencelik... Feyz aldığını belirttiğim o yapımlarla kafa bulduğu da söylenir genelde ama ben amacın tam olarak bu olduğunu sanmıyorum. Zira yönetmen Spike Jonze 1999'da çektiği "Being John Malkovich" ile sinemada da kendini kanıtlamadan önce yıllar boyunca bu dâhil pek çok muhteşem videoya imza atmış ve onlarda da sinema tarihine olan sevgisini ve ilgisini açık etmişti (örneğin Björk'un "It's Oh So Quiet" şarkısına çektiği video Jacques Demy'nin "Cherbourg Şemsiyeleri" isimli muhteşem müzikalinden, The Breeders'ın mucizevî "Cannonball" şarkısına çektiği video ise 1956 yapımı, "The Red Balloon" isimli çocuk filminden esinleniyordu). Ne olursa olsun bu video bile tek başına onun dehasını kanıtlamaya yeterli.
Ve tabii ki şarkı ayrı bir güzel, onu da eklemek gerekiyor.. Ancak araba kullanırken dinlememek lâzım, tehlikeli şeyler olabilir..
Beastie Boys - Sabotage (1994)
Yönetmen: Spike Jonze
12 Kasım 2010 Cuma
11 Kasım 2010 Perşembe
Sergen Yalçın #11
Ercan Taner: Fatih Tekke 2 haftadır ilk 18'e alınmıyor; bugün de alınmadı ve takım maça 17 kişi çıktı. Sizce Schuster gözden çıkardı mı Fatih Tekke'yi?
Sergen Yalçın: O kesin zaten çünkü ben Schuster'in Fatih transferinden haberi olmadığını net bir şekilde biliyorum. O son olaydan sonra bütün takımın önünde Fatih'ten özür dilemiş ama dışarıya karşı ne görüntü verdiğin çok önemli değil, o muhtemelen içinden takmıştır ona. Çünkü Schuster İspanyol, bu İspanyollar çok kibirli olur..
Ercan Taner: Artık İspanyol olmuş Alman..
Sergen Yalçın: Yani ne olduğu da tam olarak belli değil de...
Sergen Yalçın: O kesin zaten çünkü ben Schuster'in Fatih transferinden haberi olmadığını net bir şekilde biliyorum. O son olaydan sonra bütün takımın önünde Fatih'ten özür dilemiş ama dışarıya karşı ne görüntü verdiğin çok önemli değil, o muhtemelen içinden takmıştır ona. Çünkü Schuster İspanyol, bu İspanyollar çok kibirli olur..
Ercan Taner: Artık İspanyol olmuş Alman..
Sergen Yalçın: Yani ne olduğu da tam olarak belli değil de...
Sergen Yalçın #10
"Beşiktaş'ta inanılmaz bir vurdumduymazlık var, birilerinin bu olaya el koyması lâzım. Mesela 2-3 kişi takımı sabote ediyorsa, sabote derken, çok kötü bir performans gösteriyorsa, takımın içindeki bir abi, bir yetkili çıkar der ki 'siz üçünüz akşam benim odama bir gelin bakalım' der. Beşiktaş'ta bunu diyen de yok.."
1974'ün en iyi filmleri
1. Alice in den Städten (10)
Wim Wenders
2. The Conversation (10)
Francis Ford Coppola
3. The Godfather Part II (10)
Francis Ford Coppola
4. Chinatown (10)
Roman Polanski
5. The Enigma of Kaspar Hauser (10)
Werner Herzog
Diğer: Alice Doesn't Live Here Anymore (8), Young Frankenstein (8), Blazing Saddles (8), The Parallax Wiev (8), Lenny (8), Thieves Like Us (8), The Front Page (7), The Sugarland Express (7), Phantom of the Paradise (7), The Longest Yard (7), Dark Star (7), The Texas Chainsaw Massacre (6), Emmanuelle (5)...
Görmediklerim: Zardoz, The Taking of Pelham One Two Three, Thunderbolt and Lightfoot, Foxy Brown, Angst essen Seele auf, Les valseuses, Female Trouble, The Phantom of Liberty, The Yakuza, Mahler, The Legend of the 7 Golden Vampires, Lacombe Lucien, The Gambler, McQ, California Split, Harry and Tonto, Murder on the Orient Express, The Towering Inferno, We All Loved Each Other So Much, Uptown Saturday Night, Céline et Julie vont en bateau - Phantom Ladies Over Paris, Conversation Piece, Lancelot du lac, Fontane - Effi Briest...
9 Kasım 2010 Salı
Özat ve Sapara
Marek Sapara hakkındaki düşüncelerimi daha önce blogda özel bir postla belirtmiştim: Bu ülkenin, Emre'den sonra en iyi orta saha oyuncusu o bence. Emre hariç Fenerbahçe'de ve diğer 3 büyük takımın hiçbirinde böyle kaliteli bir oyuncu yok. Elano, Misimovic, Ernst dâhildir buna. İnanılmaz bir oyun zekâsı, yeteri kadar koşu ve ikili mücadele, lokum gibi kısa-uzun paslar, oyun içi liderlik gibi sayısız vasfa sahip olan bu oyuncu, izlemek için özel çaba sarf edilmesi gereken muhteşem bir yetenek. Kendisine olan hayranlığımı buradan ifade etmeyi sürdüreceğim.
Bu akşam ilk yarıda çok iyi oynayan, topa sahip olan, oyunun merkezini ileride kuran ve iyi mücadele eden bir Fenerbahçe vardı. Böyle bir takıma karşı yenik de durumdaysanız artık kaybedecek neyiniz vardır? Elbette hiçbir şey. Yani her türlü çılgınlığı yapmak o dakikadan itibaren serbest! Ama bizim Anadolu takımlarındaki yaratıcılıktan uzak korkak hocalarımız, genelde o durumda dahi takımını ileri sürmez ve tutucu oyuna devam eder. Ümit Özat ise maça inanılmaz müdahalelerde bulunarak, en azından gece "elinden geleni yapmanın verdiği iç huzurla" uyumayı garantiledi ama şansının da yardımıyla yaptığı o hamleler takımına 4 gollü müthiş bir galibiyet getirdi. Şans diyorum, asla A.Gücü takımının başarısını küçültmek için değil. Ama ilk golün bir duran toptan hemen ikinci yarının başında gelmesi, ön direkte vurulan kafanın Semih'e çarpıp Rajnoch'un önüne düşmesi, Gönül'ün kendi kalesine attığı akıl almaz gol vs. Bunlar hep şansın yardımıyla oldu ama "şans çok çalışana yardım eder" denir bu topraklarda; söz konusu enstantaneleri de öyle yorumlamak lâzım.
İlk yarıda Stoch'un etkili oyununa karşılık olarak güçlü, çabuk ve sert Weeks'i sağ beke çekip müthiş bir karşılık verdi Özat; ikinci devredeki ilk doğru hamlesi buydu. Kaan gibi yaratıcılığı sıfır bir adamı sağ kanada koyarak yaptığı hatayı, onu içeri çekip Çakır'ı sağa koyarak bertaraf etti sonra. Gökhan'ı kovalamaktan top oynayamayan ve rakibe hiç tehdit oluşturmayan, karşı sahaya bile zor geçen Metin'in yerine Turgut'u monte etmesi ise üçüncü doğrusuydu. Böylece Sestak'ın arkasında Mehmet, Sapara ve Turgut'tan müteşekkil delici bir üçlü yerleştirdi. Uğur'a sadece Kâzım'ı savunma, Weeks'e de Stoch'u sindirme görevi verdi. Bu hamlelerin hepsi olumlu netice verince, Fener takımı da çabuk demoralize olup oyundan erken düşünce beklediklerinden çok daha kolay bir galibiyet elde etmeyi başardılar. Özat'ı ve Sapara başta olmak üzere tüm takımı tebrik etmek gerekir. Ümit, kendisinden iğrendirdiği Fener taraftarının, sportif alanda da canını yakarak gözümüzdeki antipatisine bir katkı yapmamalı bu maçtan sonra. Yiğidi öldürsek de, hakkını vermek lâzım. Terim'den ve Uygun'dan sonra ülkenin en itici ve en iğrenç mizaçlı teknik direktörü olması başka bir şey, işini doğru yapması başka..
Fener'de ise bizi şaşırtan ilk devre oyunu, ikinci 45 dakikada bir balon gibi söndü. Bence maçı kaybettikleri an, Kocaman'ın yaptığı değişiklikler esnasında oldu. Üründül "doğru değişiklik" diyerek saçmalasa da, üçlü orta sahanın bozularak ikinci forvet Gökhan Ünal'ın oyuna girmesi tam bir faciaydı. Kocaman bir daha asla bu adama forma vermemeli, bu ayrı bir şey. Ama futbolcudan biraz anlıyorsa Gökhan'ı devre arası bir Anadolu takımına verip karşılığnda 1-2 genç oyuncu alır (Kayseri'den Furkan? belki). Bu oyuncuda ne gördüğünü, neden bu kadar ısrarcı olduğunu bir türlü anlayamıyorum. Adamın ayakta duracak hâli bile yok. Paçalarından ruhsuzluk akıyor, bizlere Güiza'yı bile aratıyor.
Gökay, Fenerbahçe'ye çok faydalı olabilecek müthiş bir cevher ama Kocaman söz konusu değişikliklerle orta sahayı Cristian ile Gökay'a bıraktığı anda maçı kaybetti bence. O dakikadan itibaren Kaan, Adem ve Sapara, Fener orta sahasına büyük bir üstünlük kurdu. İleride iki ağır forvet ve kanatlarda Stoch ile Dia vardı ama topu onlara atacak kimse kalmamıştı. Hatta topu rakipten almak, ona sahip olmak bile çok zorlaştı.
Onun dışında söylenecek ekstra bir durum yok. Sakatlıklar yüzünden Caner, Gökay ve Cristian'ın orta sahada oynadığı bir maçın kaybedilmesi normaldir. Önemli olan bu maçtan, yapılan hatalardan ders almak. Umarız Kocaman bunu yapar.
Bu akşam ilk yarıda çok iyi oynayan, topa sahip olan, oyunun merkezini ileride kuran ve iyi mücadele eden bir Fenerbahçe vardı. Böyle bir takıma karşı yenik de durumdaysanız artık kaybedecek neyiniz vardır? Elbette hiçbir şey. Yani her türlü çılgınlığı yapmak o dakikadan itibaren serbest! Ama bizim Anadolu takımlarındaki yaratıcılıktan uzak korkak hocalarımız, genelde o durumda dahi takımını ileri sürmez ve tutucu oyuna devam eder. Ümit Özat ise maça inanılmaz müdahalelerde bulunarak, en azından gece "elinden geleni yapmanın verdiği iç huzurla" uyumayı garantiledi ama şansının da yardımıyla yaptığı o hamleler takımına 4 gollü müthiş bir galibiyet getirdi. Şans diyorum, asla A.Gücü takımının başarısını küçültmek için değil. Ama ilk golün bir duran toptan hemen ikinci yarının başında gelmesi, ön direkte vurulan kafanın Semih'e çarpıp Rajnoch'un önüne düşmesi, Gönül'ün kendi kalesine attığı akıl almaz gol vs. Bunlar hep şansın yardımıyla oldu ama "şans çok çalışana yardım eder" denir bu topraklarda; söz konusu enstantaneleri de öyle yorumlamak lâzım.
İlk yarıda Stoch'un etkili oyununa karşılık olarak güçlü, çabuk ve sert Weeks'i sağ beke çekip müthiş bir karşılık verdi Özat; ikinci devredeki ilk doğru hamlesi buydu. Kaan gibi yaratıcılığı sıfır bir adamı sağ kanada koyarak yaptığı hatayı, onu içeri çekip Çakır'ı sağa koyarak bertaraf etti sonra. Gökhan'ı kovalamaktan top oynayamayan ve rakibe hiç tehdit oluşturmayan, karşı sahaya bile zor geçen Metin'in yerine Turgut'u monte etmesi ise üçüncü doğrusuydu. Böylece Sestak'ın arkasında Mehmet, Sapara ve Turgut'tan müteşekkil delici bir üçlü yerleştirdi. Uğur'a sadece Kâzım'ı savunma, Weeks'e de Stoch'u sindirme görevi verdi. Bu hamlelerin hepsi olumlu netice verince, Fener takımı da çabuk demoralize olup oyundan erken düşünce beklediklerinden çok daha kolay bir galibiyet elde etmeyi başardılar. Özat'ı ve Sapara başta olmak üzere tüm takımı tebrik etmek gerekir. Ümit, kendisinden iğrendirdiği Fener taraftarının, sportif alanda da canını yakarak gözümüzdeki antipatisine bir katkı yapmamalı bu maçtan sonra. Yiğidi öldürsek de, hakkını vermek lâzım. Terim'den ve Uygun'dan sonra ülkenin en itici ve en iğrenç mizaçlı teknik direktörü olması başka bir şey, işini doğru yapması başka..
Fener'de ise bizi şaşırtan ilk devre oyunu, ikinci 45 dakikada bir balon gibi söndü. Bence maçı kaybettikleri an, Kocaman'ın yaptığı değişiklikler esnasında oldu. Üründül "doğru değişiklik" diyerek saçmalasa da, üçlü orta sahanın bozularak ikinci forvet Gökhan Ünal'ın oyuna girmesi tam bir faciaydı. Kocaman bir daha asla bu adama forma vermemeli, bu ayrı bir şey. Ama futbolcudan biraz anlıyorsa Gökhan'ı devre arası bir Anadolu takımına verip karşılığnda 1-2 genç oyuncu alır (Kayseri'den Furkan? belki). Bu oyuncuda ne gördüğünü, neden bu kadar ısrarcı olduğunu bir türlü anlayamıyorum. Adamın ayakta duracak hâli bile yok. Paçalarından ruhsuzluk akıyor, bizlere Güiza'yı bile aratıyor.
Gökay, Fenerbahçe'ye çok faydalı olabilecek müthiş bir cevher ama Kocaman söz konusu değişikliklerle orta sahayı Cristian ile Gökay'a bıraktığı anda maçı kaybetti bence. O dakikadan itibaren Kaan, Adem ve Sapara, Fener orta sahasına büyük bir üstünlük kurdu. İleride iki ağır forvet ve kanatlarda Stoch ile Dia vardı ama topu onlara atacak kimse kalmamıştı. Hatta topu rakipten almak, ona sahip olmak bile çok zorlaştı.
Onun dışında söylenecek ekstra bir durum yok. Sakatlıklar yüzünden Caner, Gökay ve Cristian'ın orta sahada oynadığı bir maçın kaybedilmesi normaldir. Önemli olan bu maçtan, yapılan hatalardan ders almak. Umarız Kocaman bunu yapar.
Hagi bu, ve daha kötüsü de olabilir
Hagi işte bu. Bu kadar ahlâk ve edep yoksunu bir adam. Romanya'nın en avam kesiminden gelen bir insan müsveddesi. Onunla ilgili yazdıklarıma tepki koyanlar ya bu sahneleri hatırlamıyor, ya unuttular ya da bunlar olurken bebeydiler.
Ha, şu da var: Buna karşılık olarak Emre'yi göstermesin kimse çünkü 1. Emre hiçbir zaman şu kadar çirkin, rezil ve ahlâksız olmadı. 2. Olsa bile Hagi ile Terim'in öğrencisi olduğu için suç G.Saray'ın "edepsiz oyuncu yetiştirme fakültesi"ndedir. 3. Eğer Hagi'ye karşılık Emre örnek gösterilecekse sahtekâr Arif Erdem, "soktuk mu len!" Hakan Ünsal, çirkinlik abidesi Bülent Korkmaz ve benzerlerine kadar gider iş. Onları bırakın, şu Rumene bakın. Bu adam bu ülkede trilyonlarca lira para yedi, yemeye devam ediyor. Şuur yoksunu bebeler de ona tapınıyor. İşte acı olan taraf burası..
7 Kasım 2010 Pazar
Hagi bu, daha fazlası olmaz
G.Saray'ın büyüklüğünü (ne kadar büyükse) en iyi bilmesi gereken adam Hagi ama kişinin normal bir andaki düşüncesi ile teknik direktör olarak düşüncesi çok farklı. Hagi, bir kere özgüveni sıfırlanmış bir hoca. Futbolcular her ne kadar yalakalık yarışına girip "çok hırslı, kaybetmeye tahammülü yok" vb. yorumlar yapsa da, Hagi'nin hayatı boyunca çalıştığı her takımdan kovularak ayrılması nedeniyle inanılmaz bir güven bunalımı yaşadığı net bir şekilde görülüyor. Artı, şuurunu da yitirmiş. Benim tuttuğum takımın hocası, kariyeri bu kadar rezil bir adam olsa zaten zerre kadar umudum olmazdı ama bu tip mağlubiyet ya da beraberliklerden çok, şöyle bir maçtan sonra "aslında iyi oynadık, bir puanı hak ettik" demesiyle beni hayal kırıklığına uğratırdı. Trabzon gibi zor bir deplasmanda savunma tandanslı bir takım kurmasına belki itiraz edilmez ama maç boyunca tek bir tane tehlikeli atak geliştiremez mi insan? Rakip, 4-2-4 ile kendi sahasında olmanın ve her şeyden önce mevcut "büyüklüğünün" hakkını vererek, yüreklice oynarken tek bir kontratak yapamaz mı? Yapamadın kifayetsizsin diyelim, maçtan sonra "iyi oynadık" der mi? Hakikaten yazık..
Trabzon atak yapıyor, rakip yarı alanın ortalarında top çeviriyor; bir bakıyorsunuz G.Saray'ın sol ve sağ bekleri içe doğru kat etmiş, kanat savunmacısı rolünde Elano ve Misimovic var! Maç boyunca kaç kere gördüm bu manzarayı, sayısını hatırlamıyorum. Büyük takım böyle olmaz. Büyük takım zaman zaman defans ağırlıklı oynayabilir, zor deplasmanlarda önce savunmayı düşünebilir vs. ve bunlar büyüklüğünden götürmez. Stratejidir hepsi. Amma ve lâkin top ayağına geçtiğinde 3 pas bile yapamıyor, 90 dakika boyunca tek pozisyona bile giremiyorsa hakikaten acınacak halde demektir. Hele maçtan sonra "iyi oynadık" diyorsa, vah vah..
Trabzon içinse ayrıca konuşacağız. Geçen sene Güneş geldikten sonra yazdığım yazılar arşivde mevcut. Çok ciddi övgüleri hak ediyorlar.. Dediğim gibi, başka bir yazıda..
Trabzon atak yapıyor, rakip yarı alanın ortalarında top çeviriyor; bir bakıyorsunuz G.Saray'ın sol ve sağ bekleri içe doğru kat etmiş, kanat savunmacısı rolünde Elano ve Misimovic var! Maç boyunca kaç kere gördüm bu manzarayı, sayısını hatırlamıyorum. Büyük takım böyle olmaz. Büyük takım zaman zaman defans ağırlıklı oynayabilir, zor deplasmanlarda önce savunmayı düşünebilir vs. ve bunlar büyüklüğünden götürmez. Stratejidir hepsi. Amma ve lâkin top ayağına geçtiğinde 3 pas bile yapamıyor, 90 dakika boyunca tek pozisyona bile giremiyorsa hakikaten acınacak halde demektir. Hele maçtan sonra "iyi oynadık" diyorsa, vah vah..
Trabzon içinse ayrıca konuşacağız. Geçen sene Güneş geldikten sonra yazdığım yazılar arşivde mevcut. Çok ciddi övgüleri hak ediyorlar.. Dediğim gibi, başka bir yazıda..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)