29 Ağustos 2009 Cumartesi

ManU 2 - Arsenal 1

Old Trafford'da United için kâbus gibi bir ilk yarıydı. Arsenal'ın genç kadrosu sahayı çok iyi parselleyip, sağlam bir alan savunması yapmanın yanı sıra, kazanılan hiçbir topu da gelişigüzel kullanmayıp ayağa paslarla kontratak aradı sürekli. Ani gelişen bir atakta Arshavin'in füzesi ile de öne geçmeyi başardılar. Ev sahibi ise çok iyi oynayan Arsenal savunmasını ve onların önünü çok iyi kapatan defansif orta saha oyuncularını aşıp tek bir gol pozisyonuna bile giremedi.

İkinci yarı da aslında pek farklı bir görüntü ile başlamadı ama Almunia'nın gereksiz yere kalesini terk ettiği pozisyonda yol açtığı penaltı, hemen akabinde ise Diaby'nin akıl almaz şekilde kendi kalesine attığı gol her şeyi değiştirdi. Bu dakikadan itibaren saldıran Arsenal, kontratak arayan ise ev sahibi olmuştu. Her iki taraf da (sağlam müdafalar karşısında) pozisyon ve skor bulamayınca maç o şekilde bitti. United şanslıydı, zira maçın hakkı beraberlikti.

Sezon başında yerin dibine soktuğumuz Arsenal gerçekten de rüya gibi başladı sezona. Benim beklediğimden çok iyi bir performans gösteriyorlar ve havaya da girdiler ama uzun vadede düşüncelerimde bir değişiklik yok. İlk 3'e girmelerinin neredeyse imkânsız olduğunu, ilk 4 için de City (ve görünüşe göre Tottenham) ile kapışacaklarını tahmin ediyorum.

90+5

EPL'de sezona fırtına gibi giren Tottenham, kendi sahasında ağırladığı Birmingham karşısında inanılmaz şekilde zorlanırken, 4 dakika gösterilen uzatmaların 5. dakikasında Aaron Lennon'ın attığı şahane golle dördüncü maçını da kazanmış oldu. Oyuna sonradan girerek forveti üçleyen Crouch'ın golüyle 72'de öne geçmesine rağmen 3 dakika sonra Bowyer'ın sayısına engel olamayan Spurs, son dakikanın son saniyelerinde bulduğu galibiyet golüyle traftarlarını evine dünyanın en mutlu insanları gibi gönderdi. Lennon'ın sıfıra inecekmiş gibi hareketlenip 2 kişiyi bakkala gönderişi, komedi kliplerine malzeme olacak kadar güzeldi.

Huddlestone ve Palacios'un defans olarak kusursuz olmasına rağmen teknik ve oyun zekâlarının yetersiz oluşu bir dezavantaj. 442'de yer bulunamadığı için sol açık oynatılan Modric'in asıl yerinde oynamaması da öyle (yine de içeri gelerek iyi işler yapıyor). Bu sebeplerden dolayı sıkışan oyunları açmaları çok zor; bunun dışındaysa Tottenham'ın ciddi bir kusuru görünmüyor. Savaşçı, coşkulu ve fiziksel olarak güçlü bir takım ve maçlarını izlemek (şimdilik) büyük bir keyif.

Şahane Cumartesi

Yıllar sonra ilk kez Serie A maçları ükemizde yayınlanmıyor ve 2000'li yılların başından beri ilk kez bir Inter-Milan derbisini seyredemeyeceğiz. Uydu kanallarından pek çoğu maçı canlı yayınlıyor ama onların da %90'ı şifreli. Seyredebilecek olanlar için güzel bir karşılaşma olacağı kesin. Milan Kaka'nın kaybına ve kadrosunun 1 yıl daha yaşlanmasına rağmen (kalede Storari; savunmada Zambrotta, Nesta, T.Silva, Jankulowski; önlerinde Gattuso, Pirlo, Flamini; forvet arkasında Pato ve Ronaldinho; forvette Borriello şeklinde) hiç de fena olmayan bir 11 ile çıkacak. Inter'de ise oruç tuttuğu için Mourinho tarafından ipi çekilen Muntari'nin oynayıp oynamayacağı belli değil. Onlarda savunmada Maicon, Lucio, Samuel, Zanetti; ortada Muntari, Chivu, Motta; forvet arkasında Stankovic ve ileride Eto'o ile Milito'nun yer alması bekleniyor. Bu kadrolarla Inter'in gol yemesini zor görüyorum. Alt olur ve Inter kaybetmez diyorum.

Ada'da ise United ile Arsenal Old Trafford'da karşı karşıya gelecek. Bana göre United mutlak favori bu maçta ve kazanacaklarından neredeyse eminim. Vidic bu maçla birlikte büyük ihtimalle dönüyor. Muhtemel kadro (442): Foster; O'Shea, Evans, Vidic, Evra; Valencia, Fletcher, Carrick, Park; Berbatov, Rooney. Arsenal'de ise (4-3-3) Almunia; Sagna, Gallas, Vermaelen, Clichy; Diaby, Fabregas (Song), Denilson; Bendtner, Van Persie, Arshavin şeklinde bir 11 bekleniyor. Arsenal sezona çok iyi başlamış olsa da söz konusu olan United ve dediğim gibi maçın sonucu büyük oranda belli.

Bundesliga'da Bayern, kendi sahasında şampiyon Wolfsburg'u ağırlıyor ama United maçı ile hemen hemen aynı saatte olduğu için ancak iki devrenin son 15 dakikalarını seyredebileceğiz. Muhtemel kadrolar şöyle: Bayern (41212): Rensing; Lahm, Van Buyten, Badstuber, Pranjic; Tymoshchuk; Muller, Schweinsteiger; Ribery; Gomez, Olic. Wolgsburg (41212): Benaglio; Riether, Madlung, Barzagli, Schafer; Dejagah; Santana, Gentner; Misimovic; Dzeko, Grafite. Bayern'in kazanmasını bekliyorum.

Nihayet La Liga da başlıyor bu gece ve Real Madrid evinde deportivo ile karılaşacak. Real'in maça (4231) Casillas; Arbeloa, Albiol, Metzelder, Marcelo; Alonso, Lass; Ronaldo, Kaka, Raul; Benzema şeklinde çıkması bekleniyor ve tüm bu yıldızlar ne yapıp edip Deportivo'yu mağlup edeceklerdir. Gollü bir maç da bekleyebiliriz.

Her hâl-i kârda kim kazanırsa kazansın tüm maçların inanılmaz bir futbol keyfi sunacağı kesin. Tadını çıkarmak lâzım.

Beşiktaş 0 - G.Antep 0

Sezon başından beri yazdığım her şey dün gece bir kez daha belgelendi. Ne diyoruz? Denizli asla ve asla iyi bir teknik direktör değil. Bu kanaate ulaşmamızdaki gerekçeler ne peki? İlk olarak kendisinin futbola bakış açısı. Geçen haftaki beraberlikten sonra diyor ki hoca, "yetenekli ayaklarımız iş yapmadığı için golü bulamadık." Yahu adam, eğer her maçı yetenekli ayaklar çözecekse senin orada işin ne? Beşiktaş'ın katı savunmalara karşı "organize ve hazırlanmış" doğru düzgün 2-3 atak bile yapamadığını 1 senedir yazıyorum. Neden böyle oluyor? Çünkü Mustafa Denizli'nin "böyle bir bilgisi yok". Bir takım nasıl ve hangi hazırlıklarla organize bir atak yapar, kapanmış savunmaları hangi kombinasyonlarla geçebilir vs. Mustafa Denizli bu konuda hiçbir şey bilmiyor. Eğer teknik direktörlük 433, 442, 352 vs. oyuncuları dizip "çıkın sahaya oynayın; pas yapın, yardımlaşın, topu kaptırınca pres yapın ama kapamazsanız topun arkasına geçin, savunmada birbirinizin kademesine girin, gereksiz çalım atmayın vs." demekse neden ben, sen, o teknik direkötörlük yapamasın ki? Bugün bir büyük takım hocası olmanın en büyük sorumluluğu, kapanan rakiplere karşı katı savunmaları aşacak bir organizasyonlar bütünü oluşturabilmektir. Denizli'nin takımlarında 15-20 senedir bunun zerresini bile göremiyoruz. Revivo, Rapaic, Balic, Yusuf, Mosheau, Delgado, Tabata vb. futbolculara "ölümüne ihtiyaç duyması" ve bunların peşinden koşması o yüzden. İstiyor ki kendisi bir şablon oluştursun, takım savunması hallolsun, nasıl olsa bu oyuncular maçı alır. Böyle teknik direktörlük olmaz.

Ne kadar kötü ve yetersiz (ayrıca demode) bir hoca olduğunu CL'de daha net şekilde göreceğiz. Geçen seneden beri bunları yazıyorum ama aklı başında Beşiktaşlılar dışında bazı aklı evveller, takım şampiyon oldu diye havaya girip buradan (başta nefret ettikleri) Mustafa Denizli'yi savunmaya kalktılar. Şimdi ne düşünüyorlar merak ediyorum.

Denizli'nin takımının hevesi, iştahı, arzusu yerinde. Antrenmanlarda da sorun yok belli ki, fizik gücü iyi takımın. Ama iş doğru şablonu bulmak, oyunu doğru okuyup uygun değişiklikleri yapmak ve kapanmış defansları aşacak organizasyonları oluşturmak olduğunda, tam anlamıyla çuvallıyor. Sahanın (Ferrari ile birlikte) en iyi üç oyuncusundan ikisi olan Serdar ve Ernst'i çıkarmak nasıl bir skandaldır?

Sonuç olarak duran toplardan, karambollerden ve rakibin bireysel hatalarından doğacak gollere bel bağlayan bir büyük takım olabilir mi? Beşiktaş şu anda tam anlamıyla böyle işte. Allah taraftarlarına sabır versin.

Cumartesi TV programı

14.45 Chelsea-Burnley (Spormax)
16.30 Schalke 04-Freiburg (Trt 3)
16.30 Mersin İ.Y-Adanaspor (D Spor)
17.00 Bolton-Liverpool (Spormax)
17.00 Rangers-Hamilton (Futbol Smart)
19.15 Manchester United-Arsenal (Spormax)
19.30 Bayern Münih-Wolfsburg (Trt 3)
20.45 Az Alkmaar-Willem (Futbol Smart)
21.00 Real Madrid-Deportivo (Ntv)
22.00 Tottenham-Birmingham (Spormax)
22.00 Lyon-Nancy (Kanal A)
23.00 Zaragoza-Tenerife (NtvSpor)
23.15 Naval-Porto (Futbol Smart)

28 Ağustos 2009 Cuma

Portsmouth coştu

Ciddi bir maddî darboğazda olduğu söylenen Portsmouth kulübü, sürekli oyuncu satmak zorunda kaldığı için iyiden iyiye güç kaybeden kadrosunu, son derece akıllı hamleler sonucu kiraladığı ve bonservizsiz aldığı oyuncularla güçlendirmeye devam ediyor. Sezon başından beri Johnson, Crouch, Distin gibi isimleri satan; Lauren, Mvuemba, Pamarot, Campbell, Traore gibilerini de serbest bırakan takım son olarak Lens takımından Aruna Dindane'yi kiraladı ve Tottenham'dan Alman ümit millî oyuncu Boateng'i bonservisiyle aldı. Piquionne, Van Den Borre ve Dindane kiralık; Finnan, Mokoena da bedelsiz alınan oyuncular. Cüzî bedelle alınan ise Tommy Smith var. Amaçları muhtemelen kümede kalmak ve bunu başarabilecek bir kadroları olduğu söylenebilir.

Savunmanın sağında Finnan, solunda Belhadj, ortasında Kaboul ve Hreidarsson var. Buraya kesinlikle yedek bir oyuncu lâzım. Ortanın sağında Van Den Borre ya da Smith, solunda Hughes, ortasında Diop, Brown, Mokoena, Kranjcar, Basinas, Boateng ve Mullins'i görüyoruz. Forvette ise Piquionne, Kanu, Utaka ve Nugent var. Daha Dindane de girecek bu takıma. 31 milyon sterlinlik kâr elde ederek en önemli oyuncularını elden çıkaran bu takımın mücadelesini izlemek ilginç olacak.

Son transferler

Bayern'in Robben'i almak istemesi/almaya çalışması normal de, Robben'in onca takım ve lig dururken Bayern'e gitmesini anlamıyorum. Ayrıca Van Gaal, oynattığı 41212'nin neresine koyacak onu, doğrusu merak ediyorum. Muhtemelen 3'lü forvetin olduğu bir sisteme dönecektir çünkü Robben 442'nin sağ veya solunda defans zaafı yaratır. United'ın onu istediği söyleniyordu ve bence Ferguson'ın oynattığı futbola dünyadaki en uygun futbolculardan biri Robben. Neden almadılar bilmiyorum ama sonuç olarak bu transfer benim için anlamsız ve tatsız oldu.

Sneijder ise Inter'in orta sahası için aranan oyunculardan biri. Çünkü bu takımda Stankovic hariç forvet arkası oynayabilecek bir beyin yok. Bence bununla birlikte Mancini ve Quaresma'nın da ipi çekilmiş oldu çünkü bu kadar merkez orta sahanın olduğu bir takım olarak 41212 oynayacaklardır.

Tuncay'ın Stoke City'ye gidişini tebessümle karşıladım. Çünkü Tuncay'ın kendisinin de kapasitesinin sınırlı olduğunu kabullenmesi anlamına geliyor bu imza. 27 yaşında bir oyuncu olarak Stoke gibi bir takıma 3 yıllık imza atıyorsa bir insan, tek kelimeyle yazık. Ama bir Fenerli olarak hâlâ seviyor ve sayıyorum kendisini; başarılı olmasını da canı gönülden diliyorum.

Robert Huth da bundan birkaç sene önce geleceği en parlak stoperlerden biriydi. O da Tuncay ile birlikte 6 milyon avro bonservisle Stoke'un yolunu tuttu. Stoke bu transferlerle ligde kalmayı başarabilecek bir kadro oluşturmuş görünüyor. Onlardan daha zayıf 4-5 takım bir çırpıda sayılabilir.

Everton Rus millî takımının yıldız oyuncularından teknik orta saha Bilyaletdinov'u 10 milyon avro karşılığı transfer etti. Sağ ayaklı Pienaar'ın oynadığı sol açık mevkii için gayet güzel bir transfer ve böylece Pienaar da gerçek yeri olan sağda kullanılabilir. Ayrıca Lescott'un boşluğunu da Distin ile doldurdular. 32 yaşındaki Fransız 2-3 sene üst düzeyde performans verir bu takıma. Everton kısa zamanda toparlanacaktır zira kadrosu da, hocası da güzel.

Liverpool'un neden gönderdiğini hiç anlamadığım Warnock, 9 milyon avro karşılığında Aston Villa'ya gitti. Dossena'dan en az bir gömlek daha iyi bir oyuncu olan Warnock, doğru düzgün tek sol beki Insua olan Liverpool'da olsa banko ilk 11 oynardı. Aston Villa'nın bu yaz harcadığı para neredeyse 35 milyonu buldu bu transferle.

Warnock'ı 9 milyona veren Blackburn ise piyango gibi bir transfere imza atarak 2 milyon avroya Chimbonda'yı aldı Tottenham'dan. Tottenham ile ilgili son yazıda zaten Chimbonda'nın fazlalık olduğunu ve geçen yıl Sunderland'den tekrar alınmasının da hata olduğunu belirtmiştim. Big Sam çok kârlı bir iş yaparak kadrosunun kalitesini muhafaza etmeyi başardı böylece. Bu arada sağ bek diye inleyen G.Saray da 2 milyon gibi bedava bir ücretle bu oyuncuyu alabilirdi ve Avrupa Ligi'nin mutlak favorilerinden biri olurdu böylece. Yine de Sabri ve Uğur fena sayılmaz.

Avrupa Ligi'nde gruplar


A GRUBU
Ajax
Anderlecht
Dinamo Zagreb
Timişoara

B GRUBU
Valencia
Lille
Slavia Prag
Genoa

C GRUBU
Hamburg
Celtic
Hapoel Tel Aviv
Rapid Wien

D GRUBU
Sporting Lisbon
Heerenveen
Hertha Berlin
Ventspils

E GRUBU
Roma
Basel
Fulham
CSKA Sofia

F GRUBU
Panathinaikos
Galatasaray
Dinamo Bükreş
Sturm Graz

G GRUBU
Villareal
Lazio
Levski Sofia
Salzburg

H GRUBU
Steaua Bükreş
Fenerbahçe
Twente
Sheriff

I GRUBU
Benfica
Everton
AEK
BATE Borisov

J GRUBU
Shakhtar Donetsk
Brugge
Partizan
Toulouse

K GRUBU
PSV
Kobenhavn
Sparta Prag
Cluj

L GRUBU
Werder Bremen
Austria Wien
Athletic Bilbao
Nacional

Edit: Takımlarımızın fikstürleri ise şu şekilde:

17 Eylül: Panathinaikos-Galatasaray
1 Ekim: Galatasaray-Sturm Graz
22 Ekim: Galatasaray-Dinamo Bükreş
5 Kasım: Dinamo Bükreş-Galatasaray
2-3 Aralık: Galatasaray-Panathinaikos
16-17 Aralık: Sturm Graz-Galatasaray

17 Eylül: Fenerbahçe-Twente
1 Ekim: Sheriff-Fenerbahçe
22 Ekim: S.Bükreş-Fenerbahçe
5 Kasım: Fenerbahçe-S.Bükreş
25 Kasım: Twente-Fenerbahçe
16 Aralık: Fenerbahçe-Sheriff

Avrupa Ligi kura çekimi

1. TORBA
Werder Bremen
Villarreal
AS Roma
PSV Eindhoven
Shakhtar Donetsk
Sporting Lizbon
Hamburg
Benfica
Valencia
Panathinaikos
Ajax
Steaua Bükreş

2.TORBA
Fenerbahçe
FC Basel
Lille
Celtic
Everton
Club Brugge
Heerenveen
Galatasaray
Anderlecht
Austria Wien
FC Kopenhag
Lazio

3. TORBA
Hertha Berlin
Sparta Prag
Dinamo Bükreş
AEK
Slavia Prag
Levski Sofya
Athletic Bilbao
Partizan
Hapoel Tel-Aviv
Twente
Dinamo Zagreb
Fulham

4. TORBA
CSKA Sofya
Toulouse
Cluj
Genoa
Rapid Wien
Timisoara
BATE Borisov
Nacional
Salzburg
Sturm Graz
Ventspils
Sheriff Tiraspol

Benim içimden geçen PSV, Fenerbahçe, Levski ve Rapid. G.Saray içinse Valencia, G.Saray, Partizan ve BATE. Hayırlısı...

Tabata transferi

Beşiktaş, Delgado'nun sözleşmesini dondurmasının ardından G.Antep'in oyun kurucusu Tabata'yı 8 milyon avro bonservisle renklerine bağlamış; söylenen bu. Şimdi bu transferin birden çok boyutta değerlendirilmesi lâzım. Öncelikle maliyet; Lucio'nun 7 milyona transfer yaptığı, Van Der Vaart'ın 10 milyon olduğu vs. bir dönemde 29 yaşında bir oyuncuya 8 milyon vermek tam bir enayilik ve işbilmezliktir. Türkiye içinden yerli oyuncu transfer etmek söz konusu olduğunda "küçük" kulüplerin nasıl kendini bilmez ve fırsat düşkünü olabildiklerini biliyoruz. Bunun yanında "büyük" kulüplerin nasıl akıl yoksunu adamlar tarafından yönetildiğini, onyıllardır bir oyuncu izleme ekibi kurmamaları yüzünden 2.5 milyona Wolfsburg'a giden Dzeko gibi adamları bizim kulüplerin alamadığını da biliyoruz. İşbu halde eğer sen yabancı oyuncuyu da yurt içinden alıyorsan, kazık yemen kaçınılmaz. Bunu Beşiktaş camiası düşünsün, 106 yıllık kulübü kendine borçlandırarak esir eden başkandan onlar hesap sorsun. Bu bahsi burada kapatıyorum.

Trtansferin ikinci yönü ise oyuncunun kalitesi. Ve geçen yıldan beri en az 10 maçta izlediğim Tabata için rahatlıkla Türkiye'nin en iyi 3-4 futbolcusundan biri diyebilirim. Tabata oyun kurucu bir orta saha oyuncusu ama kati surette Alex, Delgado, Lincoln, Ricardinho vs. tipinde değil. Ha, Lampard ve Gerrard kadar da değil ama işte bu iki türün ortasında bir yerlerde olan bir oyuncu. Yani inanılmaz bir oyun zekâsı, teknik, pas kabiliyeti ve vizyon; ama aynı zamanda takım oyunculuğu, yeterinden daha fazla koşma, savunmaya yardım etme ve oyunu "iki yönlü oynama" da var Tabata'da. Dolayısıyla Beşiktaş onu Fink ve Ernst'in yanına yerleştirse de olur, o kadar büyük bir savunma zaafı ortaya çıkmaz. Ki öyle yapacağını düşünürsek kadro CL için şöyle olmuş oluyor (4-2-3-1): Rüştü - Toraman, Sivok, Ferrari, Üzülmez (İsmail) - Fink, Ernst - Holosko, Tabata, Tello - Bobo (Nobre)...

Tabii Denizli yine bazı saçma sapan tercihleriyle bu dengeli kadroyu sürmeyebilir sahaya, bu çok olası. Burada asıl önemli olan şey ise Nihat transferinin Beşiktaş'a yarardan çok zarar getiren tam bir fiyasko olmasıdır. Fiziksel olarak bitik, yaşlı ve savunma açısından katkı vermeyen bir oyuncu olan Nihat, çift forvet dışında başka hiçbir sistemin hiçbir yerinde oynayamayacak bir adam. Dolayısıyla üçlü forvetin sağına soluna koymak beyhude bir çaba. Bunu ilerleyen haftalarda göreceğiz. Öte yandan tek forvet hiç oynayamaz. Gel gelelim bu adam yılda 7.5 milyon lira para alıyor ve takım içinde de bir huzursuzluk kaynağı. Demirören'in Topuz transferi yüzünden duyduğu ezikliği örtmek amacıyla yaptığı bu hamlenin maliyeti gerçekten de çok yüksek.

Neyse, Beşiktaş hakkında enseyi hep fazla karartıyoruz gibi görünebilir ama Denizli'nin ironik bir biçimde söylediği "kargalar" aslında Beşiktaş'ın başında; başkan, yönetim ve teknik direktör olarak. Bunların olduğu bir yerde umutlu olmak çok zor. Yoksa taraftarı kusursuz, kadrosu yeter derecede kaliteli ve büyük bir takım sonuçta. Ama bu camiaya yön veren adamlar Demirören ve Denizli olunca, 25 senedir bu ülkenin futbolunu fazlasıyla yakından takip eden biri olarak (uzun vadede) olumlu düşünebilmem neredeyse imkânsız. Yine de tüm Beşiktaşlı arkadaşların gönlüne göre bir CL serüveni diliyorum.

Yüz karası

Fenerbahçe'nin şu anki kadrosun(un yapısın)dan nasıl tiksindiğimi geçen sene boyunca defalarca yazdım. Söz konusu oyuncuların tembelliğini, kişiliksiz oyunlarını, lakaytlığını vs. teknik direktörlere bağlıyorduk ve Daum'un gelişiyle bir şeylerin değişeceğini ummuştuk. Bunun işaretlerini de aldık ilk haftalarda ve maçlarda ama işte, skorun neredeyse garantilendiği ilk maçta yeniden hortladı o "Fener futbolcusu şahsiyetsizliği" denen kâbus. Aziz Yıldırım gibi faşist ve despot bir adamın olduğu yerde en olmaması gereken şey belki de bu ama nasıl oluyor, ben de anlamıyorum. Fenerbahçe bu sene şu âna kadar oynadığı en rezil, en laubali ve ciddiyetsiz futbolunu oynadı bu gece. Ve Türkiye'nin şiddetle puana ihtiyacı olduğu böyle bir ortamda Sion gibi bir rakibini yenmeyi beceremedi. Brezilyalıların çeteleştiği, kimsenin hiçbir şeyi sallamadığı, berabere giden ama turun/skorun garantilendiği maçlarda (binlerce seyirci galibiyet istese de) futbolcuların "bitse de gitsek" şeklinde oynadığı vs. günlerin milim uzağında bu takım. O günler gelirse ne bu züppeler kalır, ne hoca, ne de başkan.

27 Ağustos 2009 Perşembe

CL grupları


Bayern, Juve ve Bordeaux'nun olduğu A grubunda Haifa muhtemelen sıfır çeker, Juve de lider olur. Ama ikincilik için Bordeaux ve Bayern'in şansları eşit. Aralarında oynayacakları 2 maç seyredilir.

B grubunda Beşiktaş'ın şansı gerçekten de çok az. Hele de United ile içerde başlamak, olabilecek fikstürlerin en kötüsü. Ama bir mucize olur da kazanırsa, o zaman da olabilecek en iyi fikstür olur. Fener'in Inter galibiyeti ile başlamasını hatırlatanlar bir şeyi unutuyor; o da o zaman Serie A'nın daha yeni başlamış olması ve Inter'in de birkaç eksiği ile o maça çıkmasıdır. United ise 5-6 tane lig maçı oynayarak çıkmış olacak o maça ve kaybetmeleri neredeyse imkânsız, kazanmaları ise büyük ihtimal. Bu yüzden Beşiktaş evinde CSKA ve Wolfsburg'u mutlaka yenip deplasmanda da yenilmemeye çalışmalı. İlk maçında ise bence beraberliğe oynamalı.

C grubunda Real Madrid'in ne yapacağı, takım olup olamayacağı belli değil. Milan ise Marseille ile eşit şanslara sahip bence. Eğer Real de sorun yaşarsa Marseille bu iki devi çok zorlar. Zurich ise averaj takımı olur.

D grubunda Atletico favorim. Geçen sene CL'de tecrübe kazandılar ve Liverpool maçında verilen uydurma penaltıyı da unutmamak lâzım. Atletico çok zor gol yiyen bir takımdı geçen sene. Porto'yu geçeceklerini düşünüyorum. Chelsea'yi ise çok çok zorlarlar, dışarıda berabere kalmaları da olası. Sonuçta ikisi beraber gruptan çıkar. Burada da APOEL averaj takımı olur.

E grubunda ise Liverpool'un işi çok zor. Bu seneye çok kötü başladılar ve bir an önce toparlanmaları lâzım. Lyon ve Fiorentina zorlu takımlar ve birbirleriyle müthiş bir mücadeleye girecekler. Her şeye rağmen Pool'un lider olmasını bekliyorum. Tecrübesiyle de Lyon'un ikinci... Debrecen'e ise yazık.

Barcelona ve Inter F grubunda ilk 2 için mutlak favori. Dinamo Kyiv ve Rubin ise Avrupa Ligine kalmak için kıyasıya yarışacak; ikisi de fena takım değil. İklim ve saha şartlarıyle ve de biraz sertlikle evlerinde devlere kafa bile tutabilirler.

G'de Stuttgart son yılların en ballı kurasını çekti ve Rangers ile ikincilik yarışında favori durumundalar. Sevilla ise 1. torba takımları içinde en şanslı takım. Juve, Lyon ya da Inter dururken Rangers'ın gelmesi gerçekten de olacak şey değil. Son yılların, ilk 3 takım açısından en düşük kaliteli grubu bu. Sevilla ve Stuttgart ilk 2 olur.

H grubunda ise Arsenal ve Olympiakos favori, AZ Alkmaar ise sürpriz. Standard Liege ise Wolfsburg'dan sonra 4. torbanın en güçlü takımı. Burada ikincilik için en çetin mücadelelerden biri verilecek.

Beşiktaş'ın fikstürü

15 EYLÜL
Beşiktaş-Manchester United
Wolfsburg-CSKA Moskova

30 EYLÜL
CSKA Moskova-Beşiktaş
Manchester United-Wolfsburg

21 EKİM
Wolfsburg-Beşiktaş
CSKA Moskova-Manchester United

3 KASIM
Beşiktaş-Wolfsburg
Manchester United-CSKA Moskova

25 KASIM
Manchester United-Beşiktaş
CSKA Moskova-Wolfsburg

8 ARALIK
Beşiktaş-CSKA Moskova
Wolfsburg-Manchester United

Beşiktaş ateşe düştü

Beşiktaş, kura çekimi konusunda 3 büyükler arasında hep en şanssız takım olageldi. PSV'nin PSV olduğu ve Şampiyon Kulüpler Kupasını kazandığı zamanlarda ilk turda onu çekerlerdi mesela. Ş.Ligi'nde ise Leeds, Barcelona ve Milan ile aynı gruba düşüp sırasıyla deplasmanda 6,5 ve 4 yemişlerdi. Bugün de Beşiktaşlı arkadaşlarla son torbaya düşmemek her ne kadar şans gibi görünse de "son torbadan kesin Wolfsburg gelir" diye konuşmuştuk ve 2. torbadan CSKA'nın gelmesi gibi büyük bir şansı, son torbadan Wolfsburg'u çekerek kompanse ettiler (!) Bu grupta ikinci olmanın tek yolu -United hariç- herkesin birbirini yenmesi olacak. Bu üç takımdan kim, herhangi bir rakibinden 4 puan alırsa o çıkar. Ayrıca United ile son maçı oynayan da çok şanslı olacak, zira United garantilemiş olur muhtemelen. Umarız bu takım Beşiktaş olur, hatırlandığı gibi Fener (yedek ağırlıklı) United'ı 3-0 yenmeyi başarmıştı.

26 Ağustos 2009 Çarşamba

1995'in en iyi 5 filmi


1. Se7en (10)
David Fincher

2. Twelve Monkeys (10)
Terry Gilliam

3. The Usual Suspects (10)
Bryan Singer

4. Ghost in the Shell (10)
Mamuro Oshii

5. Leaving Las Vegas (9)
Mike Figgis

Diğer: Dead Man (8), Heat (8), La Haine (8), To Die For (8), Smoke (8), La cité des enfants perdus (8), Casino (7), Toy Story (7), Clueless (7), Braveheart (7), Dead Man Walking (7), Babe (7), Underground (7), Sense and Sensibility (7), Apollo 13 (7)

Kategori Dışı: Before Sunrice

Millwall varsa olay var






"Football Factory" filmini seyredenler, Millwall taraftarlarının ne kadar fanatik ve akıl yoksunu olduğu, ve bütün diğer Londra takımlarına karşı nasıl kompleks ve nefret içinde olduklarına dair bir fikir edinmiştir. Her maçları olaylı geçen West Ham ile Millwall'un dün gece oynadığı maçın sonucunun, kadrolarının, maçta oynanan futbolun hiçbir önemi yok. Çünkü bir insan canı daha futbola kurban gitti.

25 Ağustos 2009 Salı

Shakhtar 2 - Sivas 0

Sivas Avrupa'ya veda etti, oynadığı tüm maçlarda tokat üstüne tokat yiyerek sonunda süper (!) lige döndü. Takım yeni vs. denebilir ama geçen yıl da en fit durumdaki Sivas, Braga'dan 2 maçta 5 gol yiyip Intertoto'dan elenmişti. Takımlar böyle rezil olacaksa Avrupa'ya hiç gitmesinler demekten başka çare yok. Ülke puanına çok büyük zararları oluyor çünkü.

Overrated

İki senedir Lescott'u seyrediyorum, kesinlikle 24 milyon sterlin edecek bir adam değil. Kolo Toure'nin mesela, en fazla dörtte üçü kadar iyi diyebilirim. Ama bu iyi bir oyuncu olduğu gerçeğini değiştirmez tabii, ayrı konu. İngiliz kulüpleri artık iyice sapıtmış durumda transfer ücretleri konusunda. Böyle bir oyuncuya bu kadar para vermek gerekli mi, eğer o para haydan geliyorsa huya gitmesi de önemli değildir muhtemelen. Ama pazarı gereksiz yere yükseltiyorlar, bu açıdan önemli. Yılda 5 milyon avro civarı bir ücret alacakmış Lescott, hayırlı olsun.

Şimdi ideal kadro şöyşe City'de (4-2-2): Given - Richards, Toure, Lescott, Bridge - SWP, Ireland, Barry, Robinho - Tevez, Adebayor.

İnanılmaz bir takım bu, seyretmek için bulunan her fırsatı değerlendirmek lâzım.

Ligde 3. hafta (09/10)

Liderliğe averajla oturan G.Saray, Ali Sami Yen tarihinin en "kek" takımı olan Kayseri'yi güle oynaya geçti. Hakem kim olursa olsun, hatta hakem olsun veya olmasın maçın skoru asla değişmezdi. Ama Halis Özkahya denen cibiliyetsiz önce faulden golü verdi. Sonra Baros'un penaltısını çalmadı. Ardından da avut olan topu korner göstererek Kayseri'yi bitiren golün erken gelmesini sağladı. Şimdi bazı geri zekâlılar bunların galibiyete gölge düşürmek için yazıldığını zannedip laf yetiştirebilir. Onlar için berrak bir şekilde yazayım: Fenerli de olsam Rijkaard'a tapıyorum. Kewell, 20 yıldır tuttuğum Liverpool'un en sevdiğim oyuncularından biri. Bu senenin de mutlak şampiyonluk adayı G.Saray bana göre. Fener'in de en çok G.Saray ile kapışmasını isterim bu ligde, mümkünse sezonun son maçına kadar. Dolayısıyla G.Saray'ın kazanması beni rahatsız etmiyor. "Rahatsız"lar anlasın diye yazdım, aklı başında G.Saray taraftarı arkadaşlar kusura bakmasın. Ama bana burada "bir Fenerliden G.Saray maçı yorumu istemiyoruz" diyen züppeler bile var. Onlar için böyle bir açıklama gerekliydi.

G.Saray inanılmaz bir kadroya sahip, daha inanılmaz bir teknik direktörü olan ve sezon başında da yazdığım gibi Avrupa Liginin yarı final veya final adayı bir takım. O yüzden haftalar ilerledikçe daha da oturacağını düşünürsek bazı şeylerin, bu kanaatimizin güçlenerek devam etmesi normal. Arada maç veya puan da kaybedebilir ama sezon sonuna kadar her kulvarda mücadeleyi sürdüreceğini hepimiz görebiliyoruz.

Fener ise, alttaki postta yazdım, Hanoi'den çıktı sanki. Aziz Yıldırım'ın dediği gibi, ağzından salyalar saçarak oynayan bu futbolcu müsveddeleri, hatta adına "taraftar" denen ve daha da köpekleşmiş ve işi ambulans taşlamaya kadar götüren aşağılık mahluklar, sezon sonunda küme düşmeyi fazlasıyla hak ediyor. Denizli ile birlikte en tiksinerek seyredeceğim takım Diyar olacak bu sene.

Beşiktaş, teknik direktörünün saçmalamalarıyla kör-topal ilerliyor. Böyle defansif 11'ler, pek çok kişi tarafından söylendiği üzere Ş.Ligi'ne hazırlıksa ve ligdeki puanlar bu uğurda kaybediliyorsa ne âlâ. Ama öyle olsa bile işe yarayacağı ne mâlum? Ki ben yaramayacağını düşünüyorum, çünkü Denizli'nin futbol anlayışı tam anlamıyla çağ dışı ve günümüz futbolunu hiç takip etmeyen bir zihniyetin ürünü. Benitez'in bir sözünü hatırlattı Güntekin Onay programında, hayran olmamak mümkün değil: "İlk 6 haftada şampiyon olamazsınız ama şampiyonluğu kaybedebilirsiniz." İşte Beşiktaş erken bir şekilde bu yola girdi bence. Bunca Beşiktaşlı arkadaşım varken, umarım yanılırım diyorum.

Trabzon ise nedenini hiçbirimizin anlamadığı bir şekilde tepetakla gidiyor. Kadro bu kadar istikrarlı bir şekilde korunup 1-2 takviye ile güçlendirilmişken neden bu kadar etkisiz oynuyor, bilmiyorum. Bu haftaki maçlarını seyredemediğimiz için yorum yapmıyorum ama genel anlamda gidişat iyi değil.

23 Ağustos 2009 Pazar

En komik futbol "an"larından biri



Bu nasıl bir sevgidir, nasıl bir sevgi gösterme biçimidir? Burası nasıl bir memlekettir?

50 yıldır ilk kez!

Tottenham takımı, Londra derbisinde deplasmanda dişli rakibi West Ham'ı mağlup ederek tam 50 yıldır ilk kez ligde ilk 3 maçını kazanmayı başardı. Sadece alttaki postta belirttiğim kadro kalitesi yok bu sene, ona ek olarak gayet kompakt ve rasyonel bir oyun var. West Ham maçı gerçekten de seyri müthiş zevkli, her iki takımın da açık ve göze hoş gelen bir oyun oynadığı, tempolu bir müsabakaydı. Aslında ilk yarı Tottenham biraz daha üstündü ama maçın geneline baktığımızda dengede bir oyun olduğu söylenebilir. Ne var ki böyle maçlarda yıldız oyunculara ve becerikli ayaklara sahip "büyük" takımlar daha avantajlı oluyor, bilindiği gibi. Tottenham, kadro kalitesi olarak rakibinden 2 misli daha üstün olsa da, bu kaliteye "mücadele ve disiplini" ekleyerek zor deplasmandan gülerek ayrılmayı başardı. Bu yıl onların maçlarında da dikkatli gözlerle takipte olmak gerek.

Tottenham Cole'u istiyor

Sezon başında, son 10 yılda yaptığı transfer hovardalıkları için bir post yazdığım Tottenham, kadrosunu homojen bir hâle getirebilmek için akıllıca hamleler yapıyor. Öncelikle forvet enflasyonu yüzünden Bent'i göndermek iyi bir karar ama aldıklarının yarısına satarak beni bir kez daha haklı çıkarmış oldular. Kadrolarına baktığımız zaman EPL'de çok rahaat ilk 4'ü zorlayacak müthiş bir kalite görüyoruz. Sadece sağ bekte Corluka ve Hutton gibi 2 iyi oyuncunun yanında Chimbonda lüks duruyor. Onu zaten Sunderland'den tekrar 9 milyon avro verip niye geri aldılar, anlamak mümkün değil. Sağ bekteki bu fazlalık dışında her mevkide 2 kaliteli (çok kaliteli) seçeneğe sahip şahane bir topluluk var. Belki de tek eksiklik sol açık yerinde. Orada şu anda Modric oynuyor ve Modric gibi olağanüstü bir oyuncunun düz 442'de görev yapabileceği tek yer belki de orası. Bu yüzden Redknapp çok akıllıca davranıyor. Yedek olarak Dos Santos görünüyor sol açık için. Santos sağda da oynar ama orada Lennon ve Bentley var. Şimdi gelen haberlere göre Chelsea'nin sakatlıktan dönmek üzere olan yıldızı Joe Cole için 12 milyon avro teklif etmişler. Cole kalmak istiyor, Chelsea ise göndermek istemiyor ama Redknapp ısrarcı. Eğer onu alırlarsa (büyük ihtimalle Jenas da gidecek, ama Boateng ve O'Hara yedek orta saha tandemi için fena değil) neredeyse kusursuz bir kadro oluyor. EPL de bu sene hiç olmadığı kadar güzel olacak gibi görünüyor.

Burdisso Roma'da

Inter'in 5 sezondur kadrosunda bulundurduğu 28 yaşındaki Arjantinli defans oyuncusu Nicolas Burdisso, 1 yıllığına kiralık olarak Roma'ya transfer oldu. Kadrosunda zaten stoper konusunda tam bir enflasyon yaşayan Mourinho, kadroyu daraltmak amacıyla böyle bir uygulamaya gitti ve son derece de haklı. Samuel ve Lucio zaten bankolar; bunlar olmazsa Cordoba ve Materazzi var. Ayrıca beşinci oyuncu olarak Nelson Rivas da bulunuyor kadroda ve ben onun da gönderileceğini tahmin ediyorum. Zira çok sıkışırsan Chivu da oynayabilir defansın ortasında.

Bu sezon ikli forvetle ve "iç" orta sahalarla oynayacaksa Inter (ki hazırlık maçlarında böyleydi), bu durumda Quaresma ve Mancini de kadroda boş yere duruyor demektir. Ama Mourinho'nun bayrak dizilişi olan 433 uygulanacaksa, o zaman da Suazo gereksiz bir yer işgal ediyor kadroda. Daha 1-2 oyuncu daha göndereceklerini tahmin ediyorum.

Bu nasıl iş?

West Ham takımının genç defans oyuncusu Calum Davenport, annesiyle birlikte evinin önünde iki kişi tarafından bıçaklanmış. Pek çok yerinden yaralanan Davenport'un ve annesinin hayatî tehlikesinin olmadığı açıklansa da, bacağından ameliyat edilen oyuncunun futbol hayatının ne olacağı meçhul. Şüphelilerden biri gözaltına alınmış ve sorgusu sürüyor. Bir futbolcunun başına gelebilecek en talihsiz ve az görülür aksiliklerden biri. Umarız iyileşip bir an önce sahalara döner.