9 Ocak 2010 Cumartesi

1982'nin en iyi filmleri


1. Blade Runner (10)
Ridley Scott

2. Fanny och Alexander (10)
Ingmar Bergman

3. Pink Floyd: The Wall (10)
Alan Parker

4. Gandhi (8)
Richard Attenborough

5. Fast Times at Ridgemont High (8)
Amy Heckerling

Diğer: Diner (8), Yol (8), E.T.: The Extra-Terrestrial (7), Sophie's Choise (7), The Year of Living Dangerously (7), 48 Hrs. (7), Poltergeist (6), An Officer and a Gentleman (6)

Görmediklerim: Koyaanisqatsi, Fitzcarraldo, The Executioner's Song, Victor/Victoria, The Verdict, My Favorite Year, Missing, La Notte di San Lorenzo


Not: "Blade Runner" ve "Fanny och Alexander" filmlerini, sinema tarihinin en iyi 25 filmi arasında gördüğümü bu vesileyle belirtmiş olayım.

8 Ocak 2010 Cuma

Bir kulübü soyan adam

Çevremdeki (istısnasız) bütün Beşiktaş taraftarlarının "tüp kafa" deyip dalga geçtiği, adam yerine koymadığı, 107 yıllık bir camianın kendisine nasıl başkan olarak seçtiğini anlamadığım, yolda görsem bırakın başkan diye saygı duymayı, selam bile vermeye değer görmeyeceğim bir acayip insan Yıldırım Demirören (allah aşkına şu resme bakın); Türkiye'nin en büyük kulüplerinden birini yıllardan beri soydu, soğana çevirdi ve şimdi de parasını geri istiyor. Habertürk gazetesinde yayımlanan ve kulüp tarafından yalanlanmayan röportaja göre, eğer başkan seçilemezse hemen kongrenin ertesi günü kulübün kendisine olan borcunu tahsil edecekmiş.

Ben, 1.5 senedir bu blogda yazıyorum. Bu adamın yaptığı şey, açık ve net bir şekilde hırsızlıktır. Zira Beşiktaş'ın kendisine olan borçlarının neredeyse tamamı, "yine kendisi tarafından yapılan" abuk-sabuk transferlerde kullanılmıştır. Dolayısıyla eğer kulübün parası yoksa, o transferlerin "yapılmaması gerekir". Durduk yerde kulübün aslında ihtiyacı olmayan bir oyuncuyu alıp, onu alırken de "kulübün parası yok, dur ben vereyim de kulüpten sonra alırız" şeklinde bir zihniyet olabilir mi? Eğer kulübün parası yoksa o oyuncuyu almayacaksın kardeşim! Yok eğer illa ki kulübü borçlandırarak alacaksan, koskoca kulüp niye senin gibi baba parası yiyen bir zavallıya borçlansın? Herhalde Beşiktaş'a kredi verecek bir banka vs. bulunur! Kaldı ki, eğer kulübü on milyonlarca dolar borçlandırarak transfer yapıyorsan, o zaman kulübün kongresine gidip bu konuda icazet alacaksın! En azından insan vicdanı böyle söylüyor.

Tekrar ediyorum: Baba Erdoğan ve oğul Yıldırım, kafa kafaya vererek Beşiktaş'ı kendilerine esir edecek bir plan hazırladılar ve yıllardır bunu uyguluyorlar. Bu yüzden açık bir şekilde suç işliyorlar. Ayrıca yönetim kurulundaki diğer bütün yöneticiler de bu borçlanma transferlerine onay vererek yıllar boyu suç işlediler. Beşiktaş'ın aklı başında bir kongre üyesi, Demirören çetesini mahkemeye verip kulüpten para çaldıkları yolunda ihbarda bulunmalı. Kulübün ilgili dönemdeki bütün harcamaları tek tek ortaya dökülmeli. Daha sonra da divan kuruluna verip bu adamları kulüpten ebediyen kovdurmalı.

Bu baba-oğul, 107 yıldır kulübün başına gelmiş en büyük felakettir. Bu soygunun hesabını da mutlaka vermelidirler. Yoksa Türkiye'de üçüncü büyük hâline gelmekten daha kötü şeyleri de görecek Beşiktaş...

7 Ocak 2010 Perşembe

Douglas Costa Shakhtar'da

Lucescu'nun teknik direktörlüğünü yaptığı ve son 5 yılda Avrupa'da müthiş sükse yapan Shakhtar takımı, büyük kulüplerin de peşinden koştuğu Brezilyalı genç yıldız Douglas Costa'yı transfer etmeyi başardı. Orta sahada hücuma dönük olarak oynayan oyuncu daha 1990 doğumlu, yani 19 yaşında. Bu sezon, altyapısından yetiştiği Gremio'da 22 maçta 1 gol, 4 asist ile oynamış. Forvet arkası bir oyuncu için çok parlak istatistikler sayılmaz ama onun gelecekte yapacakları için teminat niteliğinde.

4-1-4-1 sisteminde ilerideki 4 ve 1 oyuncusu tamamen Brezilyalılardan oluşan Shakhtar takımı, Lucescu'nun sihirli ellerinde geçen yıl Avrupa Ligi'nin kazanmıştı. Bu sezon da aynı kupanın ciddi favorilerinden biri yine onlar denebilir. Böyle akıllı hamlelerle devam ettikleri sürece birkaç yıl içinde Şampiyonlar Ligi'nde bir yerlere gelmeleri de gayet olası. Türk futbolu böyle bir hocayı kaçırdığı için ne kadar yansa azdır.

6 Ocak 2010 Çarşamba

Ne güzel adamdın sen...

Dünyanın gelmiş geçmiş en yakışıklı futbolcularından biri olarak kabul edilen, kariyerinde Dortmund, Liverpool, Aston Villa gibi takımların formasını giymiş sol ayaklı atak orta saha oyuncusu Patrick Berger futbolu bıraktığını açıkladı. Sparta Prag altyapısında yetiştikten sonra ilginç bir şekilde ezelî rakip Slavia'da profesyonel olan, oradan 95 yılında Dortmund'a geçen Berger, burada 1 sezon forma giydikten sonra sansasyonel bir şekilde Liverpool'a transfer olmuştu. Bu takımda tam 7 yıl oynayıp efsane yabancılar arasına giren oyuncu, Portsmouth, Aston Villa ve (kiralık olarak) Stoke City'de forma giydikten sonra kendisini Avrupa futboluna armağan eden Sparta'ya dönüp 1.5 yıl oynadı ve an itibarıyla da profesyonel futbolu bıraktı.

Raket gibi bir sol ayağı olan, sık sık frikik gollerine imza atan ve inanılmaz sert şutlar çekebilen Berger, 20 yıldır taraftarı olduğum Liverpool'da uzun yıllar oynaması nedeniyle zaten gönlümde sağlam bir yer edinmiş durumda. Bu arada Çek millî takımıyla da 44 maçta görev yapıp 18 gol kaydetmiş. Daha dün gibi hatırladığım Euro 96 finalinde Almanya'ya (altın golle) 2-1 kaybeden takımının golünü (Poborsky'nin "ceza sahası dışında" düşürülmesi sonucu kazanılan) penaltıdan kaydeden de oydu. Kendisini özleyeceğiz. Yaşamının bundan sonrasını, şimdiye kadarkinden bile daha huzurlu geçirmesi dileğiyle...

5 Ocak 2010 Salı

Sen yapma bari...

Fenerbahçe takımının eski kaptanı, şimdinin A.Gücü yardımcı antrenörü Ümit Özat, Alex'in ikinci sınıf yıldız futbolcu olduğunu söyleyip "birinci sınıf olsa buralarda ne işi vardı" demeye getirmiş. Bir insan bunun böyle olduğunu düşünebilir, zararı yok. Hatta söyledikleri doğru da olabilir. Ama söylemesine ne gerek var? Durduk yerde neyi kaşımaya çalışıyor, ne yapmak istiyor Ümit, anlamak mümkün değil. Şu kulüpten (başka hiçbir takımın kaptanına nasip olmamış bir şekilde) gözyaşlarıyla yolcu edildin. Bu ülkede Hagi'ye, Bülent Korkmaz'a, Hakan Şükür'e bile böyle merasim yapılmamış (son ikisi Türk futbol tarihinin en başarılı futbolcularıdır), oysa sen gözyaşlarıyla (jübile mahiyetindeki bir maçla) omuzlarda uğurlanmışsın. Şimdiki görevin neyse onu en iyi şekilde yapmaya çalış, işine bak. Abuk-sabuk da konuşma. Ayrıca Alex (benim de iki senedir yerden yere vurduğum Alex) kaçıncı sınıf olursa olsun, senden iki kat daha iyi futbolcu, onu ne yapacağız?

4 Ocak 2010 Pazartesi

What the #$*! are You Doing?




Transformers filminden itibaren tüm dünyadaki erkeklerin ağzının suyunu akıtan bir arzu nesnesine dönüşmüş bulunan Megan Fox isimli hanım kızımız, bir dergi için verdiği bu pozlarla (özellikle en alttakiyle) ne yapmak istiyor olabilir; anlayabilen beri gelsin diyorum.

Nette rastladığım bu resimleri buraya koyarken benim yapmak istediğim şey ise, blogu takip edenlerin yüzde 99'unun hemcinsim olduğunu düşünürsek, birkaç hayır duası almak sadece :)

3 Ocak 2010 Pazar

Njitap Geremi A.Gücü'nde

Mide bulandıran bir yönetim ve başkana sahip olan A.Gücü, dudak uçuklatan borçlarına rağmen transferlere devam ediyor. Önce 2000 Avrupa Şampiyonu Fransa'nın hocası Lemerre'i getirmişti Türkiye'ye, şimdi de Championship'te Newcastle formasıyla ter döken (Gençlerbirliği'nin eski oyuncusu) Geremi ile anlaştılar. Sağ bek, ön libero ve orta sahanın sağında oynayabilen bu futbolcuyu hepimiz çok iyi tanıyoruz. Ankara'dan Real Madrid'e sansasyonel bir şekilde 5 milyon dolara transfer olmuş, daha sonra ise asıl bombayı yaklaşık 10 milyon avroya Chelsea'ye giderek patlatmıştı. Mourinho döneminde gözden düştükten sonra 2007 yazında bedava Newcastle'a geçen Kamerunlu oyuncu, 2.5 yıldır bu ekibin formasını giyiyordu.

31 yaşındaki Geremi'nin bu teklifi kabul etmesine şaşıraduralım, "bu değirmenin suyu nereden geliyor?" diye sormadan da geçmeyelim.

Roberto Carlos'tan...

Brezilya’nın Araras kentinde yaşayan Roberto Carlos için yola koyulmadan önce telefon açarak randevu talebinde bulundum. Hemen bana, “Fenerbahçe’ye transferim aşamasında Türk basınında ilk röportajı Milliyet’e vermiştim. Son röportajı da yine size vereyim. Atla gel” dedi.

Carlos ile Aralık ayının 27’si için Araras’da sözleştik. Sabah randevuya bir saat kala telefon açarak acilen Rio’ya gitmesi gerektiğini, Corinthians’ın sponsor şirketleri ile görüşmeler yapacağını söyledi. Ayrıca Zico’nun düzenlediği özel karşılaşma olduğunu, eski hocasının yanında bulunması gerektiğini anlattı. Ardından da “Beni bekle, pişman olmazsın” deyince, Carlos’a güvenip üç gün haber gelmesini bekledim.

Nihayet telefon açtı ve “Akşam Araras’tayım. Yarın sabah 11.00’de buluşalım” sözleriyle beni bir hayli rahatlattı.

Hemen Carlos’un yeni takımı Corinthians’ın formasını aramaya başladım. 10 milyonluk Sao Paulo kentinde 7 mağaza dolaştıktan sonra nihayet bir vitrinde üzerinde Roberto Carlos yazılı bir Corinthians forması bulabildim.

Forması ‘yok’ satıyor
Carlos resmi sözleşme imzalamamasına rağmen forması “yok” satıyor. Mağazada çalışan kadın siparişlere yetişemediklerini söylerken, formanın fiyatları beni daha fazla şaşırttı. Türk parasına çevirdiğinizde bir Carlos forması 180 lira... Anlayacağınız Corinthians, daha Carlos’a imza attırmadan adından müthiş para kazanmaya başlamış bile... Hele sponsorları da bunlara eklerseniz, Brezilyalı yıldız şimdiden yeni takımını zengin etmiş diyebiliriz.

Ertesi sabah saat 11.00’de Carlos beni aradı ve bulunduğum yeri sordu. Ardından arabasıyla gelip aldı ve röportajı yaptığımız yere gittik. Yanında özel koruması da bulunan Carlos, eşinin hamile olmasından dolayı evine davet edemediği için özür diledi.

Sonunda röportaja başladık, ancak öyle şeyler söylüyordu ki, arada sırada kayıt cihazına bakıp bir sorun olup olmadığını kontrol ediyordum. Benim bu şaşkınlığım karşısında “Merak etme, söylediklerimin arkasındayım” demekten de kendini alamıyordu.

Ben görevimi yaptım
İşte satırına dokunmadan Roberto Carlos’un ağzından, 2.5 yıllık Fenerbahçe serüveni;
“Benim Fenerbahçe’yi bırakmamın tek nedeni sevgisizliktir. Fenerbahçe büyük reklamlar yaparak beni transfer etti. Biri banka ve diğeri de telefon şirketi olmak üzere iki büyük sponsor şirket bulmuştu. Bunun yanında forma satış gelirleri vardı. Bunlardan tek kuruş almadım. Fenerbahçe gerek imajımı, gerekse geçmişimi kullanarak para kazandı. Ben ise futboluma baktım.

Roberto Carlos sadece marketing değil, aynı zamanda iyi bir futbolcu da. Sahada görevimi yerine getirdim. Beni transfer ettiklerinde ‘Takımda lider olacaksın, tecrübeni Fenerbahçeli futbolcularla paylaşacaksın’ gibi çok sayıda vaadde bulundular. Başlangıçta her şey iyi gidiyordu. Takımda hem ağabeylik, hem de liderlik görevini üstleniyordum.

Bir futbolcudan fazlası

Bu bir yıl sürdü. Zicolu dönemde çok başarılıydık. Takımla yönetim arasında köprü vazifesi yapıyordum. Ancak zamanla Fenerbahçe bana karşı değişti. Bana sıradan bir futbolcu muamelesi yapmaya başladılar. Artık onlar için örnek bir insan değildim. Oysa benim futbolculuk kariyerim başarılarla dolu. Ben Roberto Carlos’um. Beni sıradan bir oyuncu gibi göremezsiniz. Bu durum benim Fenerbahçe’den ayrılmamın ilk nedeni oldu.

Fenerbahçe benim, liderlik, ağabeylik gibi görevlerime artık ihtiyaç duyulmadığını hissettiriyordu. Arkadaşlarımla ilgili sorunları anlatmaya başladığımda dinlemiyorlardı. Luis Aragones’in gelişi, Zico’nun kovuluşu, Brezilyalı oyuncuların transfer edilmesi hususlarında deneyimlerimden yararlanabilirlerdi. Çünkü ben bir futbolcudan daha fazlasını ifade ediyorum. Onlara fikrimi söyleyebilirdim.”

4 ay maaş alamadım!
“Fenerbahçe’den 4 ay maaş alamadım. Bu beni fazla etkilemedi. Ancak bazı genç arkadaşlar da paralarını alamıyordu. Bu durumdan futbolcular rahatsızdı. Daha fazla detay vermek istemiyorum. Çünkü bu konular beni fazlasıyla üzüyor. Ama Maldonado’ya, Edu’ya yapılanlar, Zico’nun gönderiliş tarzı hoş seyler değildi. Beni ve takımı çok etkiledi. Düşünsenize Zico ile birlikte Şampiyonlar Ligi’nde Fenerbahçe tarihinin en başarılı sonuçları alınmıştı. Biraz şans yardım etse belki finale kadar da gidilebilirdi. Ama yaptıklarına, takım ile arasındaki sevgi bağlarına bakılmadan Zico gönderildi. Fenerbahçe’de öyle olaylar yaşadım ki, asla olabileceğini düşünmemiştim”.

Santos’un yerinde olsam giderdim
“Son günlerde Real Madrid’in, Andre Santos ile ilgilendiği yazılıp, çiziliyor. Özellikle İspanyol medyasında bu transfer konusunda sürekli yorumlar yapılıyor. Ben şahsen Andre’nin yerinde olsam bir dakika düşünmeden Real Madrid’e gider, Fenerbahçe’yi bırakırdım. Çünkü böyle bir fırsat bir daha kolay kolay gelmez”.

"FIFA’lık olacağız"
Yönetim bana haksız yere 1 milyon 875 bin euro ceza kesti. Nedeni de gitmek istediğimi söylediğimde hazırladıkları yeni sözleşmeyi imzalamak istememem. Avukatlarım anlaşma yolunu arıyor. Olmaz ise FIFA’ya gideceğiz.
“Ben Fenerbahçe’ye geldiğimde burada futbolu bırakmak ve daha sonra bu kulübe hizmet etmek amacındaydım. Baktım ki, olmuyor. Gitme isteğimi Başkan Aziz Yıldırım ile Murat (Özaydınlı) beye anlattım.

Fenerbahçe’den gelen ilgisizlik yeni arayışlara başlamama neden oldu. Corinthians ile görüşmelere başladım. Amacım Fenerbahçe ile olan sözleşmemi tamamlamak ve mayıs ayında veda etmekti. Devre arasında gitmeyi düşünmüyordum. Bu konuyu yönetime açtığımda bana ‘Bonservis bedeli ödesinler, öyle git’ dediler. Şaşırdım. Sözleşmemde bonservis bedeli maddesi yoktu. Yani transfer sezonunda istediğim kulübe bedava gidebilirdim. Acele ile yeni sözleşme hazırladılar. Oraya bonservis bedeli eklediler. Geçerliliği olmayan tek taraflı hazırlanmış bir sözleşme. Bunu kabul etmeyince, 1 milyon 875 bin euroluk ceza kestiler. Neden 1 milyon 875 bin euro biliyor musun? Bana 4 aylık borçları vardı. Bu miktar 875 bin euro ediyordu. 1 milyon daha eklemişler üzerine, böylece hem bana olan borçlarından kurtuluyorlar, hem de bonservis parası getirmediğim için ceza kesiyorlar. Avukatlarım ile görüştüm. Anlaşma yolları arıyoruz. Olmazsa Fenerbahçe ile FIFA’lık olacağız.”

Milliyet muhabiri Mehmet Çiftçi'nin gazetesinde çıkan haberi...