20 Aralık 2008 Cumartesi

Real korkak ve kişiliksiz

Daha maçın başında öne geçen Real, Raul'u da yedekte bırakan bir 4-5-1 ile 80 bin seyircisinden hiç utanmadan 1o kişi defans yapmaya başladı. Aslında o futbolu asıl Valencia uygulamak için sahaya çıkmıştı ama bu golün ardından onlar da topa sahip olup gol aramaya başladı mecburen. Her iki takımda da inanılmaz yetenekli oyuncular bulunduğu için ortaya seyir zevki müthiş bir maç çıktı. Ve fakat o yetenekli oyuncuların son pas ve son vuruşlarda acemice denebilecek hataları, birden fazla gol olmasına imkân vermedi.

Ramos sadece yeni bir teknik direktör olduğu için bir hava vermiş takıma, onun dışında Raul'u bile kendi sahasındaki bir maçta yedek bırakacak kadar korkak ve kişiliksiz bir takım çıkardı. Eğer skor avantajı elde edilemeseydi Ramos'un planı neydi, doğrusu bunu çok merak ediyorum. Bırakın Valencia'yı, çok daha zayıf rakipler karşısında önümüzdeki maçlarda görürüz.

Valencia ise geçen yılın Sivas ya da Kayseri takımları gibi kendi ayarındaki ya da daha güçlü olan takımlara karşı sürekli çuvallamaya devam ediyor. Ama yıllardır olduğu gibi kadroları Avrupa'nın en iyileri arasında. Yine de bir sebepten olmuyor.

Real Madrid (4-2-3-1): Casillas 8 - Salgado 7, Cannavaro 8, Meztelder 8, Marcelo 6 (72' Torres 6) - Gago 8, Guti 6 - Robben 10, Van Der Vaart 5 (56' Palanca 5), Drenthe 5 (47' Raul 6) - Higuain 8

Valencia (4-1-4-1): Renan 8 - Miguel 6, Albiol 7, Marchena 6, Del Horno 5 (63' Maduro 6) - Albelda 6 - Joaquin 7, Fernandes 7, Baraja 7 (63' Silva 7), Mata 6 (75' Vicente 6) - Villa 7

Gol: Higuain 3'

Resimlerle #5

En iyi 5 bilimkurgu filmi

1. 2001: A Space Odyssey (1968)
Stanley Kubrick

2. Blade Runner (1982)
Ridley Scott

3. Stalker (1979)
Andrey Tarkovski

4. Brazil (1985)
Terry Gilliam

5. Alien (1979)
Ridley Scott

19 Aralık 2008 Cuma

Avrupa'daki eşleşmeler

Ş.Ligi'nde ikinci kademe ile Uefa Kupasında 3. ve 4. tur eşleşmeleri belli oldu.

Ş.Ligi son 16:

Chelsea-Juventus
Real Madrid-Liverpool
Inter-Manchester United
Arsenal-Roma
Villarreal-Panathinaikos
Sporting Lizbon-Bayern Münih
Atletico Madrid-Porto
Lyon-Barcelona

İlk maçlar 24-25 Şubat 2009, ikinci maçlar ise 10-11 Mart 2009'da oynanacak.

Uefa Kupası 4. tur:

Bordeaux-G.Saray
Fiorentina-Ajax
Aalborg-Deportivo
Werder Bremen-Milan
Zenit-Stuttgart
Marsilya-Twente
Shakhtar-Tottenham
PSG-Wolfsburg
Kopenhag-Manchester City
NEC Nijmegen-Hamburg
Sampdoria-Metalist Kharkiv
Braga-Standart Liege
Aston Villa-CSKA Moskova
Lech Poznan-Udinese
Olympikos-Saint Etienne
D.Kiev-Valencia

Uefa Kupası 4. tur:

NEC Nijmegen-Hamburg / Bordeaux - Galatasaray
Werder Bremen-Milan / Olympiakos-Saint Etienne
Aston Villa-CSKA Moskova / Shakhtar-Tottenham
Lech Poznan-Udinese / Zenit-Stuttgart
PSG-Wolfsburg / Braga-Standart Liege
D.Kiev-Valencia / Sampdoria-Metalist Kharkiv
Kopenhag-Manchester City / Aalborg-Deportivo
Marsilya-Twente / Fiorentina-Ajax

UEFA Kupası 3. tur ilk maçları 18-19 Şubat 2009, rövanş mücadeleleri ise 26 Şubat 2009 tarihlerinde oynanacak. Galatasaray ilk maçı deplasmanda oynayacak.

G.Saray'ın muhtemel rakipleri

Uefa grubunda bu geceki neticelerin ardından ikinci olan G.Saray, Ş.Liginden gelen bir takımla karşılaşacak. Kura çekimi yarın, ilk maç ise deplasmanda. Muhtemel rakipler şöyle:

Bordeaux
Werder Bremen
Shaktar
Marsilya
Aalborg
Dinamo Kiev
Zenit
Fiorentina

Bu rakipler arasında G.Saray'ın kolayca eleyebileceği bir takım yok. Hatta bence hangisi çıkarsa çıksın G.Saray'ın Uefa macerasının biteceğini düşünüyorum. Belki çıkan takımın kadrosu G.Saray'dan daha bile zayıf olacak ama ülke futbolumuzun rezil görüntüsü ve seviyesizliği Avrupa'ya çıktığımızda tokat gibi patlıyor yüzümüzde. Bu sefer de öyle olacak diyorum. Yarın kura çekilince yeni bir değerlendirme yapılır.

Sezonun hayal kırıklığı

Sevilla gibi artık marka denebilecek bir kulüp, bu gece alınan sonuçlardan sonra akıl almaz bir şekilde Avrupa Kupalarına veda etti. Böylesine kaliteli kadroya bir sahip takım (değeri 192 M Euro), Uefa gibi dandik bir kupada grupta ilk üçe giremiyorsa teknik direktörünün kifayetsizliğindendir. Zaten Ş.Ligi'nin müdavimi olamazlarsa gelirler belli seviyede kalacağından bu kaliteli kadroyu muhafaza etmek de zorlaşır. Bence geçen seneki Fener maçlarında da itici görüntüsüyle hatırladığımız Jimenez, bu takımın çapını karşılayamıyor.

Öte yandan Fener taraftarlarının en nefret ettiği kulüplerin başında gel(mesi gerek)en Schalke'nin, grubunda sonuncu olup elenmesi ayrı bir keyif.

Gökhan Emreciksin

Geçen sezon devre arasında Bolu'dan gelmişti A.Gücü'ne. 3 dakikalık özet görüntülerde keşfetmiştim bu oyuncuyu; tekniği, oyun zekâsı, çabukluğu gibi göze batan fazlasıyla özellik vardı oyununda. Sezonu sessiz sedasız bitirdi ve bu yıla çok iyi girdi. Terim tarafından millî takıma seçilmesi kariyerindeki zirveydi. Şimdi ise Fenerle mukavele yaptığı söyleniyor. Büyük takımda oynayabilecek bir oyuncu olduğunu düşünüyorum. Hem geniş alanda, hem de dar alanda özellikleri var, hırslı ve disiplinli olduğu için mental olarak da bir problem teşkil etmeyecektir. Her durumda Kâzım gibi ukala ve tiksindirici bir umursamazlık içindeki bir adama on kere tercih ederim Gökhan'ı. Kâzım için "kazanılabilirse ne âlâ, 86 doğumlu tabanca gibi bir adam; ama kazanılamazsa göndermesi çok kolay" yazmıştım. O zamandan beri 3-5 maç oynadı ve kazanılması neredeyse imkânsız bir adam olduğunu kanıtladı. Bu yüzden gönderilmesi en hayırlısı.

17 Aralık 2008 Çarşamba

Yanal hakkında soru işaretleri

Ersun Yanal bilindiği gibi Türk futbolunda son 10 yılda çıkmış en iyi teknik direktör. Daha doğrusu genel kanaat böyle, bana göre ise Bülent Uygun şu anda onu geçmiş durumda. Yanal Denizlispor ile iyi işaretler verdiği bir dönemin ardından A.Gücü ile 2000'lerin başında şahane bir sezon geçirdi. Niyazi, Yılmaz, İsmet, Adem dörtlüsünün önünde Hakan Keleş, Cafer ve Augustine ile oturttuğu hücum düzeni, ligin şampiyonlukta iddialı iki dev ekibini parçalayan müthiş bir makineydi. Daha sonra bu kez G.Birliği ile Okan, Tomas, Serkan, Filip'ten oluşan dinamik bir orta saha; önlerinde Ahmed Hassan ve ileride Youla ve Mustafa Özkan ikilisi ile bir önceki ekibini aştı. Sonra Okan, Tomas ve Hassan bu kadrodan gidince üçlü savunmadan dörtlüye dönmek gibi her takımın yapamayacağı bir iç devrim gerçekleştirdi. Her ikisi de anadan doğma stoper olan Erkan'ı sağ bek, Deniz'i de sol bek oynattığı; Ali Tandoğan ve Filip'i açık yaptığı; Serkan ve Skoko'dan da iki yönlü müthiş bir orta saha yarattığı 4-4-2 düzenindeki takımıyla Uefa Kupasında çeyrek finalin kapısından döndü. Ligde de uzun süre şampiyonluğu kovaladı. Sonra yarıda kalmış ve Danimarka deplasmanında Türkiye'nin son 15 yılda oynadığı en mükemmel oyunla hatırladığımız bir millî takım serüveni var. Akabinde Vestel Manisa ile umut veren bir başlangıç ve hüsran diyebileceğimiz bir finalle sonuçlanan dönem; ve şimdi de Trabzon macerası.

Bu tabloya bakınca Yanal'ın tırnaklarıyla kazıyarak en dipten zirveye kadar süren meşakkatli yolculuğunda, an itibarıyla kariyerindeki dip noktaya tekrar döndüğünü rahatlıkla söyleyebiliriz. Vestel ile yaşadığı o düşüş neticesinde işine son verilmesi, Yanal'ın başladığı noktaya geri dönmesine sebep oldu ve hakkında oluşmuş tüm olumlu intiba da o dönemde bitmişti. Öyle ki, Trabzon'da geçen sezon çok kötü ve istikrardan kilometrelerce uzak bir yarı devre geçirdiğinde camiada kovulması gerektiğini söyleyen pek çok kişi vardı. Ama Sadri Şener yola onunla devam etme kararı aldı, üstelik transferde de bütçeyi sonuna kadar zorlayarak istediği oyuncuların tamamını almaya çalıştı.

İşte burada benim Yanal ile ilgili şüphelerimi doğrulayan bir takım ayrıntılar göze çarpıyor. Devre arasında devraldığı ve hücrelerine kadar tanıma şansı bulduğu bir takımda söz konusu dönemin ardından; Song, Gökhan, Selçuk gibi müthiş transferler yapmasının mümkün olduğu bir sezon başı dönemine geçildi. Şimdi onun da üzerinden 6 ay geçti ve Yanal "final paslarında ve oyun kurmada eksiklerimiz varmış, orta sahaya bir beyin istiyorum; ayrıca bir de sol açık" diyormuş. Sen eğer iyi bir hocaysan, 6 ay çalıştığın bir takıma kimleri alacağını, o takımdan kimleri gönderceğini, elbette bütçe doğrultusunda her şeyiyle bilebilmen lâzım. Ben 25 senedir futbol seyreden bir kişiyim, ben bile sezon başından beri yazdığım her yazıda Trabzon'un bir sol açık, bir de oyun zekâsı yüksek orta saha adamına ihtiyaç duyduğunu söyleyip durdum. Takımın "düz ve kazma" bir futbol oynadığını, bu oyunla ve takımla ilk 3'e bile giremeyeceğini belirttim. Ersun Yanal ise bunu daha yeni anlıyor!

Teknik direktörlüğün yarısı, takımı kurarken ve oluştururken ortaya konan vizyondadır bana göre; bunu yazmaktan hiç usanmayacağım. Bülent Uygun kaynaklarıın uygun ve verimli kullanılması, takımın eksik yerlerinin belirlenmesi, oralara uygun adamların bulunması gibi hassas konularda ülkemizdeki bütün hocalara ders verebilecek işler yapıyor. Ersun Yanal ise tam tersi yönde bir intiba verdi bu sene. Bakalım istediğine yakın transferleri yapınca görüntü ne olacak.

15 Aralık 2008 Pazartesi

Ligde 15. haftanın görünümü

Sivas hakkında haftalar boyunca ısrarla yazdım, yazdım ve nihayet takım lider oldu. Sezon başından beri Aziz Yıldırım faktörü yüzünden 25 yıldır sevdalısı olduğum Fenerbahçe'den iyice soğuduğum için bu takımı seyretmeye başladım. Malesef şimdiye kadar 7-8 maçı verildi televizyondan ama onların hemen hepsinde Sivas'ın oyununda belirli bir istikrar vardı. Bir kere bence bu kulübün başkanı ve teknik direktörü şu anda açık ara ligin en iyileri konumunda. Çünkü en önemli kıstas olan "kaynakların optimum verimle kullanımı" faktörüne baktığımız zaman ligde en başarılı takımın (Trabzon'un bile çok önünde) Sivas, en rezilinin ise Fener olduğunu net bir şekilde görebiliriz. Antrenör ve menajer pozisyonundaki Bülent Uygun muhteşem bir hoca olma yolunda hızla yol alıyor. Daha önce de dediğim gibi kendisine salt futbol adamı olarak bakarsak, hayran olmamak mümkün değil. Bir takımı sadece koyun gibi "yöneten" değil, aynı zamanda "kuran, oluşturan, inşa eden" bir adam Uygun. Gönülden istiyorum şampiyon olmalarını. Hem yürekli futbolcuları, hem de vizyonu geniş hocaları bunu fazlasıyla hak ediyor.

Trabzon, hakemlerden yana dertli ve bunda nispeten haklı. Nispeten diyorum çünkü örneğin Kayseri'de çizgiyi geçmeyen bir toptan gol kazanmışlardı. Ayrıca şu var: Eğer Trabzon puan toplama açısından yaşadığı düşüşü sadece hakemlere bağlar, takımındaki kifayetsizlikleri göremezse, o savaş açtığı üç büyüklerin rezilliğinden hiçbir farkı kalmaz. Trabzon bir sol açık ve Tabata'yı alabilirse bence şampiyonluğu son haftadaki Fener maçına kadar kovalar. Eğer yöneticiler ve Yanal doğru düzgün transfer yapamazlarsa bu düz takımla ilk üçe giremez.

G.Saray, sezon başından beri söylediğim gibi ligin açık ara en iyi kadrosuna sahip. Bir kere Arda ve Topal tek başlarına yeter. Kaldı ki inanılmaz bir Lincoln var bu yıl, resmen piyangodan çıkan. Eğer ligde şampiyon olursa, bu G.Saray'ın sevineceği bir şey olmamalı. Zaten Ş.Ligi'nden elenmek başlı başına bir skandal. Uefa'da en az çeyrek final oynanması lâzım. Lig ve kupanın da alınması lâzım. Bunlar "normal" şeyler G.Saray kalitesindeki bir takım için. Bunların altı ise %100 başarısızlıktır.

Fenerbahçe kör-topal gidiyor. Bence Aragones dâhil, sezon ortasında en az 8 kişinin gönderilmesi gerekiyor bu takımdan. Şampiyon bile olsalar bence başarı değildir. Kaldı ki ben 25 senelik bir taraftar olarak Aziz Yıldırım iyice allah zannetmeye başlamasın diye kendini, Fener'in şampiyon olmasını istemez bir hâle geldim. Benim durumumda pek çok duyarlı taraftar olduğunu düşünüyorum ve bizi bu duruma getirenler ne kadar utansa azdır. Ama utanmaları olduğunu sanmıyorum.

Ankaraspor çok önemli bir galibiyet aldı Denizli karşısında. Kendi ayarındaki takımları açma konusunda, Kocaman'ın futbol anlayışından kaynaklanan bir problem olduğunu hep söylüyorum. Ama mesela kadro kalitesi bir küçük takıma göre tek kelimeyle mükemmel. Eğer bu tip maçları alabilirlerse, zaten oyun yapıları büyük maçlar için biçilmiş kaftan olduğundan şansları artar.

Kayseri için yazdıklarım hep aynı. Forvet oyuncuları kalitesiz, ama bu hafta kilidi açan Cangele önemli bir adam. Mevcut kadrodan Aghahowa'nın yerine mutlaka o oynamalı. Orta saha oyuncuları zaten düz. Turgay ile Cangele ileri ikili için en ideal oyuncular.

14 Aralık 2008 Pazar

Beklendiği gibi

Barcelona, çok büyük favori olarak çıktığı maçta bu unvana yakışır bir şekilde 90 dakika boyunca baskılı, arzulu, coşkulu (ama niteliği sorgulanabilir) bir futbol sergiledi. Her zaman adaletli davranmasa da genel itibarla adaletine inandığım bir oyun olan futbolda, bu çabasının karşılığını da son dakikalarda attığı 2 golle almayı başardı. Aslında kadrosu bu kadar yıldızlarla dolu olmasa, Messi gibi "bu dünyanın dışından" bir oyuncusu olmasa, örneğin bu geceki Real kadrosu Guardiola'nın elinde olsa oynanan futbol nasıl olurdu? Guardiola'nın "taktiksizlik" gibi görünen taktiğinin foyası çıkar mıydı ortaya, bunlar sorulması gereken sorular. Zira Barca sanki sezon başından beri "çıkın oynayın, yaparsınız siz" tarzı bir taktik(!)le sahaya çıkıyormuş bir görüntüye sahip. Ha, öyle bile olsa bu kadar yıldızla uğraşmak, onlarla çalışmak, arıza çıkarmalarına engel olmak vs. takdir edilmesi gereken bir meziyettir, bunu da inkâr edecek değilim.

Real ise kadrosundaki (sakatlıklardan mütevellit) inanılmaz erozyonun etkisiyle topal bir şekilde çıktı sahaya. Buna rağmen ve bununla birlikte, formsuz da olsa, rakibi daha güçlü bile olsa, formasına yakışır bir duruş ve mentalitenin çok uzağındaydı Madrid ekibi, bunu söylemek isterim. Cannavaro gibi cengaver bir oyuncu ve dünyanın en iyi kalecisi diyebileceğim Casillas ile defansta onurlu bir direniş sergiledi ama Barca'nın, hiç çalışmadığı çok belli olan ve sallapati şekilde bulduğu duran top golüne teslim oldular. Schuster "bu yıl onların yılı" derken haklıydı, bunu görebilmek lâzım. Real gelecek sezonun planlarına geçerse çok iyi eder.

Barcelona (4-1-4-1): Valdes 8 - Alves 7, Marquez 7, Puyol 9, Abidal 6 - Toure 8 - Messi 9, Xavi 7 (90' Keita), Gudjohnsen 6 (64' Busquets 7), Henry 6 - Eto'o 7 (88' Hleb)

Real Madrid (4-4-2): Casillas 8 - Salgado 6, Metzelder 7, Cannavaro 8, Ramos 7 - Sneijder 6 (36' Palanca 6), Gago 6, Guti 5 (73' Garcia 6), Drenthe 5 - Higuain 6 (77' Van Der Vaart 6), Raul 6

Goller: Eto'o 83', Messi 90+1'

Şut: 19 - 6
İsabetli şut: 8 - 3
Topa hakimiyet: %65 - %35
Kurtarış: 2 - 4
Korner: 11 - 4
İsabetli pas: 442 - 171