6 Şubat 2010 Cumartesi

Polat'a cevap

Adnan Polat'ın, GSTV'ye verdiği bir mülakatta "yıldız oyuncular kasaplardan korunmalı" şeklinde, bir başkana yakışmayacak hafiflikte ve neden Kayseri deplasmanından 1 gün önce yapıldığı çok açık olan sözlerine bugün Kayseri cephesinden yanıt geldi. Sonuçta o sözlerden alınması gereken kulüp Kayseri değil ama onlar da çok iyi biliyor ki zaten Polat bunları birileri alınsın diye söylemedi. Yarınki Kayseri maçını "normal şartlarda" kazanamayacaklarını çok iyi bildiği için haftalardır ekranda görmediğimiz bir insan bir anda ortaya çıkıp bu zorlu deplasman öncesi hakemler üzerinde bir baskı oluşturmaya çalışıyor, bu apaçık ortada. Aziz Yıldırım da Eskişehir maçı sonrası gündemi saptırmak için esip gürlemişti. Bugün muhatap ve kısmen mağdur olan Kayseri de, diğer hiçbir kulüp de sütten çıkmış ak kaşık değil. Neticede bulmuşlar kişiliksiz bir Federasyon ve Hakem Kurulu, her birisi bir yerlerden çekiştirip şark kurnazlığıyla avantaj sağlamaya çalışıyor. Türkiye'de de milyonlarca geri zekâlı bunları yiyor. Afiyet olsun.

Kayserispor kulübünün bugün yayımladığı bildiri şöyle:

"Merkez hakem komitesi’ni ve hakemleri uyarmak sayın Adnan Polat’ın hakkı değildir. Bu açıklamalar bir hak arayışı olamaz, olsa olsa bir haksızlık isteğidir. Sayın Polat bilmelidir ki, yıldız oyuncuya sahip tek kulüp Galatasaray değildir. Her zor maçtan önce rakibi, hakemi baskı altında tutma gayreti, futbola zarar vermekten başka bir şey olamaz."

5 Şubat 2010 Cuma

Sir

St Johnstone forması giyerken yüzüme ağır bir darbe aldım. Burnum ve elmacık kemiğim kırılmıştı. Aylarca forma giyemedikten sonra, rezerv takımla maçlara çıkmaya başladım. Çıktığım ilk üç maçta 8-1, 7-0 ve 9-2'lik skorlarla kaybettik. O maçlardan sonra futbolu bırakmayı düşündüm. Kanada'ya göç etmek için başvuru formu bile almıştım!

Kardeşimin kız arkadaşı teknik direktörü arayarak grip olduğumu söyledi. Ben de antrenman yerine arkadaşlarımla eğlenmeye gittim. Eve geldiğimde annem antrenörün evi aradığını, onu geri aramam gerektiğini söyledi. Onu aradığımda beni arkadaşlarımla birlikte gördüğünü, yarın Rangers maçında sahada olacağımı söyledi. Ertesi gün sahaya çıktım ve Ibrox Park'ta hat-trick yapan il futbolcu oldum. O günden sonra futboldan ayrılmayı bir an bile düşünmedim.

Alex Ferguson

Tekke için sert sözler

"Biz bu transfer için harcadığımız emek ve samimi tutumumuzun karşılığını alamadık. Fatih Avrupa'da kalmak istedi. Bu profesyonel bir bakış açısıdır ve saygı duyuyoruz."

"Fatih profesyonel davranmıştır. Kendisine bir kırgınlığımız yok. Ancak, 2 ay sonra Trabzonspor'a bedelsiz gelebilecekken, Rubin'e imza attıktan sonra 'Trabzonsporluyum' nutku çekmesin."

Trabzon'un, çoğu zaman ne dediğini bilmeyen antipatik asbaşkanı Hacısalihoğlu'nun sözleri..

4 Şubat 2010 Perşembe

Fenerbahçe 3 - Bursa 0

Fenerbahçe, ligin ikinci yarısına benim beklentilerimin çok ötesinde müthiş bir başlangıç yaptı. Antalya deplasmanında 4-3 kaybedilen kupa maçında bile taraftarlara, ilk yarıda kazanılan pek çok maçta verdiğinden daha fazla keyif veren takım Denizli, Sivas ve bu akşamki Bursa maçlarında hepimizin özlediği o iştahlı, karakterli ve hareketli oyununu devam ettirdi. Blogda 1.5 yıldır onlarca yazıda belirttiğim gibi takıma gönül verenlerin istediği şey de zaten bu. Fenerbahçe 30 yıldır bu ülkede her daim (bireysel anlamda) en kaliteli oyunculara sahip oldu. Ama özellikle Parreira'dan beri 15 senedir bu kaliteli oyuncularda bir maç seçme, bir vurdumduymazlık, züppelik ve şımarıklık hâkim. Ne zaman ki bir maçı fazlaca isteyip ruhlarını ortaya koyuyor, o zaman karşısında Inter bile olsa 7-0 kazanabilecek bir oyun oynayabiliyor söz konusu oyuncular. Ama ne tuhaftır ve acıdır ki, sebebini hiç kimsenin bilmediği bir şekilde "x" bir maçta bu kez "bitse de gitsek" havasına bürünüveriyor ve seyirciyi çıldırtıyorlar. Genelde maçların %90'ı da bu ikinci kategoride seyrediyor diyebiliriz.

Bu akşam ise, son 2-3 haftanın devamı olarak sezonun en iyi futbolunu oynayan müthiş bir takım görüntüsündeydi Fenerbahçe. Semih'in Euro 2008'den beri (nasıl olduysa) ilk kez birinci sınıf bir pivot santrfor gibi oynamaya başlaması çok önemli bir faktör. Onun dışında bu sezon ülkenin en iyi oyuncusu hâline gelen Emre, inanılmaz yetenek Özer ve eski formuna yavaş yavaş dönen Gökhan Gönül de gidişattaki etkin unsurlar diyebilirim. Sivas maçıyla birlikte "Dani Alves günleri"ni hatırlatmaya başlayan Uğur'un ön çapraz bağlarının kopması ve sezonu kapatması ise inanılmaz bir şanssızlık.

Güiza gibi çok kaliteli ama hem kendine bakmadığı hem de sakat olduğu için, kalitesinin ancak beşte birini sahaya yansıtabilen bir oyuncunun yokluğu da takım için yadsınamaz bir şans oldu bu dönemde. Ama hepsinden öncelikli ve önemli olarak, inanılmaz potansiyeli olan (1986 doğumlu) Kazım'ın gözünün yaşına bakmadan kulüpten atılması, takımdaki pek çok ismin aklını başına devşirmesini sağladı. Artık pabucun pahalı olduğunu anlamış, hangi formayı giydiğini idrak etmiş ve aklını başına devşirmiş bir ekip görüyoruz sahada. En azından şimdilik böyle...

Umarız bu gidişat bir saman alevi değildir. Umarız dünyada kıçları en kolay kalkan futbolcu topluluğu olan Fenerli oyuncular birden havaya girmez. Ve umarız yönetimin disiplin anlamında takıma koyduğu bu ağırlık, onların üzerinden hiç kalkmaz. Baskıcı yönetim tarzına hepimiz karşı olalım ama "nush (ve dahi tekdir) ile uslanmayanın" hakkının, bu şekilde zaptı rapt altına alınmak olduğunu da görelim.

Dediğim gibi, işler çok iyi gidiyor. Uğur Boral'ın sakatlanmasıyla Vederson ya da Topuz yeniden 11'e girecektir. G.Saray hakkında sezon başından beri her dediğimin çıktığı gibi bundan sonrası da beklediğim ve yazdığım şekilde olursa, Fenerbahçe açık ara şampiyonluğa ulaşacaktır. G.Saray'ın zaten "oynayarak" şampiyon olacak hâli yok, ama birinci şart Fener'de bu ciddiyetin kaybedilmemesi.

Fenerbahçe (4-4-1-1): Volkan (***) - Gökhan Gönül (***), Lugano (***), Bilica (**), Andre Santos (****) - Özer (***), Cristian (***), Emre (***) (65' Selçuk (**), Uğur (**) (36' Vederson (**) - Alex (***) - Semih (***) (72' Gökhan Ünal (**)

Goller (3-0): Andre Santos 22', Lugano 25', Semih 40'

Hey gidi günler: Tanju transferi










Fotoğraflar ve yazılar, Milliyet gazetesi arşivinden alınmıştır.

A.Gücü kadrosu

A.Gücü, nereden geldiği belli olmayan değirmen suyuyla devre arasında çok önemli transferlere imza attı, bilindiği gibi. Geremi, Sapara, Vittek, Rothen gibi bir zamanların önemli yıldızları ligin ikinci yarısında başkent ekibinde forma giyecek. Ankaraspor ile birleşmeden sonra ortaya çıkan 45 kişilik kadroda büyük ölçüde tenzilata gidildi ama hâlâ yaklaşık 30 kişilik bir topluluk olduğu görülüyor. Kadronun son hâli şöyle:

Serkan

Elyasa - Ediz - Rajnoch - İlkem

Hürriyet

Geremi - Sapara - Rothen

Vassell - Vittek

Yedekler:

Bora

Koray - M.Hanifi - ? - Broggi

Mehmet - Adem - Weeks - Aydın

Metin - İlhan

Bunların yanı sıra Uğur Demirkol, Cihan Haspolatlı, Bilal Kısa, Özgür Çek, Emre Aygün ve Murat Duruer de var. Kadroda hâlâ ciddi bir şişkinlik olduğu net bir şekilde görülebiliyor ama eğer oyuncular arasındaki uyum çabuk sağlanırsa, bu takım ikinci yarıda iyi işler yapabilir.

Hasan Şaş

“Şimdi Fenerbahçe’yle oynayacağız tabii stresli Kadıköy’de... Saat 00.00-01.00... Herkes uyumuş, bende uyku yok. Oda arkadaşım da yok, tekim. Odamı paylaşmam... Diğer odaların altına bakardım, ışık arardım, kim uyanık diye... Koridorları gezerdim. Hatta Emre Aşık ‘Yine uyumadın mı?’ derdi. Odasına giderdim. O da ‘Fenerbahçe maçları böyledir’ derdi. O statta yenilmek çok kötü bir şey... İyi oynasan da kaybediyorsun, kötü oynasan da... Büyü mü var statta anlamıyorum. En iyi kadroyla gittik, yine yenildik. En iyi maçımızı oynadık, yine yenildik. Hiçbir şey anlamadım. Bir gün çok iyi oynadık 30 dakika... Fenerbahçe’yi stadında hapsettik. Kezman topu aldı, vurdu. Top Ergün ağabeyin poposuna değdi. Auta gidiyordu, gol oldu. Ergün ağabey dedi ki; “Ulan ne oluyor?’ Ne oluyoru var mı, orana çarpıyor, burana çarpıyor yine gol oluyor. Büyülü bir stat”.

(Mondragon’un mum yaktığı maçla ilgili) “Bülent Tulun’a dedim ki, ‘Abi adam soyunma odasını yakacak, yine yeniliyoruz.’ Mum yaktı, şeyleri öptü, ama yok, yine yenemiyoruz."

Katıldığı bir televizyon programından...

3 Şubat 2010 Çarşamba

Tümer Metin

"Beşiktaş'ta 5 sene kaptanlık yaptıktan sonra Fenerbahçe'ye transfer olmak hiç kolay bir karar olmadı. Sosyal yaşamım çok etkilendi. Kızdığım, darbe aldığım zamanlar çok oldu ama yangına körükle gitmemek için tepki vermedim. Eğer verseydim arı kovanına kendi başıma elimi sokmuş olacaktım. Söz konusu kararı almamda, sunulan transfer ücreti önemli bir rol oynadı.

Gönlümde yatan takım Beşiktaş ve bu takımla kazandığım galibiyetlerin başka bir tadı var. Fenerbahçe'ye geçişimden sonra her ne kadar kulak asmamaya çalıştığım tepkilerle karşılaşsam da sarı-lacivertli formayla ilk sahaya çıkışımda "dizlerim titredi" diyebilirim.

Ajax, Fenerbahçe ile aynı tarihte bana ilgi göstermişti. Eğer zamanı geri çevirebilseydim kariyerime Avrupa'da devam etme kararı alırdım.

O dönemde aldığım karar için kendimi hiçbir zaman "hain" olarak görmedim, görmeyeceğim.

Fenerbahçe'ye transferim sonrasında yaşadıklarımı kaleme aldım ve futbolu bıraktıktan sonra kitap halinde sunacağım."

Tümer Metin'in, bir yunan portalına verdiği mülakattan derlendi.

1000

Blog açıldığından beri 1000 post olmuş. Okuyan, takip eden, görüş bildiren herkese teşekkürler.

2 Şubat 2010 Salı

Beşiktaş'a yazık oldu

Beşiktaş Jimnastik Kulübü, tarihin gördüğü en rezil, en kifayetsiz ve en beceriksiz başkanını (kendi babasının bile şirketlere bulaşmasın, uzak dursun diyerek Beşiktaş'ı oyuncak niyetine eline verdiği bir adamı) yeniden o göreve seçerek kendi geleceğini karanlığa gömdü. Bu blogu açtığımdan beri Demirören isimli bu enteresan mahlukatın, kulübü kendisine borçlandırmak için bilerek abuk-sabuk transferlere imza attığını, aslında her şeyi en baştan planlamış olduğunu yazdım. Ama demek ki Beşiktaş kongresindeki kafalar, benim bile gördüğümü görecek kadar açık zihinli değil. Hatta Beşiktaş'ı benim sevdiğim kadar (ne kadarsa artık) bile sevmiyorlar. Gerçekten de yazık. Bu takım, bu kulüp, bundan 3 sene sonra bugünlerini çok arar. Ne demeli bilmiyorum.

2009'un en iyi 10 albümü

1. Sometimes I Wish We Were An Eagle (10)
Bill Callahan

2. Merriweather Post Pavillon (9)
Animal Collective

3. Journal for Plague Lovers (9)
Manic Street Preachers

4. Backspacer (9)
Pearl Jam
5. The Crying Light (9)
Anthony and the Johnsons
6. Further Complications (9)
Jarvis Cocker
7. Truelove's Gutter (9)
Richard Hawley
8. The Liberty of Norton Folgate (9)
Madness
9. The XX (9)
The XX
0. Wilco (the Album) (8)
Wilco

31 Ocak 2010 Pazar

Daum'a mesajlar

Fenerbahçe, zor geçmesi beklenen Sivas deplasmanından (hem de 5-1'lik bir) galibiyetle dönerek ligdeki liderliğini sürdürdü. Kart cezalıları ve sakatlar derken ideal 11'inden tam 5 oyuncusunun sahada yer almadığı bir maçta, bugüne kadar yüzüne bakılmayan yedek oyuncuların sergilediği performans gerçekten de göz kamaştırıcıydı. Rıdvan'ın dediği gibi Kazım'a yol verilmesi mi akılları başa getirdi bilmiyorum ama bugünkü maçta sahada mücadele etmeyen, ruhsuz, isteksiz bir Fenerli oyuncu neredeyse yoktu diyebilirim.

Fener'in oynadığı oyunu değerlendirirken Sivas'a bakmamak, at gözlüğü takmakla aynı şey olduğu için öncelikle ev sahibini değerlendirelim. Adeta filozof gibi demeçler veren, efendi futbol emekçisi Muhsin Ertuğral, hocalık konusunda maalesef aynı etkileyci görüntüyü sergileyemiyor. 2 yıl öncesinin en ısırgan takımının yerine bugün sahada şeker gibi dağılan ruhsuz bir takım vardı. Bakınca Abdurrahman, Hayrettin, İbrahim ve Mehmet Yıldız'ın geçmişteki performanslarından bu kadar uzakta olması gerçekten de ilginç. 7 aydır sahada olmayan Mehmet'in bugün (o belle!) sahaya sürülmesi tam bir abukluk. Hayrettin'in önce kadro dışı bırakılıp bu maçtan önce apar topar affedilmesi tek kelimeyle sakillik. Uğur Boral gibi bir adamdan birbirinin aynı iki gol yemeleri, Semih gibi tankı andıran bir oyuncunun defans arkasına sayısız koşu yapmasını sağlayacak rezil savunma organizasyonu, hiçbir taktik planları yokmuşcasına sahanın her hattında dağınık görünmeleri vs. Sivas takımına nereden bakarsanız bakın, ligden düşmek için en büyük adaylardan biri onlar.

Fener'de Deniz'in sergilediği performans tek kelimeyle muhteşemdi. Öyle ki, Bilica gibi sorumsuz ve lakayt bir oyuncunun yerine Lugano ile Deniz'i oynatsa Daum, hiçkimse yadırgamaz. Selçuk, geçen seneki formundan beri ilk kez çok iyi bir maç çıkardı. Uğur Boral ve Semih zaten maçın yıldızları. Özer de Fenerbahçe'nin Baliç'ten beri Anadolu'dan aldığı en iyi oyuncu olduğunu, her geçen gün daha net bir şekilde gösteriyor. Daha kendini tam anlamıyla bulmadı, bulması da biraz zaman alacak ama şu anda net bir şekilde söyleyebilirim ki, Türkiye'nin (Arda dâhil) en iyi oyuncusu Özer Hurmacı.

Fenerbahçe taraftarının takımdan beklediği şey bu maçtaki istek ve mücadele. O zaman zaten maçların alınması daha kolay olacak ama alınmasa da hiç değilse hiçbirimiz gam yemez. Benim çocukluğumdan beri bu gerçek hiç değişmedi. Eğer böyle devam ederse, güzel günler sezon sonunda gelecektir; ama bu hırs ve istek haftalar boyu devam eder mi derseniz, o hususta hiç umudum yok derim.

Fenerbahçe (4-4-1-1): Volkan (**) - Gökhan Gönül (***) (89' Önder), Deniz (***), Bilica (**), Vederson (*) - Topuz (***) (81' Ali Bilgin), Selçuk (***), Özer (***), Uğur (****) - Alex (**) - Semih (****) (75' Gökhan Ünal (*)

Goller (1-5): Semih 31', 56', Uğur 67', 70', Gökhan Gönül 85' - Mehmet 37'

Kazım başladı

Fenerbahçe'den Toulouse'a kiralanan Colin Kazım, takımıyla çıktığı ilk maçında gol atmayı başardı. Le Mans deplasmanında maç 2-1 devam ederken, ikinci yarıda son yarım saat için oyuna giren Kazım farkı ikiye çıkaran sayıyı kaydetti ve maç da 3-1 bitti. Fenerbahçe'nin Avrupa Ligi'ndeki rakibi Lille'in maçı verildiği için Toulouse'u seyredemedik ama bundan sonra takipte olalım. Daha çok gollerini izleyeceğiz bu serserinin..