6 Mart 2010 Cumartesi

4 Mart 2010 Perşembe

1980'in en iyi filmleri


1. The Shining (10)
Stanley Kubrick

2. Raging Bull (10)
Martin Scorsese

3. Dressed to Kill (10)
Brian De Palma

4. Kagemusha (10)
Akira Kurosawa

5. The Elephant Man (10)
David Lynch

Diğer: Bad Timing (9), The Empire Strikes Back (7), Airplane! (7), Ordinary People (7), The Blues Brothers (7), Fame (7), Coal Miner's Daughter (7), Caddyshack (6), Friday the 13th (6), Superman II (6), The Fog (6), American Gigolo (6), Brubaker (6), Stardust Memories (6), Bronco Billy (5), Inferno (4), Cannibal Holocaust (2)

Görmediklerim: The Stunt Man, Melvin and Howard, Breaker Morant, Atlantic City, Return of the Secaucus Seven, Urban Cowboy, Shogun, The Great Santini, Nine to Five, Heaven's Gate, Altered States, Popeye, Cruising, Used Cars, Gloria, The Last Metro, Permanent Vacation, City of Women, 'Pepi, Luci, Bom and Other Girls Like Mom'

Not: Sinema tarihinin, naçiz kanaatimce (1966 ile birlikte) en iyi senesi 1980. Tam bir şenlik, gelmiş-geçmiş en iyi 100 film listesine girecek 5-6 tane film var. Olacak şey değil gerçekten. Özellikle ilk 5'teki filmleri, sinemayı seven her insan evladına tavsiye ediyorum.

28 Şubat 2010 Pazar

Şirazesi kaymış çakma süper lig

Fırat Aydınus denen bir kukla, yardımcısıyla birlikte bugün önce Fener'in (kitaba göre nizami) beraberlik golünü iptal etti. Aynı yardımcı, maçın sonlarında Belediye'nin ofsayt olan golüne bayrak kaldırmadı. Orta hakem Fener'in lehine olarak sadece Baroni'nin net kırmızısını göstermedi. Onun dışında Güiza'nın bariz gol şansı varken indirilmesine sarı kart gösterdi. Alex'in pasıyla başlayan Fener atağını "kendi ayaklarıyla" kesti ve son olarak bunun siniriyle biraz sert müdahale yapan Alex'e, hiçbir kasıt olmadığı halde kırmızı kart çıkararak görevini tamamladı. Geçen yıl da Fener bu statta 2 ofsayt golüyle 2-0 yenilmişti. Bu Aydınus denen mahlukat, sezon sonuna kadar dinlendirilme cezası almazsa bu blogun Türk futbolu bölümünü bir daha yazmamak üzere kapatıyorum. Bir daha bu planlı-programlı tiyatroyla ilgili yazı yazmayacağım. Hatta yapabilirsem, bu komediyi seyretmeyeceğim. Bu komediyi kaleme alan ve sergileyen bütün unsurların da a. s.

Not: Bu hakemin geçen hafta yönettiği Beşiktaş-G.Saray maçındaki yönetimi ile ilgili yorumu o maçın yazısında yapmıştık. Daha 30. dakikada Barış'ı ve son 10 dakikada Keita'yı atamayışını vs. hatırlayınca; İnönü'deki Beşiktaş-Fener maçında 18. dakikada Gökhan'ın düşürülüşüne pişkin bir şekilde devam deyişini göz önüne getirince resim tamamlanıyor.

Bridge, Terry'nin elini sıkmadı

Özellikle İngiliz tabloid basını tarafından merakla beklenen John Terry - Wayne Bridge karşılaşmasında maç başındaki seremonide Bridge, Terry'nin elini (doğal olarak) pas geçti. Burada yaptığından dolayı pişman olan Terry'nin, Bridge'in önce yüzüne bakıp elini özellikle uzattığını görüyoruz. Benim asıl dikkatimi çeken ise Bellamy'nin Terry ile el sıkışırken bir şeyler söylemesi. Ağzından anlayamadım ama yüz ifadesinden laf soktuğu sonucu rahatlıkla çıkarılabilir.

Ramsey's Leg

Stoke City-Arsenal maçında, 19 yaşındaki müthiş yetenek Aaron Ramsey'nin ayağı kırıldı. Ryan Shawcross'un öyle kasti bir tekmesi, vahşi bir girişi yok ama işte futbol bu. EPL'de bu girişlerin çok daha sertlerini hatta kasıtlılarını gördüğümüz halde olan bu gencecik çocuğa oldu. Arsenal kaptanı Fabregas'ın ve Campbell başta olmak üzere diğer oyuncuların tepkisi olayı daha dramatik hâle getirirken, Shawcross da maç 1-1 iken kırmızı kart görmesine değil, bacağını kırdığı çocuğa üzülüyor.

Barcelona 2 - Malaga 1

Barcelona, Real'in deplasmanda 5 attığı gecede 8 kişiyle gayet güzel bir alan savunması yapan Malaga karşısında 70 dakika oldukça zorlandı. Pedro'nun uzaktan attığı golle ev sahibinin rahatladığını düşünüyorduk ki, konuk takım maçın bitimine 10 dakika kala beraberliği yakalamayı başardı. Onca zorlukla elde ettiği skor avantajına rağmen kendi yarı sahasını bomboş bırakarak önde basan Barcelona'yı anlamak gerçekten de mümkün değil. Futbolu bu kadar "delikanlı" ve bu kadar "anti-Mourinho" tarzında oynayan bir başka takım yeryüzünde yok. Sanırım hiçbir zaman da olmayacak. Real bile onlarla aynı ayarda (ve başarı konusunda çok daha önde) olmasına rağmen deplasmanlarda tamamen defans yapan bir takım olabiliyor zaman zaman. Ama Barcelona hiçbir ekibe benzemiyor; 70'de güç bela öne geçtiği bir maçta 80. dakikada kontrataktan (!) gol yiyebiliyor. Gel gelelim futbolun adaletine kurban olayım ki, Xavi'nin yine akılları durduran bir ara pası, Dani Alves'in de muazzam topsuz oyunu ve asisti ile yeniden öne geçip maçı kazanmayı bildiler. Liderlik de böylece onlarda kalmış oldu.