inter etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
inter etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Mayıs 2010 Cuma

Inter de gidici

İtalya'da 2006'da Juventus'un küme düşürülmesine, Milan ile Lazio'nun 8, Fiorentina'nın ise 19 puanının silinmesine yol açan skandalın üzerinden 4 yıl geçti. Şahsen o zamanlar tüm bu takımlar bu tip işlerle uğraşırken Roma ve Inter'in nasıl da temiz olduklarını, bundan sonra İtalya'da birileri şampiyon olacaksa bu ikisi ya da Palermo, Parma, Sampdoria, Genoa gibilerden birinin olması gerektiğini düşünmüş ve içimden öyle geçirmiştim. 4 yılın ardından daha yeni ortaya çıkarılan ses kayıtları ise, ben ve benim gibilerin ne kadar saf olduğunu kanıtlar nitelikte.

İtalyan televizyonlarından Canale 5'te, Matrix programında yayımlanan telefon bir konuşması, Inter'in İtalya Kupası'nda Cagliari ile yapacağı yarı final karşılaşması öncesinde yapılmış. Telefon, Inter Asbaşkanı Giacinto Facchetti'nin Hakem Atama Kurulu Başkanı Bergamo ile maçın hakemleri konusunda önceden mutabakat sağladığını gösteriyor.

İşte telefon konuşmasının önemli bölümleri:

FACCHETTİ: "Baksana, Bertini'nin skorlarına göz attım. Bizimle 4 galibiyet, 4 beraberlik, 4 yenilgisi var"

BERGAMO: "Hadi ya, o zaman 5, 4, 4 yapalım. Galibiyet tabii ki!"

FACCHETTİ: "Ama ona yarınki maçın çok önemli olduğunu söyle. 4, 4, 4 toplam 12 maç yönetmiş."

BERGAMO: "İşte bunlara bir tane daha eklesin. Galibiyet eklesin. Aramam lazım zaten onu. Merak etme. Nasıl hareket edeceğini biliyor. Akıllı bir çocuk. Bu işi anladı. Geç de olsa anladı. Bak Giacinto, Pazar günkü maç bize göre zaten oldukça sıradan bir karşılaşma. Dolayısıyla yeni hakemlerden birini de koyalım. Size uyar mı?"

FACCHETTİ: "Olur, sen diyorsan... Tamamdır."

BERGAMO: "Yani söyleyeyim dedim sana. Ondan sonra benim ihmalkârlığımdan kaynaklandığını düşünme."

FACCHETTİ: "Pazar gününe yenilerden biri de uyar bana, tamamdır."

BERGAMO: "Yeni başlayan bir hakem. Mazzoleni de var."

FACCHETTİ: "Mazzoleni Bergamo'lu... Onun kardeşi de var."

BERGAMO: "İyi bir delikanlı, sicili çok iyi, ama daha genç olanı daha da iyi: 30 yaşında ama, gelecek vaat ediyor. Sicili iyi."

FACCHETTİ: "Sorun değil."

BERGAMO: "Baksana, Pazar için benim bir müşterime 4 bilet ayarlar mısın? Normal biletlerden. İsmi yazdırayım mı sana?"

FACCHETTİ: "Sorun değil hallederiz. Cuma veya Cumartesi ara beni."

BERGAMO: "Tamam iyi şanslar."

FACCHETTİ: "Onu arayıp söyle tamam mı?"

BERGAMA: "Tamamdır."

Sadece bu kaydın kendisi bile Inter'in küme düşürülüp o dönem aldığı tüm kupaların elinden alınması için yeterli bence. Ne olacağını göreceğiz..

29 Nisan 2010 Perşembe

Tahrik

Nou Camp'ı bilenler için söylüyorum :) stadın "en tepesinde" bir yerlerde 6 bin Interli maçı seyretmiş. Mourinho maçtan sonra sahada depar da atabilir, ona lafım yok. Ama o Interli taraftarların olduğu istikamette en az 15 bin Barcelona taraftarı, sahaya daha yakın ve alt kesimlerde oturuyor. Şimdi, eğer o tepedekilere parmak göstereceksen bunu orta sahadan da yapabilirsin. Tribünün dibine kadar gidip Barcelona taraftarını tahrik etmenin ne anlamı var? Ki ben kendimi o reklam panolarının hemen arkasındaki bir Barçalı olarak düşünüyorum da, girip ağzını burnunu kırardım şerefsizin. Ondan sonra takımım 5 maç ceza alırdı allah bilir. Nitekim Valdes böyle bir olasılığın önüne geçebilmek için önüne atlayıp kucaklıyor Jose'yi. Jose'nin ne yüreksiz bir adam olduğunu da burada anlıyoruz. Ağzını açıp "sana n'oluyo lan!" bile diyemiyor. Birileri gelip kendisini kurtarsın diye çaresizce sağa-sola bakınıyor. Kesin para cezası gerekiyor, Uefa bakalım verecek mi...

Öyle ya da böyle, bu maçtan herhalde en çok bu kareler akılda kalacak..

Inter'in dizilişleri

Inter dün geceki Barcelona maçına, 4-2-3-1'e benzeyen şu dizilişle çıktı:


Eto'o rakibin sol bekiyle adam adama markaj oynuyor. Chivu ise hem üçüncü ön libero, hem de Dani Alves ile adam adama oynuyor. Sneijder, Toure'ye baskı yapıyor, Milito da hücuma çıkabilecek herhangi bir stoperi kovalama göreviyle sahaya çıkmış. Zanetti Messi ile adam adama, Maicon da Pedro ile. Stoperler ve ön liberolar ise alan savunması yapıyor..

Motta'nın atılmasından sonra, benim hayatımda seyrettiğim (Köroğlu'nun, Bolu Beyi'ne yakıştırdığı tabirle) en "kancık" oyun düzenine ve dizilişine geçti Inter. Şöyle:

Dünyada bundan daha gurursuz bir takım var mı? "Tek santrfor" bile oynamıyor, düşünün. Çünkü forvet Milito, rakip hücuma kalkarken sol bekle adam adama oynayıp kendi sağ bekine kadar geliyor, olacak şey değil. Zaten Eto'o'nun 70 dakika sol bek (!!!) oynamasına hiçbir şey demiyorum.

Ama durun, bundan daha gurursuz bir takım evet, var! Milito ve Sneijder oyundan çıktıktan sonra Inter'in dizilişi şöyle oldu:

Burada da Eto'o yine rakibin sol bekiyle adam adama oynayıp, taa kendi on sekizine kadar geliyordu. Zanetti rakip sağ beki takip ediyor, Sneijder'in yerine giren Muntari ise ön liberoları üçlüyordu. Dünya futbol tarihinde bundan daha korkak bir maç taktiği hiç verilmemiştir. Bugüne kadar defans yapan çok takım gördük, belki bundan daha beterini de gördük ama orada 500 milyon avroluk bir takımla (atıyorum) 20 milyonluk bir takım oynuyordu. Burada ise 550 ve 450 milyon avroluk iki takımdan biri, diğerinden bu şekilde ölümüne korkuyor. Yani diyorlar ki: "Bize biçilen bu değer haddinden fazla. Şu Barcelona takımının onda biri bile olamayacak kadar değersiziz (ki katılıyorum ben buna). Bu yüzden onlara karşı onursuz bir anti-futboldan başka hiçbir taktiğimiz olamaz. Kendimize bunu yakıştırıyoruz."

Tek dileğim bu onursuz, haysiyeti olmayan takımın kupayı kazanmaması. Bana Bayern'i bile tutturdular ya, allah belalarını versin..

28 Nisan 2010 Çarşamba

Kanlı mı olacak, kansız mı?

Barcelona ile Inter, tüm dünyadaki futbolseverlerin büyük bir merak ve heyecanla beklediği rövanşa nihayet çıkıyor. İlk maçı 3-1 kaybeden Barcelona kendi sahasında yaklaşık 100 bin seyircisi önünde birçoklarına göre favori. Açıkçası ben de Barça'nın inanılmaz presi ve rakip savunma yerleşmeden oynayacağı bol kilit paslı oyunla Mourinho'nun takımını alt edeceğini düşünüyorum. Zaten ilk yarım saatte bir gol bulursa, Arsenal tarifesi bile çekebilirler. Mourinho yine inanılmaz cesur bir kadroyla sahada. Ama görünüş böyle olsa da bu maçta dikkat edin, Eto'o ve Pandev her rakip atağında rakip bekle adam adama oynayarak kendi korner bayraklarına kadar gelecekler. Yani ben böyle olacağını düşünüyorum. Maçın kadroları şöyle:

Barcelona (4-1-2-3): Valdes - Dani Alves, Pique, Milito, Keita - Toure - Xavi, Sergio - Messi, Zlatan, Pedro

Inter (4-2-1-3): Julio Cesar - Maicon, Lucio, Samuel, Zanetti - Cambiasso, Thiago Motta - Sneijder - Eto'o, Milito, Pandev

Bu maçın anahtarı Barça'nın pres sonucu kaptığı toplardır. Eğer bu şekilde pozisyon bulamaz, sürekli yerleşmiş savunmaya karşı top çevirirlerse işleri zor..

Edit: İlk listelerde kadro yukarıdaki gibiydi ama şimdi görüyorum ki Mourinho o cesur dizilişten feragat edip Chivu'yu oynatıyor. Bence bu durum Barça'nın şansını daha da arttırdı.

27 Nisan 2010 Salı

Psikolojik savaş

"Şampiyonlar Ligi finali bizim rüyamız. Barcelona için ise bu bir saplantı. Bence farkımız burada. Bir rüya, saplantıdan daha masumdur. Barcelona için geçen sene Roma'da final oynamak bir rüyaydı. Ancak bu sezon Barnebeu'da oynanacak olan final, onlar için saplantı haline dönüştü."

Jose Mourinho, bugünkü basın toplantısından...

21 Nisan 2010 Çarşamba

Inter kazanmadı, Barça kaybetti

Barcelona takımının 14 saat otobüs yolculuğundan sonra maça çıkmış olması onları ne kadar etkilemiştir bilmiyorum ama şurası bir gerçek ki, dün Milano'da gördüğümüz takımın bizim bildiğimiz Barcelona ile uzaktan yakından bir ilgisi yoktu. Barcelona maç kaybedemez mi? Elbette kaybeder, nitekim son olarak Madrid deplasmanında Atletico'ya da kaybetmişti 2 ay kadar önce. Ama Barcelona'nın bu kadar renksiz, mücadeleden uzak ve kendi teknik direktörünün de maçtan sonra dediği gibi "rakibin daha iyi oynadığı" bir şekille maçı kaybetmesi kolay hazmedilecek bir şey değil. Üstelik öne geçen takım da kendisiyken..

Neden böyle olduğunu bilmiyorum ama nasıl olduğunu biliyorum. Dün geceki maç bir kez daha yüzümüze vurmuştur ki, Messi de olsan, Xavi de, Zlatan da, fark etmez.. Eğer rakibin kadar koşmuyor, mücadele etmiyor ve pres yapmıyorsan yeteneğin bir anlamı kalmıyor. Tabii ki motivasyon da çok önemli. Geçen sezonun başında Guardiola bu takımın başına yeni geldiğinde Barça'nın yanlış oynadığını, takımın en önemli hücum silahının "şok pres" olması gerektiğini belirten bir yazı yazmıştım. O sancılı başlangıçtan sonra sezonun ortalarına doğru takım tam da bu dediğim tarz bir oyuna yönelmiş ve durdurulamaz bir takım hâline gelmişti. Ondan önce ise rakibini bekleyen, topu kazandıktan sonra rakibin üzerine ağır ağır gidip her hücumda 35-40 pas yapan, halı sahadaymış gibi oynayan bir görüntüleri vardı. İşte dün akşam gördüğümüz Barça, o 1.5 sene öncesinin takımına benzer bir tarzda oynayınca, Inter gibi kendisinden ölümüne korkan ve açık ara daha güçsüz bir takıma farklı şekilde kaybetti. Ben Nou Camp'ta böyle olmayacağını ve Barça'nın rakibini presle boğup turu geçecek avantajlı skoru yakalayacağını düşünüyorum. Dün geceki yenilginin de hayırlı olduğu kanaatindeyim. Ama gerekli dersleri almak koşuluyla..

Inter'de ise Mourinho'nun Barcelona önünde kazanması belki imkânsız değildi ama sahaya 3 forvet ve Sneijder ile çıkıp o şekilde "hak ederek" kazanması beni gerçekten de çok şaşırttı. Yine de Barcelona bizim bildiğimiz Barcelona olsa ne yapar eder o maçı alırdı, bu ayrı konu ama Mourinho'nun cesareti, kendinden beklenmeyen cüretkâr kadrosu ve takımına her zamanki gibi aşıladığı motivasyon takdire şayandı.

Mesela sahaya Pandev ve Etoo'yu açık olarak sürmüştü Mourinho. Normalde böyle bir düzende bütün hocalar bu mevkideki isimlere rakip beki kovalama görevi verir ama dikkatinizi çekti mi bilmiyorum, Etoo ve Pandev beklerini kovalamadı. Dünya futbolunda daha önce hiç görmediğim bir şekilde Mourinho, rakip beki karşılama görevini yine kendi beklerine vermişti! İşte burada bence bu adamın dehası ortaya çıkıyor zira Barcelona'nın hücumdaki yerleşimine baktığınız zaman orta sahasının kenarlarında oynayan oyuncuları kenar adamı gibi oynamıyor ki.. Solda zaten Keita var, aslen bir ön libero olduğu için mütemadiyen içeri gelen bir oyuncu. Sağdaki Pedro ise aslen forvet olduğu için alıp adam geçen, sıfıra inen, orta yapan tarzda bir açık değil. Dolayısıyla Barça kanat hücumu yapacaksa bunu ille de bekleriyle yapıyor, adeta beklerini açık gibi kullanıyor. Dolayısıyla Mourinho'nun orta sahanın ortasını kalabalık tutup beklere ön liberolardan destek yollaması, Etoo ve Pandev'e de geri geldikleri zaman sadece alan daraltıp iç koridorunda savunma görevi vermesi gerçekten de maça damgasını vuran bir taktik hamleydi bana göre. Bu sayede 3 forvetini, rakibi en fazla tehdit edeceği bir tarzda kullanma olanağını da bulmuş oldu.

Onun dışında zaten tüm Mourinho takımları gibi hırslı, inanmış ve aşırı motive olmuş bir Inter gördük. Rakip de fazla rahat olup kendi klasiğinin dışında oynayınca; kendisinin yeteneklerini değil de "zaaflarını" su yüzüne çıkaracak bir oyun tarzını benimseyince sonuç kaçınılmaz oldu. Ama yine de dediğim gibi bu iki takımın ideal oyunları arasında muazzam bir uçurum var ve ben Barcelona'nın turu geçeceğini sanıyorum. Her ne kadar çok zor olsa da...

1 Nisan 2010 Perşembe

16 Mart 2010 Salı

Chelsea 0 - Inter 1

Avrupa'nın en üst düzey futbol organizasyonu olan Şampiyonlar Ligi'nde bu gece öyle bir hakem faciası yaşandı ki, anlatmak için sayfalarca yazmak lâzım. Dünya futbolunun bugüne kadar gördüğü en şerefsiz teknik direktör olan Mourinho'nun, 2 sene içinde en az kendisi kadar şerefsiz bir hâle getirdiği futbolcular topluluğunun Chelsea deplasmanında oynadığı anti-futbola görülmemiş şekilde çanak tutan hakem Wolfgang Stark, böylelikle futbol adına utanç verici bir gecenin mimarı oldu. İlk yarı her şey normal gidiyordu ama ikinci yarı vakit geçirmek için kendini yerden yere atan Interli oyunculara saha dışına çıktıktan sadece 10 (!) saniye sonra "gir!" işareti yapan, bütün takdir haklarını konuk takımdan yana kullanan, ev sahibi aleyhine (çoğu abuk-sabuk) 22 faul çalan (Inter'e 12), Etoo'nun golü geldikten sadece 30 saniye sonra kramp bahanesiyle kendini yere atan Motta'ya "ayağın kopsun" demeyip üstüne bir de ona arkadaşları tarafından masaj yapılmasına izin veren, bu arada tam 55 saniye boyunca Cambiasso, Zanetti ve Mourinho'nun saha kenarında açık oturum yapmasına olanak tanıyan akıllara zarar bir hakem müsvettesiydi Stark. Ben 25 yıldır dünya futbolunu izliyorum, hayatımda anti-futbola, çirkinliğe, emek hırsızlığına bu kadar prim tanıyan bir hakem daha görmedim. Uefa eğer bu hakeme bu seviyede bir daha maç verirse yazıklar olsun.

Asıl üzücü olan ise, ilk maçtan sonra da yazdığım gibi insana dair hiçbir erdemden nasibini almamış Mourinho gibi bir adamın, ve hatta ondan daha çürümüş olan Lucio, Motta, Samuel gibi yaratıkların bir kez daha galip gelmesi oldu. Ama defaatle bu sayfalarda belirttiğim gibi futbolun uzun vadede adaletine çok inanan bir kişiyim. Bu iğrenç takımın bu kupada final bile göremeyeceğini umut ve tahmin ediyorum. Hocasından oyuncusuna kadar onlardan daha itici bir topluluğu, tarihin tozlu yapraklarını bile karıştırsak bulmamız mümkün değil çünkü.

15 Mart 2010 Pazartesi

Mourinho vs. Ancelotti #2


"Onları yenebilecek güçteyiz. Kendi oyunumuzu oynarsak galip gelmemiz hiç zor olmaz. Catania karşısında aldıkları mağlubiyet onları baskı altına sokacaktır. Bu baskıyı lehimize kullanmalıyız. Cech ve Hilario sakatlıkları nedeniyle forma giyemeyecekler. Ross Turnbull, bu maçta kaleyi koruyacak. Mourinho'ya karşı bir nefretim yok. Maçtan sonra birlikte bir kadeh şarap içmeye gidebiliriz."

Carlo Ancelotti


"Benim için önemli olan Chelsea'nin rakibimiz olması değil. Kafamdaki tek düşünce çeyrek finale çıkmamız. Inter, uzun yıllardır bu kupayı kaldıramıyor. Tek isteğim bunu başaran teknik adam olmak. Chelsea taraftarlarına, oyuncularına ya da yönetimine hiçbir şey kanıtlamak zorunda değilim."

Jose Mourinho

13 Mart 2010 Cumartesi

Catania 3 - Inter 1




İtalya Liginin 3 senedir tozunu atan Inter, belki de kadrosunun en güçlü olduğu yılda, üstelik Milan da içler acısı bir durumdayken en fazla zorlandığı sezonu yaşıyor. Bu hafta başında 4 puan farkla lider olan takım, dün gece Catania deplasmanında öne geçmesine rağmen 3-1 kaybederek büyük bir avantajı tepmiş oldu. Yarın gece Milan kendi sahasında Chievo'yu yenerse farkı 1 puana indirmiş olacak. Geçenlerde Güntekin Onay'ın da bir yerde söylediği gibi, Milan'ın bu yolda en büyük avantajı Inter ile herhangi bir şekilde bir daha oynamayacak olması. Normal koşullarda yarışta geride olan takım önde olan ile oynayacaksa bu iyi bir şeydir, o maçtan galip gelirse 6 puan birden alacaktır. "O maçı da kazanamıyorsak zaten şampiyon falan olmayalım" der herkes. Ama "bu" Milan'ın "bu" Inter ile 100 maç yapsa en fazla 5 tanesini kazanacak bir durumda olduğunu düşünürsek, bu örnek özelinde tam tersini söyleyebiliriz.

Her neyse, Milan'ın yarın akşamki maçının normalden daha zor geçeceğini düşünmekle birlikte kazanmasını bekliyorum. Bu durumda iki takımın kalan maçlarına bakacak olursak; Inter'in Palermo, Roma, Fiorentina, Lazio ve son hafta Siena deplasmanları kalmış. Bunların en az ikisinde hatta üçünde puan kaybedeceğini düşünmek hayalcilik olmaz. Ayrıca evinde Juventus ile de bir maçı var.

Milan ise Parma, Cagliari, Sampdoria, Palermo ve Genoa deplasmanlarına gidecek. Evinde ise sondan üçüncü hafta Fiorentina, son hafta da Juve ile oynayacak. Fikstür avantajı Milan'dan yana dersek sanırım yanılmış olmayız. Ama hepsinden öte gönlümüz Milan'dan yana elbette. Mourinho gibi züppe, küstah, megaloman ve edepsiz bir adamın, en güçlü kadrolarla böyle caka satmasından bıktım artık.

24 Şubat 2010 Çarşamba

Inter 2 - Chelsea 1

Mourinho'yu ve oynattığı futbolu seven birilerine bu dünyada rastlıyoruz zaman zaman ve benim böylelerine verdiğim ilk (ve dolayısıyla tek) tepki o an hemen diyalogu kesip oradan uzaklaşmak oluyor. Bu adam resmen futbol denen güzeller güzeli oyunun katili çünkü. Taraftar, camia, kulüp, televizyon başındaki yüz milyonlar, hatta kendi oyuncuları bile zerre kadar umrunda değil onun. Tek istediği ve düşündüğü şey kaybetmemek, olursa da kazanmak. Elinde 400 milyon avroluk bir takım var ama kendi sahasında, 85 bin seyircisi önünde kendi yarı sahasından hiç çıkmadan doksan dakika defans yaptırıyor o oyunculara. Bunun yanında tıpkı Terim denen muadili gibi onun oyuncularında da son raddede bir ahlâksızlık gırla gidiyor. O 30 yaşındaki koca koca adamlar onuru, gururu bir kenara bırakmış, sadece ve sadece kazanmaya programlı, bunun için de her yolu (ama her yolu) mübah sayan iğrenç yaratıklar hâline gelmiş. Kendilerini yerden yere atmalar, hakemi kandırmaya çalışmalar, itip-kakmalar, yalandan sakat numarası yapmalar vs. Düşünüyorum da, böyle bir adam ve onun bu kadar itici takımına olan nefretim, belki de Fener ve Liverpool'a olan sevgimden bile fazla. Onların kazanmasından çok bu aşağılık adamın kaybetmesini daha fazla istiyorum. Evet böyle. İkinci maçta da umarım bunu göreceğim.

Öte yanda Ancelotti gibi bir tosun var ki, onun 1-2 haftada bir kesip attığı tırnağı bile Mourinho gibi 100 tane şerefsize değişmem. Juventus, Milan ve şimdi de Chelsea'de sadece kafasındaki oyunu oynatmaya çalışan, oyuncularının hiçbirisinde bu geceki Lucio gibi tavırlara rastlayamayacağınız, kime karşı nerede oynarsa oynasın sisteminden ödün vermeyen on numara bir hoca. Aynı zamanda rakiplere sataşma, manipülasyonlar, gereksiz konuşmalar yok; sadece çalışmak ve işine bakmak var. Bu gece kendi takımı kadar değerli bir Inter ile (deplasmanda) oynamasına karşın kaleye tam 18 şut atan da yine onun takımı. Mourinho zamanında nefret ettiğimiz Chelsea'yi aynı oyuncularla sempatik ve oyun oynamaya çalışan bir takım hâline getiren de yine Ancelotti. Bu adamı gerçekten de çok seviyorum.

Maça gelirsek, 4-3-1-2 ile kendi yarı sahasında alan daraltan ve sadece kontratak arayan bir ev sahibi ile, 4-3-3 şeklinde sürekli pas yapıp topa sahip olmak ve gol atmak isteyen bir deplasman takımı vardı sahada. Ancelotti'nin tek değişik hamlesi çift forvetin arkasında oynattığı kontenjanı boşaltıp Kalou'yu sol açıkta görevlendirmek oldu. Maicon gibi dünyanın en iyi sağ beki diyebileceğimiz dinamik bir hücum silahını durdurmayı amaçlamıştı ve bunda da başarılı oldu denebilir. Ayrıca Kalou önemli deplasman golünü de atarak hocasının yüzünü kara çıkarmadı. Ballack sağ iç, Lampard sol iç, Mikel ön libero oynadı ve üçü de çok koştu. Ama Lampard ceza sahasından çok uzaklarda oynadığı için hücumda hemen hemen hiç katkı vermedi. İkinci yarıda Kalou yerine Sturridge girdiğinde de Chelsea'nin şablonu değişmedi. 8/18 şut atan bu takımın Inter'i İngiltere'de yenip eleyeceğini düşünüyor ve umuyorum.

25 Ocak 2010 Pazartesi

23 Ağustos 2009 Pazar

Burdisso Roma'da

Inter'in 5 sezondur kadrosunda bulundurduğu 28 yaşındaki Arjantinli defans oyuncusu Nicolas Burdisso, 1 yıllığına kiralık olarak Roma'ya transfer oldu. Kadrosunda zaten stoper konusunda tam bir enflasyon yaşayan Mourinho, kadroyu daraltmak amacıyla böyle bir uygulamaya gitti ve son derece de haklı. Samuel ve Lucio zaten bankolar; bunlar olmazsa Cordoba ve Materazzi var. Ayrıca beşinci oyuncu olarak Nelson Rivas da bulunuyor kadroda ve ben onun da gönderileceğini tahmin ediyorum. Zira çok sıkışırsan Chivu da oynayabilir defansın ortasında.

Bu sezon ikli forvetle ve "iç" orta sahalarla oynayacaksa Inter (ki hazırlık maçlarında böyleydi), bu durumda Quaresma ve Mancini de kadroda boş yere duruyor demektir. Ama Mourinho'nun bayrak dizilişi olan 433 uygulanacaksa, o zaman da Suazo gereksiz bir yer işgal ediyor kadroda. Daha 1-2 oyuncu daha göndereceklerini tahmin ediyorum.

28 Temmuz 2009 Salı

16 Temmuz 2009 Perşembe

Lucio Inter'de

Dünyanın en iyi stoperlerinden biri olan Brezilya millî takım kaptanı Lucio, 8 milyon avro gibi mütevazı bir bedelle İtalyan şampiyonu Inter'e gitti. Inter'in zaten Cordoba ve Samuel gibi müthiş defans oyuncuları vardı, bunlardan biri kesik yiyecek gibi görünüyor şimdi. Burdisso ve Nelson Rivas'a da yol görünmüş oldu. Maicon, Lucio, Samuel, Chivu; önlerinde Cambiasso gibi bir defansın arasına düşen adama allah yardım etsin.

7 Aralık 2008 Pazar

Inter domine ediyor

Lazio gibi zor bir deplasmanı inanılmaz bir rahatlıkla 3-0 geçti Inter. Mourinho'nun takım üzerindeki hâkimiyeti her geçen gün artıyor. Bu maçta kaleyi bulan sadece 3 topun üçünün de gol olması onların da bir "Mourinho takımı" olmaya doğru hızla yol aldığını kanıtlıyor. Sezon başında ligin mutlak favorisinin onlar olduğunu belirtmiştim ama bu derece bir dominasyon beklemiyordum doğrusu. Üstelik tahminlerden fazla puan kaybı yaptıkları bile söylenebilir. Yine de Mourinho şampiyon olsa bile bu ülkeyi sevemeyecek gibi görünüyor.

Lazio (4-3-1-2): Carizzo - De Silvestri, Diakite, Rozehnal, Kolarov - Dabo (46' Brocchi), Ledesma, Foggia (77' Meghni) - Mauri - Pandev (31' Rocchi), Zarate

Inter (4-3-1-2): Cesar - Maicon, Cordoba, Samuel, Maxwell - Zanetti, Cambiasso, Muntari (78' Figo) - Stankovic (86' Mancini) - Cruz (28' Crespo), Ibrahimovic

Goller: Samuel 2', Diakite (kk) 45', Ibrahimovic 55'

Şut: 22 - 14
İsabetli şut: 5 -3
Topa hakimiyet: %47 - %53
Kurtarış: 0 - 1
Korner: 7 - 5
İsabetli pas: 313 - 356

22 Kasım 2008 Cumartesi

Inter hak ederek...

İtalya'da haftanın maçında Inter, büyük bölümünde üstün gözüktüğü, topla daha fazla oynayıp daha çok şut attığı maçta, son haftaların formda takımı Juve'yi 1-0 mağlup etmeyi başardı. Her ne kadar gol şans eseri ortaya çıkmış olsa da maç boyunca 9/20 şut atan Inter, 2/7 şut atan rakibine karşı kesinlikle maçı hak etmişti. Mourinho kendi 4-3-3 sistemini (biraz da rakibinden çekinerek) 4-4-2'ye döndürmüş ve orta sahada bir fazla adamla kontrolü elde tutmaya çalışmıştı. Ranieri ise her maça nasıl çıkıyorsa bu maça da klasik dizilişi ile başladı. Daha oyunun başlarında Tiago'nun sakatlanması gidişatı nasıl etkiledi bilemiyoruz. Tiago yetenekli bir oyuncu olsa da devamlılığı neredeyse hiç yok ve onun yerine oyuna giren Marchisio da hiç fena değildi açıkçası. Ama Inter orta sahada Muntari, Cambiasso, Zanetti ve Stankovic ile rakipten çok daha diri ve hareketli gözüktü. Adriano'nun istekli olmasına rağmen inanılmaz formsuzluğu ve Ibra'nın fazla destek görememesine rağmen, Muntari'nin maç boyunca sık sık yaptığı ceza sahası koşularından biri sonucunda golü bulmayı becerdiler. Juve ise son haftalardaki müthiş formundan çok uzaktı. Del Piero, Sissoko, Marchisio dışında da orta saha ve forveti çok silikti. Özellikle de Amauri ve Nedved hayal kırıklığı yarattı. Sonuçta beklendiği gibi heyecanlı ve zevkli bir maçtı. En büyük şampiyonluk adayının galibiyeti ile de bitti.

Inter (4-3-1-2): Cesar - Maicon, Materazzi, Samuel, Maxwell - Zanetti, Cambiasso, Muntari (90' Vieria) - Stankovic (85' Burdisso) - Zlatan, Adriano (83' Cruz)

Juventus (4-4-2): Manninger - Grygera, Legrottalie, Chiellini, Molinaro - Marchionni (70' Camoranesi), Sissoko, Tiago, Nedved - Amauri (77' Iaquinta), Del Piero

5 Eylül 2008 Cuma

Ricardo Quaresma

Quaresma Sporting'den Barcelona'ya geldiğinde daha 20 yaşında bir çocuktu. Topla oynamayı hem çok seven, hem de çok iyi beceren keskin bir yıldız adayıydı. Ama o dönemki teknik direktör adam olmayacağına hükmetmiş olacak ki, 6 M Euro gibi cüzî bir bedelle Porto'ya satıldı. Porto'nun, kendi oyun yapısına da uygun olan formatında yeniden kendisini gösterdi, arada Chelsea'ye falan goller attı ve tekrar Avrupa'nın transfer gündemine oturdu. Başından beri onu ısrarla isteyen Mourinho'nun direktifi ile de şimdi Inter'e transfer oldu.

Mourinho'nun 4-3-3 şeklindeki oyun kurgusunun hem sağ, hem de sol açık mevkiinde aynı seviyede görev yapabilen bu oyuncunun, Mancini ile birlikte şahane bir kanat ikilisi oluşturacağını düşünüyoruz. İlerde Zlatan ve ortada Zanetti, Stankovic, Cambiasso, Vieira, Muntari gibi isimlerle uyum dönemi aşıldığında "aşılmaz" bir takım olacak bizce Inter. Bu sezon o çok imrendikleri Avrupa başarısına ulaşmak adına en hazır oldukları sezon gibi görünüyor...