22 Ekim 2009 Perşembe

Denizli bildiğimiz gibi

Mustafa Denizli, iş konuşmaya geldi mi mangalda kül bırakmayan nadide futbol adamlarımızdan biri. Ona baktığınızda, dünyada futbolu en iyi onun bildiğini, onun dışındaki hiç kimsenin hiçbir şey bilmediğini düşünürsünüz. Yaptığı her şeyi en doğruymuş gibi lanse eder; yanlış yaptığı söylendikçe o yanlışında daha ısrarcı davranır. Herkese yanıldığını göstermeye çalışır ve bunun için de sonuna kadar inat eder. Ama o kadar çok yanlış yapar ki, önünde sonunda iş gelir, onu o çok doğru gördüğü/bildiği kararlarından dönmeye zorlar. Hiçbir zaman "siz haklıymışsınız, ben hata yapmışım" da demez, demeyecektir. Halbuki resmen tükürdüğünü yalamaktadır, kulağının üstüne yatıp bu hiç olmamış gibi davranır.

Şimdi birileri çıkıp bana "bir insanın farklı sistemler denemesi, farklı maçlarda değişik stratejiler uygulaması çok mu yanlış?" diyecektir, eminim. Cevabım da şu: Denizli'ninki öyle bir şey değil, açık bir şekilde tükürdüğünü yalamak. Ve sadece o da değil, bunu pişkin bir şekilde yapmak. Bir teknik adamın inandığı bir sistem olur; ekstrem ve anlık/günlük koşullar dışında o inandığı sistemde ısrar eder. Ama Denizli uzun süre kendi bildiğinde ısrar ediyor. Sonra o bildiğine tamamen zıt bir şey yapıyor. Sonra bir başka şey yapıyor. Sonra ona zıt bir başka şey... İstikrar denen şeyin bu kadar uzağında bir futbol mantığı bu ülkedeki hiçbir teknik adamda yok (bir de Terim'de var).

İşte bugün: Sezon başından beri aklı başında herkesin söylediği şey, benim de defalarca yazdığım şey bu takımın asla 4-3-3 oynayamayacağı; 4-4-2'nin varyasyonlarını oynaması gerektiği idi. Sezonun kader maçında kaybederse çok şeyi kaybedecek olan Denizli, kendisini eleştirenlere karşı net bir şekilde yelkenleri indirdi ve korkusu yüzünden kendi inandıklarını çiğneyip takımını 4-4-2 düzeni ile çıkardı sahaya. "Madem doğru olan buydu, 1 senedir neden yapmadın?" diye sorarlar adama. Ama o bu soruya da verecek pişkin bir cevap daha bulur, eminim.

Sağda Ekrem, solda Tello, ortada iki Alman ile çok sağlam bir orta sahası vardı bu gece Beşiktaş'ın. Ama Denizli bu, her şeyi doğru yapması adeta imkânsız. Hücum hattının en formsuz adamları Nihat ve Bobo değil de, Tabata ve önünde Nobre ile 4-4-1-1 oynasaydı, bence bu maçı kazanırdı Beşiktaş. Ama Denizli haftalardır adeta yokları oynayan Nihat ve Bobo ile takımını 2 kişi eksik oynattı. Rakip 10 kişi kaldığında bile beraberliği kaybetmekten korktuğu için takımını ileri itemedi. Yaptığı değişiklikler de zaten sahadaki elemanlarına o mesajı vermedi: Fink'in yerine Uğur (neden?), Tello'nun yerine Tabata, Bobo'nun yerine Nobre... Maç başında 1 puan teklif edilse, Rıdvan'ın hep kullandığı tabirle "uçağa bile binmeyecek" olan Beşiktaş, rakibin eksilmesinden sonra kazanma şansını bulduğu maçı berabere bitirerek yine de çok kritik 1 puanı almayı başardı. Şimdi içeride (bu maçtan daha zor geçecek olan) rövanşı kazanması gerekiyor. Sonra CSKA'yı da yenerse 7 puanla bu gruptan çıkar. Çıkamasa bile 3. olmaya bakmalı, o iki maçı kesinlikle kaybetmemeli. Denizli saçmalamayı bırakırsa, neden olmasın?

Hiç yorum yok: