4 Şubat 2010 Perşembe

Fenerbahçe 3 - Bursa 0

Fenerbahçe, ligin ikinci yarısına benim beklentilerimin çok ötesinde müthiş bir başlangıç yaptı. Antalya deplasmanında 4-3 kaybedilen kupa maçında bile taraftarlara, ilk yarıda kazanılan pek çok maçta verdiğinden daha fazla keyif veren takım Denizli, Sivas ve bu akşamki Bursa maçlarında hepimizin özlediği o iştahlı, karakterli ve hareketli oyununu devam ettirdi. Blogda 1.5 yıldır onlarca yazıda belirttiğim gibi takıma gönül verenlerin istediği şey de zaten bu. Fenerbahçe 30 yıldır bu ülkede her daim (bireysel anlamda) en kaliteli oyunculara sahip oldu. Ama özellikle Parreira'dan beri 15 senedir bu kaliteli oyuncularda bir maç seçme, bir vurdumduymazlık, züppelik ve şımarıklık hâkim. Ne zaman ki bir maçı fazlaca isteyip ruhlarını ortaya koyuyor, o zaman karşısında Inter bile olsa 7-0 kazanabilecek bir oyun oynayabiliyor söz konusu oyuncular. Ama ne tuhaftır ve acıdır ki, sebebini hiç kimsenin bilmediği bir şekilde "x" bir maçta bu kez "bitse de gitsek" havasına bürünüveriyor ve seyirciyi çıldırtıyorlar. Genelde maçların %90'ı da bu ikinci kategoride seyrediyor diyebiliriz.

Bu akşam ise, son 2-3 haftanın devamı olarak sezonun en iyi futbolunu oynayan müthiş bir takım görüntüsündeydi Fenerbahçe. Semih'in Euro 2008'den beri (nasıl olduysa) ilk kez birinci sınıf bir pivot santrfor gibi oynamaya başlaması çok önemli bir faktör. Onun dışında bu sezon ülkenin en iyi oyuncusu hâline gelen Emre, inanılmaz yetenek Özer ve eski formuna yavaş yavaş dönen Gökhan Gönül de gidişattaki etkin unsurlar diyebilirim. Sivas maçıyla birlikte "Dani Alves günleri"ni hatırlatmaya başlayan Uğur'un ön çapraz bağlarının kopması ve sezonu kapatması ise inanılmaz bir şanssızlık.

Güiza gibi çok kaliteli ama hem kendine bakmadığı hem de sakat olduğu için, kalitesinin ancak beşte birini sahaya yansıtabilen bir oyuncunun yokluğu da takım için yadsınamaz bir şans oldu bu dönemde. Ama hepsinden öncelikli ve önemli olarak, inanılmaz potansiyeli olan (1986 doğumlu) Kazım'ın gözünün yaşına bakmadan kulüpten atılması, takımdaki pek çok ismin aklını başına devşirmesini sağladı. Artık pabucun pahalı olduğunu anlamış, hangi formayı giydiğini idrak etmiş ve aklını başına devşirmiş bir ekip görüyoruz sahada. En azından şimdilik böyle...

Umarız bu gidişat bir saman alevi değildir. Umarız dünyada kıçları en kolay kalkan futbolcu topluluğu olan Fenerli oyuncular birden havaya girmez. Ve umarız yönetimin disiplin anlamında takıma koyduğu bu ağırlık, onların üzerinden hiç kalkmaz. Baskıcı yönetim tarzına hepimiz karşı olalım ama "nush (ve dahi tekdir) ile uslanmayanın" hakkının, bu şekilde zaptı rapt altına alınmak olduğunu da görelim.

Dediğim gibi, işler çok iyi gidiyor. Uğur Boral'ın sakatlanmasıyla Vederson ya da Topuz yeniden 11'e girecektir. G.Saray hakkında sezon başından beri her dediğimin çıktığı gibi bundan sonrası da beklediğim ve yazdığım şekilde olursa, Fenerbahçe açık ara şampiyonluğa ulaşacaktır. G.Saray'ın zaten "oynayarak" şampiyon olacak hâli yok, ama birinci şart Fener'de bu ciddiyetin kaybedilmemesi.

Fenerbahçe (4-4-1-1): Volkan (***) - Gökhan Gönül (***), Lugano (***), Bilica (**), Andre Santos (****) - Özer (***), Cristian (***), Emre (***) (65' Selçuk (**), Uğur (**) (36' Vederson (**) - Alex (***) - Semih (***) (72' Gökhan Ünal (**)

Goller (3-0): Andre Santos 22', Lugano 25', Semih 40'

2 yorum:

feetdeep dedi ki...

fenerbahçe macını yorumlarken dahi galatasaray'ı eleştirmenin derdindesin.tıpkı rıdvan gibi art niyetlisin.uğur boral'a geçmiş olsun sana da helal olsun.

Gündüz Feneri dedi ki...

gerçekleri görmek veya onların dile getirilmesi seni rahatsız ediyorsa kardeş, git g.saraylı çoluk-çocuğun "geliyoruz!" diyerek zeka yoksunluklarını ortaya koyduğu abuk-sabuk blogları oku. ya da o zibidilerin taptığı sirke isimli peygamberleri var ya, hani "rijkaard asla 2 forvet oynamaz" diyen bilgi yoksunu insan, onu da okuyabilirsin. burada ne düşünüyorsa onu yazan ama onlardan farklı olarak futbolu da bilen birinin yazılarını görebilirsin sadece.

ayrıca bana art niyetli diyorsan bu tabirin anlamını hiç bilmiyorsun demektir. bu blogda "art" olan hiçbir şey yok, her şey apaçık söyleniyor zaten.