28 Ağustos 2009 Cuma

Yüz karası

Fenerbahçe'nin şu anki kadrosun(un yapısın)dan nasıl tiksindiğimi geçen sene boyunca defalarca yazdım. Söz konusu oyuncuların tembelliğini, kişiliksiz oyunlarını, lakaytlığını vs. teknik direktörlere bağlıyorduk ve Daum'un gelişiyle bir şeylerin değişeceğini ummuştuk. Bunun işaretlerini de aldık ilk haftalarda ve maçlarda ama işte, skorun neredeyse garantilendiği ilk maçta yeniden hortladı o "Fener futbolcusu şahsiyetsizliği" denen kâbus. Aziz Yıldırım gibi faşist ve despot bir adamın olduğu yerde en olmaması gereken şey belki de bu ama nasıl oluyor, ben de anlamıyorum. Fenerbahçe bu sene şu âna kadar oynadığı en rezil, en laubali ve ciddiyetsiz futbolunu oynadı bu gece. Ve Türkiye'nin şiddetle puana ihtiyacı olduğu böyle bir ortamda Sion gibi bir rakibini yenmeyi beceremedi. Brezilyalıların çeteleştiği, kimsenin hiçbir şeyi sallamadığı, berabere giden ama turun/skorun garantilendiği maçlarda (binlerce seyirci galibiyet istese de) futbolcuların "bitse de gitsek" şeklinde oynadığı vs. günlerin milim uzağında bu takım. O günler gelirse ne bu züppeler kalır, ne hoca, ne de başkan.

5 yorum:

sampi dedi ki...

Haklisin, isini ciddiye almalari gerekir vs. katiliyorum, ama herkes her maca Alman disipliniyle asilamiyor. Misal deplasmanda parcaladiginiz takimla icerde oynarken en buyuk hedefiniz fazla kosup adele yirtmamak olabiliyor.

Daum gerekli konstrasyonu saglayacak tecrubede, gecen seneki uyusuk ve daginik ortamin tekrarlanmayacagini zannediyorum.

Adsız dedi ki...

insallah, iğrenç bi maçtı. azaptı resmen.

keyhude dedi ki...

Deplasmandaki 2 - 0'lık bir maçın rövanşının ızdırap bir maç olacağını öngörmek kolay olsa gerek. "Futbolcular lakayıt" ezberi biraz kabak tadı vermeye başladı bana.

Sporcu psikolojisi diye bir sey var, mac ayirmamak diye bir sey hayal sporda. Bunu minimalize etmeye calisirsin falan filan, fakat bu bir gercek. Bazı şeyleri doğal karşılaman gerek. Dünyada herhangi bir takımın maç ayırmadığını kimse iddia edemez. Hepimiz dunyanin en iyi takimlarinin bile ne mac sectiklerini biliriz, kolay rakiplere karsi turu garantiledikten sonraki oyunlarindan hic bir zaman yuksek mucadeleli kora kor oyun beklenmez zaten. Bunu tutup da rakibi kucumsemek seklinde degerlendirmek, senin ustun beklentilerin sonucu vardigin bir kani olsa gerek.

Bir de taraftar fetisi olmamak gerek. Futbol, biz taraftarlar kendimizi tatmin edelim diye oynanmiyor, en azindan cikisinda bu yok. Futbol keyif isidir. Futbolu sevmek de, takiminin bazen ciddiyetsiz olabilecegini kabul etmek, boyle oldugunda uzulmekle kalmak, akabinde gidip oyunculara "dusuk zekali, ruhsuz, kişiliksiz, kendini bilmez, çeteleşmiş, züppe" dememektir.

Blogundaki guzel yazilari okuduktan sonra, bu tip nefret iceren - aziz yildirimin fasistliginden bile kendi arzun olan disiplinli oyun adina beklenti cikarman falan - yazilarini okudukca futbola olan duskunlugunun bir sevgi degil, daha cok siddet iceren bir saplanti oldugu kanaati olustu (son bir aydir takip ediyorum da, ozellikle diyarbakır ve sion maclarindan sonraki ofke ve nefretini gormek bloga olan saygimi cok azaltti).

Kerem

Gündüz Feneri dedi ki...

@keyhude

öncelikle eleştirilerin için saol. ama görüşlerine katılmıyorum. taraftarın kaale alınmasını istemek, taraftar fetişisti olmak demek değildir. futbol ne olursa olsun, taraftar olmadan bir hiçtir. sen fenerli misin bilmiyorum, ama ben 25 yıldır bu takımın taraftarıyım ve özellikle alex geldiğinden beri senelerdir gördüğüm lakayt oyunlar yüzünden bu takımdan iyice soğudum. tam her şey değişti derken, diyar ve sion maçlarında oynanan futbol yeniden o yüzlerini gösterdi bana. yazılarımda abartılı ifadeler kullanıyorum evet, ama hepsinin doğru olduğuna inanıyorum. brezilyalılar türkiye'de (diğer takımlardakiler de dahil) tam bir çete bana göre ve ben bunu "kendi aralarında dayanışma var" diye ifade edemem, kusura bakma.

alex denen şerefsiz, fenerbahçe'yi beşiktaş'a gitmekle tehdit ettiği gün tüm kredisini bitirmiştir gözümde ve işin içine nefret girer o an bana göre. alex 1000 gol 1000 asist de yapsa, revivo fener'i şampiyon da yapsa, "gs'da asla oynamam" diyen rapaic'in yarısı bile etmezler gözümde. benim için önemli olan şey kazanıp kaybetmeden önce, bir "değer" sahibi olmak, şerefsizce ezeli rakibine gitmekle tehdit etmemektir. ayrıca ben bu takımdan hiçbir şey almadan hem para hem zaman veriyorum yıllardan beri ve bunun karşılığında tek beklentim, ama tek beklentim "forması için oynayan" oyuncular görmek. eğer bunu bile yapamıyorlarsa hiçbirisi tutulmasın bu takımda.

maç ayırmak dünyanın her yerinde oluyorsa, roma dün nasıl oluyor da kösice'ye 7 gol atıyor? dün fener stadına gelen insanlar ne hissetti, roma'dakiler ne hissetti eve dönerken düşünüyor musun hiç? taraftar, senin düşündüğünün aksine bu sporun "her şeyidir" ve onu hiçe sayan bir profesyonellik, bence yerin dibine batsın.

blogun saygınlığına gelince, saygın olmak gibi bir amacı zaten yok. bilgi-birikim ve fikir-düşüncelerin paylaşıldığı mütevazı bir yer. bunun dışında ise hiçbir şey. düşüncelerimi yazayım, insanlar okusun, o düşüncelere karşı kendininkileri yazsınlar, belki de kim bilir, birbirimizden bir şeyler öğrenelim diye yazıyorum. ama esas olan benim düşüncelerim burada çünkü ben onları yazıyorum. hiçkimse okumasa bu sayfaları, ben yine yazmaya devam ederim. olay bu.

keyhude dedi ki...

Ben senin futbol analizlerinden guzel perspektifleri kazaniyorum. O acidan blogunu takip etmek de gunluk aliskanliklarim arasina girdi. Fenerbahce'liyim ben de dogma buyume.

Benim deger yargilarim biraz farkli sadece. Futbol analizlerindeki derinlikten sonra, bu derece ofkeli ifadeler de, beni bi takipci olarak hayal kirikligina ugratti. Keske dedim kendi kendime, boyle futbol sezgisi olan birinin futbola yaklasiminda bu derece bir ofke olmasa.

Bana bu "forma aşkı" hikayesi biraz tehlikeli geliyo. Forma aşkı doğuştan gelir, irrasyoneldir, sebepsizdir. Guzeldir de. Her futbolcu, kendini yetistiren kulube gonul bagi hisseder ayrica. Eger oyle ozel bir iliski olmussa o surecte. Kimileri daha hayirseverdir, kimisi degildir. Ama futbolcu ile taraftarin gonul baginin arasina cizgi ceken onemli bir fark var. Bu onun meslegi, senin ise hobin. Istedigin kadar parani ve vaktini harca, bu asla futbolu senin hayatinda, futbolcunun hayatindaki yer ile ayni yere koyamaz. O profesyonel bir iliski kurmak zorunda, gonul bagini belli yerlerde profesyonellik ile muzakere etmek durumunda.

Sen çalıştığın iş yerine aşkla bağlı mısın? Eger oyleysen ya aile sirketidir, ya hayatinin isini yapiyosundur, kendi kurdugun istir falan. Eh, bu tip durumlar futbolcularda da olabiliyo, senin herhalde ütopyan totti gibi bir futbolcun olmasi. Ama bu istisnadir, ve oyle olmasi da normaldir bence.

Profesyonellik onemli olan dedim. O da nedir, meslek etigidir. Futbolcunun sahada, ve antremanda, futbolcu kisiligi ile yaptiklaridir. Antrenman ve mac sahasinin disina ciktigimizda ise, sadece futbolcularin cinliklerini konusmamak lazım. Senin yonetimin, ciddi sakatlik yasayan her oyuncunu, oyuncunun ona verdigi onca hizmete ragmen aninda yuz ustu birakiosa, o zaman ben ne anladim forma askindan (eminim sen de yonetimden ve bu hayirbilmezliginden nefret ediyosundur, oyle dusunmedigini de dusunmedim. ama bunun, oyuncularin saha disindaki davranislarinda bir faktor oldugunu dusunmen ve saha disindaki spekulatif olaylari bu dengede dusunmek gerek bence). Bu durumda ben Lugano'ya niye kızayım para arttirmak istiyor diye. Kısacası, böyle kim got, kim degil, kimin forma aski en yuksek hesaplarina buraadan girersek isin icinden cikamayiz.

Edu'ya yapilanlar senin de canini sikmistir. Ben de hersey kazanmak olmamali diye dusunuyorum. Biraz vefa da camiadan olmali. Herseyi oyuncudan beklememeliyiz.

kerem