Lider Sivasspor'un hem futbol olarak hem de mental anlamda müthiş bir düşüş içinde olduğundan artık hiç kimsenin kuşkusu yok. İlk yarının son haftasındaki Hacettepe maçından beri zaten bunu yazıyor ve söylüyoruz ama enteresan olan şey, ne teknik direktör ne de yönetimin buna aylardan beri bir tedbir alamaması. Görülüyor ki, başta kaptan olmak üzere futbolcularda ama daha da önemlisi Bülent Uygun'da inanılmaz bir yıpranma var. Bu stresin tüm nedeni de bence özgüven eksikliği. Fener maçı ile ilgili olarak da söylemiştim, tüm Sivas takımına "bu sene de bizden hiçbir halt olmayacak" gibi bir haleti ruhiye sinmiş sanki. Bülent hoca da böylesi bir depresyonun üstesinden gelecek tecrübeye sahip olmadığı gibi, kendi ruh sağlığını muhafaza etme konusunda bile ne kadar kifayetsiz olduğunu Ankara maçında gösterdi. Böyle bir teknik direktörün bu lige yakışmadığını söylemeye gerek bile yok. Olacakları varsa bile bu imajla şampiyon falan olmasınlar. Yıllarca maganda teknik direktörler yüzünden futboldan soğuma raddesine gelen futbolseverlerin kötü bir kopyaya tahammülü kalmadı zira.
Beşiktaş kör-topal da olsa en azından skor istikrarı ve en az puan yitiren takım olması hasebiyle kendini bir anda ikincilikte buldu. Bu hafta da kendi sahasında Samet Aybaba'nın takımı ile oynayacaklar. Ondan sonra Sivas deplasmanı var. Beşiktaş'ın fiktürüne bakıp iki hafta önce "kendilerini 2-3 hafta içinde lider bulabilirler" demiştim ve bu sadece ve sadece fikstür yüzündendi. Şimdi o kolay dönemin sonu geldi, bu hafta ve gelecek hafta en azından 2-3 puan kaybedecekler. Oynadıkları futbol rezil bir futbol, hocaları geri kafalı ve tutarsız, taraftar ise patlamaya hazır bomba. Ligi ilk 2'de bile bitireceklerine inanmıyorum; bu futbol, bu yönetim ve bu hoca ile asla da bitirmemeleri lâzım.
Trabzon ise tipik Ersun sendromundan muzdarip. Sezon başından beri dümdüz bir takımla ama pür disiplin, çalışkanlık, motivasyon ve hırs ile gelebilecekleri maksimum yere geldiler. Artık miatları doldu ve kaçınılmaz düşüş başladı. Kadro kalitelerine ve kimyasına baktığınız zaman bu takımın ilk 3'ü hiç hak etmediğini rahatlıkla söyleyebiliriz, liderken bile bunu söyleyip durduk buradan. Yaratıcı oyuncu olarak sadece (mental anlamda en problemli adam olan) Yattara'nın bulunduğu bir takımdan bundan fazlasını da beklememek gerekiyor. Şimdi önlerinde G.Saray maçı gibi bulunmaz bir fırsat var. Nasıl Antalya'ya puan kaybedeceklerinden emin konuştuysam G.Saray'a yenilmeyecekleri konusunda da eminim. Trabzon'un büyük maçlar için uygun sayılabilecek bir kadrosu ve oyun anlayışı var. Hepsinden öte büyük maçlarda en gerekli unsur olan "hırs ve coşku; daha fazla isteme" özelliği var. Beşiktaş karşısında sezonun en rezil futbolunu oynamışlardı. Bu sefer öyle olmaz.
Fenerbahçe ise Guiza'nın takımdan çıkmasıyla resmen kendini buldu. Fener hakkında yazdığım bütün yazılara şöyle bir bakın, bu takımda Semih ve Alex forveti; arkasında Selçuk (o yoksa Deniz) ve Emre ikilisi; sağda Deivid ve solda Uğur (yoksa Vederson) seçimleri ile "mevcut kadrodan maksimum verimin alınabileceğini" yazıp durdum. Tabii maksimum verim böyle rezil bir ligde şampiyonluğa da yetebilir, ama rakipler rakip olsa üçüncü bile yapamayabilir seni, orası gidişata bağlı. Ayrıca yönetim denen rezillik abidesinin bu kaynaklarla kurulabilecek en kötü kadroyu kurduğu da bir gerçek. Ama bu malzemeden maksimum verimin de alınması ancak Guiza'nın olmaması ile mümkün. İnşallah Aragones bir daha saçmalamaz. Kayseri deplasmanında takımın isteği, kimyası, özgüveni tek kelime ile mükemmeldi.
G.Saray kendi sahasında hakemin yardımıyla 3 puanı aldı. 90. dakikadaki açık penaltıyı görmesine rağmen çalamayan İlker Meral isimli sümsüğün gelecek haftalarda maç alıp alamayacağını çok merak ediyorum. Takımda Bülent Korkmaz'ın kaybetmekten korktuğunu açıkça gösteren bir "atıp yatma" eğilimi var. Atamazsa ve ilk önce yerse ne olur, Bordeaux'ya karşı güzel şeyler olmuştu. Ama her zaman olur mu, çekirge her zaman sıçrar mı, orası şüpheli.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder