Süper (!) Ligimizde ilk devrenin son haftasına geldik. Şöyle bir baktığımızda, ilk 6 haftanın sonunda herkes (hepimiz) 2 takımlı bir şampiyonluk yarışı izleyeceğimizi düşünüyordu ama sağ olsunlar, Fener ve G.Saray tıpkı geçen yıl olduğu gibi diğer takımları bu yarışa ortak etme konusunda oldukça ısrarcı davrandı. 1993 yılında evinde Trabzon, (İzmir'de) Bursa ve yine evinde G.Saray'a (hem de 4-1) yenilerek üst üste 3 mağlubiyet alan Fenerbahçe, 16 yıl sonra bir kez daha bu rekorunu egale etmiş oldu. G.Saray ise, Hollandalı teknik direktörünün kafasındaki oyunu oturtmaya çalışırken yaşanması gayet normal olan (bizim de sezon başından beri geleceğini bağırdığımız) o sıkıntılı dönemi yaşıyor. Bu arada Beşiktaş, yanardöner ve rüzgâr nereden eserse oraya doğru bükülen teknik direktörü ile nerelerden gelip bu yarışa ortak oldu. Camianın da teknik direktörden bir farkı yok; birkaç maç kazanılınca yine her şeyi unuttu onlar da... Takımlara tek tek bakarsak şunları söyleyebiliriz:
Fenerbahçe'de, Alex geldiğinden beri takımın üzerine çöken o iğrenç hava, 5.5 senedir bir türlü kaybolmuyor. Bana göre Alex gitmeden de bu havadan, bu vurdumduymazlıktan kurtulmak mümkün değil. Gerçi denebilir ki, zamanında kazma ama inanılmaz savaşçı olan Nobre ve Tuncay ile Türk futbol tarihinin gördüğü en iyi orta saha ikilisi Appiah ve Aurelio varken de Alex takımdaydı ve o takım köpek gibi koşuyordu. Ama ben de diyorum ki, o oyuncular artık yok. Eğer yine öyle bir takım kurulacaksa Alex kalabilir; ama onun dışında takımdaki sünepelik bence ondan yayılıyor herkese.
Devre arasında Carlos gidiyor. Deivid ve Güiza ise mutlaka gönderilmeli. Hatta para ediyorken Andre Santos da gönderilmeli. Ayrıca inanılmaz derecede disiplinsiz olan Bilica ve Kâzım da... Hiç işe yaramayan Bekir ve Ali Bilgin de... Mızmızlanmasından bıktığım, oynamadığında sorun çıkaran, oynadığında ise hiçbir halta yaramayan Semih de... Bu oyuncular bedava gönderilmeyeceği için belli bir bütçe buradan gelecektir. Takıma yabancı ve Avrupalı bir stoper; yine Avrupalı bir sol bek; sağ açığa Hamit, sol açığa Tuncay ve forvete de dağıtıcı bir 9 numara alınmalı. Devre arasında 5 transfer yapılır mı? Eğer sezonu yine 4. bitirme olasılığı bu kadar yüksekse, takımdaki hava bu kadar bozuksa, disiplin diye bir şey kalmamışsa vs. yapılır. Hatta 5 değil, 10 transfer yapılmalı zira takımın yedek kulübesi de bu kadar adam gittikten sonra zayıflayacak. Türkiye'de alınabilecek sürüyle genç ve yetenekli oyuncu var ama alınırken önce yeteneğine ya da fiziğine değil karakterine bakılmalı. Mesela Mehmet Batdal da imzayı attıktan 1 hafta sonra soluğu gece kulüplerinde alacaksa hiç transfer edilmesin daha iyi. Özetle Fener için mevcut oyuncularla devam edildiği sürece taraftarın içi her daim buruk olacak.
G.Saray'da Rijkaard'ın ne yaptığını artık anlamaya çalışmıyor, sadece seyrediyorum. Neeskens gibi bir adam bile "Fener maçından önce de 4-3-3 oynuyorduk, şimdi de öyle oynuyoruz" diyorsa zaten adamların şirazesi kaymış demektir. Dörtlü defansın önünde Topal-Sarp, onların önünde Keita-Arda-Kewell, ileride Baros'un olduğu bir düzene eğer 4-3-3 diyorsa, Neeskens'in bunadığını düşünürüm ben. Onun bu söylediğine koşulsuz inananlara da acırım sadece. Resmen 4-2-3-1 olan bu sistemle Barış-Topal-Sarp'ın bir arada olduğu bir takım aynı olur mu? Neyse, artık at gözlüğü olan zavallılara laf anlatmaktan bıktım.
Rijkaard'ın bu sistem karmaşasını geçersek, takıma oturtmaya çalıştığı bir oyun modelini de ben göremiyorum. Mesela geçen yıl bütün Fenerliler olarak nefret ettiğimiz Argones'in takımı bile mevcut G.Saray'dan çok daha fazla pas yapan, ne yapmaya çalıştığı daha belli olan bir takımdı. Rijkaard mutlaka bir şeyler istiyor ve bir şablon oturtmaya çalışıyordur ama 16. haftada bunun hâlâ emaresini bile görememek, günü yaşayan bir takım görmek hüzün verici. İkinci yarıda neler olacağını hep birlikte yaşayacağız. Ama şunu söylememiz lâzım: G.Saraylılar sezon başında "şampiyon bile olmasak olur, yeter ki geleceğin futbolunun temelleri atılsın" diyordu ama şu anda o futbolun f'si bile ortada yok, ve fakat şampiyon olma ihtimalleri (hücumcularının kalitesi bu kadar fazlayken) gayet yüksek. Hakikaten traji-komik bir durum bu.
Beşiktaş hakkındaki görüşlerimi sürekli yazıyorum zaten. Türkiye'nin en kötü teknik direktörlerinden biri tarafından yönetiliyor bu takım. Bir futbol ekolünün, sürekliliği olan bir oyun anlayışının milyonlarca ışık yılı uzağında, günü yaşayan, bir gün dediğini ertesi gün kendisi inkâr eden ama pişkin bir şekilde kulağının üzerine yatan snob bir hoca bu. Ama Fener ve G.Saray'ın aptallık kelimesiyle dahi açıklanamayacak hataları yüzünden geçen yıl rüyasında bile göremeyeceği iki kupayı aldı. Bu yıl da 12 puan geriden gelerek ve rezil ötesi bir futbol oynayarak yeniden potaya girdi. Herkes (camia) bir anda havalandı ama teknik direktörün kalitesizliği ile takımın hücum organizasyonları konusundaki kabızlığı yüzünden iki maçtır yine kazanamıyorlar. Fener ve G.Saray "iyi " olsun demiyorum, "normal" performans göstersin, Beşiktaş'ın ikinciliği bile imkânsız bu ligde.
Şenol Güneş'in Trabzon'u ise gayet umut veren bir başlangıç yaptı. Güneş, futboldan anlamayan zavallıların "futbolcu değil" dediği Alanzinho isimli müthiş oyuncusunu nasıl kullanacağını çok iyi biliyor; birinci artısı bu. Gökhan gibi tek forvet oynayamayacak rezil bir forvetin yerine (sezon başında da yazdığım gibi) yeteneksiz olsa da çalışkan olan Umut'u kullanması ikinci artısı. Türkiye'nin Gattuso'su diyebileceğim Serkan Balcı'yı orta sahanın sağında kullanması ise en büyük ve üçüncü artısı. Bunun yanında öne geçtiğinde soldaki Gabric'i sağa, sağdaki Serkan'ı ortaya, Alanzinho'yu da sola alıp 4-5-1'e dönerek baskılı dönemleri atlatması da, dersine ne kadar iyi çalıştığını gösteriyor. İki haftadır öne geçer geçmez bu hamleyi yaparak oyunu tutmaya çalıştı ve başarılı oldu Şenol hoca. Serkan'ın dinamizmi ve pres gücüyle rakibi bozmayı düşünüyor bu anlarda ve bu hamlenin tuttuğunu görüyoruz. Yalnız bu haftaki Denizli maçında Gabric'in yerine Ceyhun'u alarak ikinci yarının hemen başında 4-5-1'e dönmesi normal ama, daha sonra Umut ve Alanzinho sahadayken Gökhan'ı oyuna almasını yadırgadım. Yine de Güneş Seul'de bir takım değişimler yaşamış, bunu açık bir şekilde görebiliyoruz. Türkiye'nin en iyi hocası olabilecek bir karakter, olgunluk, centilmenlik ve işbilirlik görüyorum kendisinde. Sadece 2 hafta için söylüyorum bunu, maçları kazanması da önemli değil. İlk zorlu sınav olan (ve geçmişten yaralı olduğu) Fener karşısında bakalım neler olacak..
Kayseri'de Tolunay Kafkas gibi pek beğenmediğim bir hocanın damgasını vurduğu bir yükseliş var. Damgasını vurduğu diyorum çünkü takımın savunma organizasyonu, oyun disiplini ve fizik gücü iyi. Yalnız en baştan beri Tolunay'ın en büyük eksiği hücum organizasyonlarındaki fukaralık. Bu konuda bir ilerleme de görmüyorum. Makukula ve Cangele'nin (ayrıca Mehmet Eren'in) kişisel becerileriyle gidiyor şimdilik takım. Bu konu öyle "şak" diye çözülemeyeceğine göre onlardan ikinci yarıda bir düşüş bekliyorum. Hatta bu hafta Antalya maçını da zor geçerler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder