1 Ekim 2009 Perşembe

Bir Denizli klasiği

En koyu Denizli savunucularının bile canına tak etmeye başladı. Mustafa Denizli'yi Fenerbahçe döneminde bağrına basarak takip etmiş ve 1.5 yılın sonunda ne kadar kötü bir teknik direktör olduğunu net bir şekilde görmüş biri olarak, geçen sezondan beri köyün delisi gibi Türk futbol tarihinin bu en başarılı iki teknik direktöründen birine giydirip duruyorum. Bunun karşılığında iki kupalı sunî zaferle havaya girip hocayı savunmaya kalkan bir sürü de adam çıktı buralardan ama şimdi hiçbirinin sesi-soluğu çıkmıyor. Çünkü sadece işler kötü gitmiyor, Denizli'nin ne kadar vasat bir taktisyen olduğu da çoktan ortaya çıkmış durumda.

Bir insanın "sorun" dediğimiz bir şeyi çözebilmesi için ilk şart nedir? Bence kişinin o sorunu "görebilmesi ve analiz edebilmesi"dir. Denizli'ye çok kötü bir hoca derken birinci hareket noktam bu işte: Denizli problemleri "görmeyi" beceremeyen bir insan. Hasbel kader birileri ona göstermeye kalktığında da, bu sefer inanılmaz derecedeki yüksek egosunun esiri olup başkasının sözüyle hareket etmemek adına, yaptığı yanlışta ısrar etmeye devam ediyor. Böyle olunca da başarısızlıkla muhatap olması kaçınılmaz.

İkinci husus ise, ortaya çıkan sorunun çözümü. Denizli burada da skandal bir teknik direktör çünkü yukarıda bahsettiğim egosunun yanı sıra, futbol konusundaki bilgisi de çözüm yaratma konusunda yetersiz kalıyor her seferinde. Dolayısıyla şans faktörünün etkisiyle kısa vadeli başarılar söz konusu olsa bile uzun vadede istikrarlı bir başarı yakalayebilmesi mümkün değil. Geçen sene Türk spor basınında veya internet sitelerinde bunu yazan "tek bir tane" allahın kulu var mıydı? Yoktu, bir tek ben vardım, ilk günden beri yazıyorum ve o yazılar blog arşivinde mevcut. Şimdi ise herkes yavaş yavaş vurmaya başladı kendisine. Neyse, bunu bana "futboldan anlamıyorsun" diyen 3-5 tane geri zekâlıya ithaf edip dünkü maça geçiyorum.

Aylardan beri pek çok kişi Beşiktaş'ın 4-4-2 ya da 4-3-1-2 oynaması gerektiğini söylüyor zaten. Mustafa Denizli'nin ne kadar yetersiz bir futbol bilgisi olduğu, daha elindeki kadronun yapısını bile analiz edememesinden son derece belli. 6.5 milyon avroluk İsmail alınmış, ayrıca Üzülmez var, tuttu Ekrem'i sol bek oynattı birkaç maçta. Bedava giden Kaş'ı dünyanın parasını vererek getirtti ve bir büyük takımın beki olamayacak kadar kazma olan bu oyuncuyu her türlü maçta sağ bek oynatıyor. Fink gibi kapasitesi sınırlı olsa da ön libero oynamayı hiç değilse bilen bir adam alınmış, Ekrem'i kaç maçtır ön libero oynatıyor. Nihat gibi rakip beki asla kovalamayacak bir adamı sağ açık, Holosko gibi rakip savunmayı dağıtan bir oyuncuyu sol açık oynatıyor. Tello'nun ise nerede oynadığı belli değil. İddia ediyorum, Beşiktaş kadrosuna hiç takviye yapmayalım; mevcut oyuncularla bile herhengi bir taktisyen teknik direktör (örneğin Lucescu) dünkü maçı kaybetmezdi.

Beşiktaş'ın zorluk derecesi yüksek maçlarda Kaş sağ bek, Üzülmez veya İsmail sol bek; Ferrari ve Sivok stoper; Ernst ve Fink ort saha; Tello sol, Ekrem veya Serdar sağ açık; Bobo ve Holosko veya Nobre ve Nihat forvet şeklinde bir dizilişle oynaması lâzım. Zorluk derecesi düşük maçlarda Tabata ve Yusuf'u kullanacaksa (ki kullanması lâzım) o zaman da (Ekrem'in sağ bek olduğu bir) geri dörtlünün önünde sağdan sola Ernst, Fink ve Tello; önlerinde de Tabata ya da Yusuf'u oynatması lâzım. İyi bir teknik direktör ve bu dizilişlerle kendisini o kadar kolay toparlar ki takım, ikinci yarıda şampiyonluk yarışına bile ortak olabilir. Ama Denizli'nin bu her türlü akıldan yoksun 4-3-3 saplantısı ve oyuncularını hiç tanımadığını bas bas bağıran abuk sabuk görevlendirmeleri devam ettiği sürece, hep yazdığım gibi kovulması çok yakındır. Allah taraftarlara sabır versin demekten başka çare yok.

2 yorum:

emrefb dedi ki...

Böyle "ben demiştim" şeklinde yazman hoş görünmüyor belki ama o dangozlara da başka türlü anlatılmaz, hep sen haklı çıkıyosun abi.. Takibe devam ediyoruz, saygılar.

Arkhe dedi ki...

Ben de demiştim. :)