Geçenlerde Türkiye Futbol Federasyonunun olağan genel kurulu vardı biliyorsunuz. Orada Lig TV muhabiri Ömer Güvenç, eski futbolculardan Alpay Özalan ile bir röportaj yapmış, onu seyrettim. Ama önce Alpay ile ilgili birkaç bilgi vereyim.
Alpay Özalan 1973 doğumlu ve futbola Altay alt yapısında başladı. Kendisi İzmir, Balçovalı olup benim mahalle arkadaşım olur, dolayısıyla iyi tanırım. Hâlâ durup durmadığını bilmediğim bir basketbol sahası vardı Balçova'da, bütün mahalle orada toplanır futbol maçları yapardık. Ben Alpay'dan 4 yaş küçük olmama rağmen "topun sahibi olanlar" Alpay'ı "kazma" olduğu için almadıkları maçlara beni alırlardı mesela. Alpay da pota direğine dayanıp bizi seyrederdi. Bazen de aramıza katılıp oynamasına izin verirdi âbiler. Mesela Vural ve Ufuk diye iki arkadaş vardı o gruptan; Alpay Aston Villa'ya transfer olduğunda yıllar sonra yolda rastlamıştık Vural'a. Alpay'a aynı pozisyonda üst üste üç bacak arası atan adam, Alpay Birmingham'a gittiği sıralarda otobüs muavinliği yapıyordu. Hayatın adaleti ve dünya düzeni üzerine saatlerce konuşturabilir insanı bu anekdot.
Neyse, 1 sene Soma Sotesspor'da kiralık oynayan Alpay, 1992'de Altay'a döndü ve 19 yaşında Ümit Kayıhan tarafından sezon boyunca ilk 11 oynatıldı. Hakan Şükür, Tanju Çolak gibi forvetlere yaptığı adam-adama savunma göz kamaştırıcı olduğu için 1993 yazında 20 yaşındayken Beşiktaş'a transfer oldu. Mahallede bir zamanlar G.Saray bayraklarıyla dolaşan adam, transferinden bir süre sonra (TSYD kupasındaki Fener maçının hemen arefesinde) geldiği semtinde "maç n'olur Alpay?" diye sorduğumuzda "Biz Fener'e ne zaman yenildik ki?" diye cevap verip hepimizi dumura uğratmıştı.
Sonraları kariyeri yükseldi, yükseldi ve Beşiktaş ile parada anlaşamayıp daha 26 yaşında Siirt Jetpa'ya transfer oldu. Yıllık 1.5 milyon dolar karşılığında da Fener'e kiralandı. Daha ilk maçında G.Saray ile oynanan TSYD randevusunda maçı nasıl terörize ettiğini, bütün fitilini onun ateşlediği (maç içi ve maç sonrası) olaylar sonucunda TSYD kupasının o günden sonra bir daha düzenlenmediğini hepimiz biliyoruz. Sonra yurt dışında başarılı sayılabilecek bir başlangıçın ardından hırslı, inatçı oyun karakteri nedeniyle oldukça sivrildiği ve sevilmeye başladığı Premier League'den, Kadıköy'deki millî maçta Beckham'a yaptığı hareketler yüzünden adeta aforoz edildi. Ve o noktadan sonra da kariyeri tamamen düşüşe geçti. Yurt dışında Köln ve Güney Kore maceralarının ardından futbola nokta koydu. Bu arada Terim'in kariyeri boyunca hep yaptığı gibi kendi kıçını kurtarmak için son çare olarak ona sarıldığı günlerde, İsviçre maçındaki abuk-sabuk ruh hâli ve davranışları yüzünden millî takımdan da kovuldu ve kendine yakışır bir finalle kariyerini bitirdi.
Ömer Güvenç ile olan röportajına dönelim. Güvenç soruyor: "Alpay, bunca yıldır yurt dışındasın, sayısız hocayla çalıştın, kendine örnek aldığın biri var mı?" Alpi'nin cevabı ise elbette hiç kimseyi şaşırtmıyor: "Kesinlikle Fatih Terim. Ben ülke değil, kıtaları gezdim Ömer abi. Onun gibi bir insana rastlamadım, dünyada eşi benzeri yok." Güvenç devam ediyor: "Peki İsviçre maçında sizi onun kışkırttığı söyleniyor, buna ne dersin?" Cevap: "Olur mu abi ya? Öyle bir şey olabilir mi?"
Ne kadar tatmin edici bir cevap değil mi? Alpay akıllı biri, futbolcu eskisi birçok arkadaşından Terim'in elini-eteğini öpenlere, millî takımın altyapısındaki antrenörlüklerin nasıl peşkeş çekildiğini görmüş. Bu ülkede antrenörlük yapmak isteyen biri olarak en kısa ve kolay yolun Terim'e yaltaklanmak olduğunu anlamış ve o da bunu yapıyor. Ondan sonra biz bu düzen içinde Türk futbolu neden istediğimiz yere gelmiyor diye düşünüp duruyoruz.
2 yorum:
Hayatın başında karaktersiz başlayan işler hep karaktersiz olarak devam ediyor yani
yazdıklarını okuyunca nedense hiç şaşırmadım. bence hiçkimse de şaşırmamıştır.
Yorum Gönder