Hafta başından beri Trabzon'un A.Gücü'ne takılacağını, Fener'in de Antalya'yı yeneceğini öngördüğümü belirtiyorum yakın çevreme. Bu, bir temenniden öte her iki takımın havasına ve ruh hâline bakarak çıkarsadığım bir sonuç. Nitekim gerçekleşti dün bunlar, gerçekleşmeyebilirdi de. Futbol, böyle öngörüleri tamamen boşa çıkaracak kadar sürpriz unsuru barındırıyor içinde. Yine de gelecek hafta puan farkının 4'e düşmesini bekliyorum. Bekleyip göreceğiz.
Fenerbahçe, Yeni Malatya maçından sonra o kadar itilip kakıldı, futbolcular Samsun maçındaki protestoyla o kadar silkelendi ki, Antalya maçı bir anda sezonun en önemli müsabakası hâline geldi onlar için. Geçen hafta boyunca hangi oyuncu basının karşısına çıksa, bu maçta ölümüne mücadele edip mutlaka kazanacaklarını söylüyordu. Volkan, Emre, Özer, Alex vs. Bunlar güzel, sonuca baktığımızda 3 puan da alınmış durumda ama sahadaki oyuna ve futbolun kalitesine bakıyoruz, tatmin edici değil. O hırs, istek, azim, hafta içindeki "farkındalık" vs. nerede? Yine deplasmanda bireysel beceri sonucu bulduğu golle öne geçen, yine ikinci yarıda güçlü olmayan rakibine %66 topla oynama fırsatı veren, savunma yapmaktan başka hiçbir şey düşünmeyen bir acizler topluluğu gördük sahada. Belki Antalya maçı kazanılır böyle ama şampiyonluğun kazanılması mümkün değildir. Şampiyonluk için her şeyden önce özgüven gerekli çünkü. "Zafer, 'zafer benimdir!' diyebilenindir" demiş Atatürk, ne güzel söylemiş. Fenerli futbolcularda ise bu ruh hâlinin kırıntısını bile görmek mümkün değil. Hepsinde "Zafer acaba benim olacak mı? Olsa ne güzel olur, çünkü olmazsa hepimiz ayvayı yedik" diye özetleyebileceğimiz bir ruh durumu var.
Aykut Kocaman sürekli pas yapan, topu rakibe vermeyen, üçüncü bölgede baskı yapan bir takım istiyor. Kendisi de, futbolcular da defalarca söyledi bunu sezon başından beri. Ama belki de 15 senedir (Parreira'dan beri) ilk kez, topa sahip olma konusunda rakibinden gerilere düşen bir Fenerbahçe görülüyor, bu da enteresan. Daum gibi bir Alman'ın takımı bile topa Aykut Hoca'nın takımından daha fazla sahip olabiliyordu. Bir ilkeyi kabullenmek, uygulanmasını istemek vs. farklı bir şey, onu uygulatmak farklı.. Bu yıl hemen her deplasmanda öne geçip ondan sonra rakibi ne kadar zayıf olursa olsun topu onlara bırakan, geride kapanan ve sinen bir Fenerbahçe var. Dün de öyle oldu. Uzun vadede ziyadesiyle endişe verici bir tablo bu, bunları kendisi de görüp gereken tedbirleri en kısa sürede alacaktır, umarım.
Gelecek hafta oynanacak maç tam bir final. Trabzon takımı da dikiz aynasında Fener'i gördükçe daha fazla hata yapacak, bu belli oldu. Şenol Güneş uzun yıllardır efendi bir futbol adamı imajı çizmesine rağmen, işler sıkıştığında nasıl zıvanadan çıkabileceğini dünkü demeciyle gösterdi. 10-15 yaş büyük olduğu Aykut'un yarısı kadar bile olgunluğa ve centilmenliğe sahip değil gördüğümüz kadarıyla. Çirkefleşme potansiyeli de çok yüksek. 96 sendromunun etkilerini hâlâ bünyesinde taşıdığı gibi, bu yılki şampiyonluk mücadelesini de (hastalıklı bir zihinle) o hüsranın bir rövanşı gibi görüyor belli ki. Puan farkının 10 olduğu, akşam Fener kazandığı takdirde 7'ye ineceği bir durumda bile böyle sapıtıyorsa, işleri çok zor. "Lider"i bu psikolojide olan bir takımdan, dünkü A.Gücü oyunundan daha fazlasını beklememek gerekir bence.
2 yorum:
fenerbahçe'nin lig içerisinde kaldığı her hafta taraftar ve aykut kocaman için dezavantaj. ben fenerbahçe'nin şampiyon olmasını çok mümkün görmüyorum. ligde kaldığı her hafta da taraftara ümit verecek ve sonrasında hayal kırıklığına yol açacaktır. erken bir kopma değil belki ama hayal kırıklığı aykut kocaman'ı görevinden eder. bu açıdan haftaya trabzon'un kazanması hem aykut hem taraftar açısından hayırlı olacaktır. fenerbahçe'nin bu sezonki hedefi ikinci olup şampiyonlar ligi'ne kalmak olmalıdır.
şenol güneş analizi süper olmuş.
Yorum Gönder