Süleyman Kerimov satın alana kadar futbol dünyasında hiç kimsenin adını bile bilmediği FC Anzhi Makhachkala, son 3-4 yıldır yaptığı flaş transferlere rağmen sportif anlamda hiçbir başarı elde edemeyince küçülme kararı aldı. Aslında bugünlerin geleceği baştan belliydi çünkü Anzhi'nin hiçbir zaman sağlıklı bir "transfer aklı" olmadı. Parayı hiçbir surette mantıklı harcamadılar. Chelsea, Manchester City, PSG gibi modellerden gerekli dersi alsalardı, Anzhi'yi en azından son birkaç yılda EL'de yarı finalde, finalde vs. görebilirdik ama olmadı. Nedir? Mesela PSG Zlatan'ı, Pastore'yi, Lavezzi'yi alıyor belki ama bunların sahada maksimum verimi sağlayabilmeleri için Matuidi, Motta gibi oyunculara muhtaç olduğunu da biliyor. "Takım mühendisliği" denen şey de tam olarak bu zaten ve bu konudaki başarı garantisi (ihtimali) çok az teknik direktörde en üst seviyededir. Saymaya kalktığımızda, bir çırpıda 10 tane bile sayılamadığını görebiliyoruz: Mourinho, Lucescu, Benitez, Ancelotti.. Başka? (Not: Bu isimleri "Chelsea'nin de başında olsa, Samsunspor'un da başında olsa, eldeki imkânlarla yapılabileceklerin en iyisini yapma ihtimali" üzerinden seçtim. Bence başka isim de yok.)
Mourinho bu isimlerin en başında geliyor mesela ve ona ayrı bir paragraf açmak gerekiyor. Abramovich'in kendisine tanıdığı açık çeki hoyrat bir şekilde harcarken parayı kimlere harcadığına bakınca, onun farkını net bir şekilde görebiliyoruz. İlk sezona göz atalım: Cech 13, Ferreira 20, Alex 11.5, Tiago 12, Jarosik 12, Carvalho 30, Kezman 7.5, Robben 18, Drogba 38.. Toplam 160 milyon € harcanmış ve bunların 100 milyonu, asıl işi "defans yapmak" olan adamlara verilmiş.
İkinci sezon transferleri: Rajkovic 5, Essien 38, del Horno 12, Lass 4.5, Wright-Phillips 31.5.. Burada da 91 milyonun 60 milyonu defansa.. Uzatmaya gerek yok, Bosingwa, Ivanovic, Ashley Cole, Makelele, Mikel gibi oyuncularla bu fetişizm hep devam etti. Sonraki yıllarda Real Madrid'de Alonso/Khedira ikilisine 60 milyon veren de yine Mourinho idi.
Sözü kısası, 4-2-3-1 oynayan bir takım düşünün, orta saha ve forveti şu şekilde:
Jucilei hariç Türkiye'de herkesin tanıdığı, şöhretli, fazlasıyla yetenekli oyuncular. Şimdi bir de geri dörtlüye bakalım:
Böyle bir şey var mı? O orta sahanın ve forvetin defansı bu olur mu? Mesela Mourinho 2 yıl önce Anzhi'nin başında olsaydı, kuracağı defans hattını ben size yazayım:
Veya buna benzer oyuncular, sonuçta diğer 6 mevkiye hiç dokunmadan önce defansa ve kaleciye 100m harcardı. Aldığı oyuncular da sadece pahalı, büyük, yetenekli vs. değil, aynı zamanda "iş ahlâkı en yüksek seviyedeki" oyuncular oluyor, dikkat ediniz. Önce bir "takım kimyası" oluşturmaya çalışıyor. Scolari öyle mi? Onunla sadece vakit kaybedersiniz, nitekim öyle de oldu. Sonra akıl almaz maaşlarla Hiddink denendi, arada Roberto Carlos arabeskliği falan derken, Kerimov'un hevesi kaçtı gitti. Şimdi futbol tarihinin en büyük kerizliğini yaparak yıllık (vergisiz!) 20m € maaş verdiği Eto'o gibi oyuncuların külfetinden kurtulmaya çalışıyor. Eto'o, Kerimov sayesinde belki de Kamerun'un gayrı safi millî hasılası kadar para kazandı Anzhi'de, helali hoş olsun.
Küçülmeye yeniden dönersek, dün açıklandığı üzere Rus ligindeki rakibi Dinamo Moskova'ya 3 oyuncusunu birden sattı Anzhi. Daha 2 ay önce Zenit'ten 15m bedelle transfer ettiği müthiş ön libero Denisov, geleceğin büyük yıldızı forvet Kokorin ve 30 yaşında olmasına rağmen veteran gibi oynamaya başlayan Zhirkov.. Denisov 15, Zhirkov 11 milyona gitmiş, Kokorin'in bonservis bedeli ise şu saat itibarı ile açıklanmadı.
Eto'o ile 35 milyona Shakhtar'dan alınan Willian'ın gönderilmesine de kesin gözüyle bakılıyor. Zaten Eto'o da orada sıkılmış belli ki, Napoli ve Chelsea'ye adeta yalvarıyor "beni alın" diye..
Bu arada bir parantez de Dinamo Moskova'ya açalım. 2009 yılında VTB Bank'ın %74 hissesini satın almasından sonra transferde atağa geçen kulüp, en ciddi yatırımını bu sene yapmış görünüyor. Tek seferde Anzhi'ye 40 milyonun üzerinde bir parayı verebilmek için, insanın gözünü ciddi anlamda karartmış olması lâzım çünkü. Açıkça ortada ki, Dinamo Moskova CL'de oynamak istiyor. Bunun için izledikleri yol da, Anzhi'ye göre çok daha aklıcı ve sağlıklı bence.
Takımın as kadrosu şu şekilde, ki normal şartlarda Rus Ligi'nde ilk üçün dışında kalmak başarısızlık sayılmalı:
Dinamo'nun hocası, Türk futbolseverlerin yakından tanıdığı Dan Petrescu. Petrescu, 90'lı yıllarda dünya futbolunun en kaliteli 5 sağ bekinden biriydi. "Hücumcu bek" dediğimiz tarife bire bir uyan, sadece ileri çıkıp gol attıran değil, geriden oyun da kurabilen olağanüstü zeki ve teknik bir oyuncuydu. Sovyetler'in çökmesinden sonra çil yavrusu gibi Avrupa'ya dağılan o çok yetenekli Rumen kuşağının en yeteneklilerinden biriydi. Ayrıca 90'ların ilk yarısında neredeyse her yaz Türk basınında adı Fenerbahçe ile birlikte anıldı. Ama hiçbir zaman kendisini çubuklu içinde seyredemedik. Foggia, Genoa derken Sheffield Wednesday ile Ada futboluna adım attı. Orada sergilediği müthiş performans onu Chelsea'ye taşıdı, 96-2000 arası Chelsea'de oynadı. G.Saray, Uefa'yı aldığı sene Chelsea'ye deplasmanda 1-0, rövanşta 5-0 yenilmişti hatırlanacağı gibi. Deplasmandaki maçta Taffarel'in kırmızı kart gördüğü pozisyonda ona çalım atarak ceza sahası dışında elle oynamasına sebep olan isim, sağ kanattan yaptığı bindirmeyle kaleciyle karşı karşıya kalan 33 yaşındaki Petresu idi. Şimdi Urziceni ve Kuban deneyimlerinden sonra Dinamo Moskova'nın başında, hocalık kariyerinin en üst seviyesinde, takımını CL'ye taşımaya çalışıyor.
Yazının ana fikrine gelirsek; Chelsea, City ve PSG gibi örnekler futbolun "parayı bas, başarıyı satın al" formülüne teslim olmaya başladığı gibi bir izlenim yaratmış olsa da, para harcamak futbolda hâlâ başarının garantisi değil. Bunu kanıtlayan proje sayısı kesinlikle daha fazla, çünkü asıl önemli olan paranın "nasıl harcandığı"dır. Zor olan, futbolculardan oluşan bir topluluk değil, bir "takım" inşa edebilmek. Bu da parayla değil, akılla oluyor.