8 Ağustos 2009 Cumartesi

Sivas 1 - Trabzon 2

Trabzonspor maça kontrollü ve iyi pas yapan bir organizasyonla başladı. Sivas ise kendi evinde her zaman olduğu gibi oyunu forse etmeye çalışarak erken bir gol bulma amacındaydı. Ama sanki ne yaptığını daha çok bilen taraf konuk ekipti. Nitekim rakip defansın bir anlık gafletinden yararlanan "atak orta saha" Selçuk takımını öne geçirdi. Trabzon skor avantajının verdiği özgüvenle daha iyi pas yapmaya başlasa da Serkan'ın iki bireysel hatası az kalsın pahalıya mal oluyordu.

Sivas takımında ise belirgin bir organizasyon sıkıntısı dikkat çekti. Bunda, orta sahanın önemli oyuncusu Sezer'in yokluğu rol oynamış olsa da, Cihan bir nebze olsun bu boşluğu doldurmaya çalıştı. Ama hücumda sırtı dönük pivot olarak gayet beğendiğim Ersen bile, Mehmet'in bu takımdaki rolünün hakkını veremiyor. Sezer ve Mehmet olduğunda Sivas'ın daha derli-toplu oynayacağını düşünüyorum. Musa Aydın yaklaşık 8 aydır olduğu gibi yine silik, etkisiz ve ruhsuzdu. İlk yarı biterken topa sahip olma oranları 44-56 Trabzon lehineydi.

İkinci yarıya Bülent Uygun, maç başında yapması gereken hamleyle başladı ve Onur'un yerine Erman'ı oyuna alarak Cihan'ı (soldan) ortaya çekti. Böylece gerçek orta saha, gerçek kanat ve gerçek forvet oyuncularının olduğu kimyası düzgün bir 11 ortaya çıktı. Şans eseri erken bulunan golle de eşitlik (beklenenden önce) yakalandı. Bu golden sonra seyircisi ile birlikte momentumu yakalayan ve havaya giren Sivas takımı topa daha çok sahip olmaya başlayarak galibiyet için saldırmaya devam etti. Sivas'ın önde yaptığı baskı nedeniyle Trabzon ilk yarıdaki gibi topa sahip olamadı ve Sivas takımı bir nebze olsun oyunun kontrolünü alır gibi oldu. Ama bunu pozisyon anlamında üretkenliğe dönüştüremediler. Hatta (kaleci atışının ardından) Umut ile net bir pozisyon bulan ve oyuna giren Ceyhun ile bir topu direkten dönen de Trabzon oldu. Neden sonra fiziği, özgüveni, sağlamlığı ve şutları ile çok etkileyici bir futbolcu olan (ve mutlaka ilk 11'de oynaması gereken) Ceyhun'un füzesi ile konuk takım öne geçmeyi başardı. Tıpkı ilk gol gibi bunun da akabinde Trabzon'un uzun süre yiten özgüveni tekrar yerine geldi ve yeniden pas yapmaya başladılar. Sivas ise beklenmedik bir şekilde topun arkasına geçerek savunma yaptı son dakikalarda. Ve maç bu şekilde bitti.

Trabzon bu sene akıllı teknik direktörü ve fena olmayan kadrosu ile ilk 3'ü zorlayacak gibi görünüyor. İkinci yarının ilk bölümü hariç maçın tamamında kontrol onlardaydı. Sivas ise kendine güveni kaybolmuş hocası ve kimyası bozulmuş oyuncuları ile oldukça zorlanacak muhtemelen. Yine de kendi sahasında alacağı galibiyetlerle ilk 7'nin altına düşmezler.

Sivas (4-3-1-2): Petkovic 6 - Uğur 5, Sedat 5, Murat S. 6, Hayrettin 6 - Musa 4 (69' Agbetu 6), İbrahim 6, Cihan 6 - Onur 4 (46' Erman 6) - Ersen 6, Kamanan 7

Trabzon (4-2-3-1): Sylva 6 - Serkan 5, Song 6, Egemen 8, Cale 8 - Tjikuzu 7, Colman 7 - Engin 7 (89' Barış), Selçuk 7 (60' Ceyhun 8), Alanzinho 7 - Umut 7

Goller (1-2): Kamanan 48' - Selçuk 9', Ceyhun 78'

Sezon başı yorumu (2009): Sivas

Sivas takımı 2 sezondur toplanan puanları bir araya getirdiğimizde ligin şampiyonu oluyor, o derece başarılı. Yıllardır sürekli üzerine koyarak istikrarlı bir şekilde devam ediyorlar ama bu sezon başında ortaya koydukları manzara (son Anderlecht maçına kadar) herkesin bu takımdan ümidi kesmesine vesile olmuştu ki, imdada 3-1'lik Anderlecht galibiyeti yetişti.

Sivas'a baktığımız zaman, takımın bir önceki yıl Mohammed Ali'nin forvet arkası olduğu bir 4312, geçen yıl ise Tum'un forvet arkası olduğu bir 4411 sistemini uyguladığını görüyoruz. Ama oyun anlayışı değişmemiş: Topa sahip olmaya çalışan, alan daraltan, topun arkasına geçen, kendi sahasında ise daha baskılı oynayan bir anlayış bu. Bu sene başında takımın dinamosu Mehmet Yıldız'ın yanı sıra orta sahanın (Dağaşan ile birlikte) en önemli ismi Sezer'in sakatlanması, pek çok oyuncunun da takımdan gönderilmesi bütün taşları yerinden oynattı. Özellikle geçen yılki başarının mimarlarından Bilica'nın kaybedilip, onun yerine Bülent Uygun'un hep sözünü ettiği 0 "100 kişilik kısa listeden" iyi bir oyuncunun alınamayaşı, boşluğun Yasin Çakmak ile doldurulmaya çalışılması, bilhassa savunma organizasyonunu alt-üst etti.

Kalede Petkoviç zaten vasat bir kaleci, Akın da öyle. Dolayısıyla daha iyisini alamıyorsan bunlarla idare etmek normal. Savunmanın sağında Apo, solunda Hayrettin, ortasında Sedat iyi oyuncular. Ama bunları olduğundan daha iyi gösteren Bilica gibi bir savunma organizatörüydü. Onu yerini aynı tarz bir oyuncu ile dolduramamaları büyük bir handikap. Bu anlamda biz Fenerlilerin çok iyi tanıdığı Yasin ve tecrübesiz Mbemba yerine Murat Sözgelmez'in oynaması çok daha yerinde olacak. En azından ayağı en düzgün oyuncu o defans hattında. Hatta işin defans yönünde de diğer ikisinden iyi bence.

Ön liberoda Dağaşan ve Sezer çok iyi oyuncular. Özellikle Sezer'in ne kadar önemli bir isim olduğunu, yokluğunda görmüş olduk. Yerlerine konabilecek Onur ve Cihan da iyi alternatifler denebilir. Sağda Musa alternatifsiz oluşundan mıdır, geçen sezonun ortasından beri takımın en vurdumdumaz ve en kötü oyuncusu. Solda ise savunması zayıf Erman Kılıç dışında hücumu zayıf Murat Erdoğan kullanılabilir.

Forvette Mehmet-Kamanan ve Ersen-Agbetu ikilileri fena değil. Ama genel olarak baktığımızda Sivas'ın kadrosunun geçen seneden bile daha dar olduğunu görmek gerçekten de şaşırtıcı. Gönderilen oyuncular kadroda derinlik yaratan, alternatif teşkil eden oyunculardı ve onları bu sezon çok arayacaklar. 442 şablonuna göre dizdiğimiz bu takımda sağ bekin yedeği Uğur, stoper yedekleri Mbemba ve Yasin, sol bekin yedeği Faruk. Orta sahanın sağı için bir isim yok, ortasında söylediğim gibi Onur ve Cihan var ama bunların ikisi de ön libero değil. Burada Sylla'yı kaybetmeleri bence kötü oldu. Dağaşan'a bir şey olursa onu da çok ararlar. Sol dış içinse Murat Erdoğan ve Azerbaycanlı Gurbanov diye bir genç var. Onu da daha görmedik.

Sonuçta kadronun darlığı dışında Anderlecht, PSV ve Heerenveen maçlarında oynanan saçma futbol da kaygı verdi seyredenlere. Sivas kendi klasiği olan alan daraltıp topa sahip olma amacındaki bir savunma futbolunu bırakarak güçlü rakipleriyle kora kor oynamaya çalıştı bu maçlarda ve hepsinde fark yedi. Deplasmanda ve zor maçlarda mutlaka kendi bildikleri ve iyi becerdikleri oyunu oynamaları lâzım. Yine de bu sene düşüş seneleri olacak gibi görünüyor.

Sezon başı yorumu (2009): Trabzon

Trabzonspor, geçen sene Ersun Yanal'ı göndermekle tarihinin en büyük hatalarından birini yaptı. Yanal belki henüz bir şeyleri oturtmuş değildi ve takımı çok kısır bir futbol oynuyordu ama en azından iştahlı, çok koşan ve disiplinli bir ekip vardı sahada. O gittikten sonra bıraktığı takım sezonu gayet iyi bir yerde tamamladı ve sürpriz galibiyetler aldı yardımcı hocayla ama yönetim onu da gönderip 1986 Dünya Kupası'nda yarı final oynayan unutulmaz Belçika takımının oyuncularından Hugo Broos'u getirdi. Broos kariyerinde parlak sezonlar da olmasına karşın son yılları pek verimli geçmemiş bir isim. Ama Trabzon'da da, ta Pfaff zamanından beri bir Belçika hayranlığı var, bunu biliyoruz. Birkaç tane Belçikalı hoca da çalıştı bu kulüpte (ne alâkaysa?) ve şimdi sıra Broos'ta.

Kadro geçen yıla nispetle büyük ölçüde muhafaza edildi, hatta birtakım takviyeler söz konusu. Eldeki oyuncu topluluğuna baktığımızda fena görünmüyor ama önemli olan, teknik direktörün en fazla verim alacağı oyun şablonunu takıma monte etmesi. Bunu hazırlık döneminde yapıp yapamadığını da bu geceki Sivas maçından başlayarak göreceğiz.

Trabzon'un hiçbir maçını seyretmedik ama muhabirlerden duyduğumuz kadarıyla takım 442 oynuyor. Aslında bundan daha uygun olanı geçen yıl Yanal'ın oturtmaya çalıştığı 433 ya da benim kanaatimce 4411 ama Broos da sonuçta kendi bildiğini okuyacaktır. Kalede Sylva ve Tolga Zengin var, dolayısıyla bir sorun olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Savunmanın sağında Serkan ve Tayfun, solda (bence) müthiş transfer Ferhat ve Cale; göbekte ise Song, Giray ve Egemen'i görüyoruz. Broos'un ilk akıllı hamlesi, yönetimin inanılmaz bir ahmaklık, nankörlük ve kıymet bilmezlikle (maç başına para aldığı için) geçen yıl son haftalarda kadroya aldırmayıp göndermeye çalıştığı Song'u tekrar takıma dâhil etmek oldu. Song-Egemen ikilisi belki kazma ama çok sert, çabuk ve (artık) uyumlu bir ikili. Bozmamak lâzım. Sonuç olarak savunmada herhangi bir sorun yok diyebiliriz.

Ön liberoda Ceyhun Gülselam geçen yılın son haftalarında kalitesini gösterdiği birkaç iyi maç oynadı ve bence (millî takıma da seçilen) bu oyuncunun üzerinde durmak gerekir. Uzun boylu, yer tutmasını bilen, ikili mücadelelerde yılmayan sağlam bir oyuncu. Ayağı da fena değil. Tjikuzu da orası için bir alternatif. Merkez orta sahada ise 2 teknik ve akıllı oyuncu, Selçuk ve Colman var. Herhangi birini ya da 433'te ikisini birden oynatmak mümkün. Ama bence birini oynatıp önlerinde Alanzinho ya da Zafer Yelen ile 4411 şablonu uygulanmalı. Hoca daha iyisini bilir elbette.

Sağ kanatta dünyanın en iyi ve en yaratıcı kanat oyuncularından Yattara, solda ise Gabric var. Her iki kanat için de Barış ve Engin yedek olabilir. Forvette ise Gökhan ve Umut ikilisini görüyoruz. Bence Umut tek forvet (arkasında Alanzinho ya da Zafer) olarak oynatılıp Gökhan yedek olmalı. Çünkü Gökhan hem pres yapmayan hem de tek forvet oynamasını beceremeyen bir oyuncu. Ayrıca bencil, hiç tutmuyorum kendisini.

Netice itibarıyla Trabzon'un son derece kimyası düzgün bir kadrosu var, kalite olarak da hiç fena değil. Teknik direktörün tercihleri ve bilgisi bu takımdan maksimum verim almaya yeterse ilk 3'ü zorlayabilirler. Ama bence yönetimleri tam bir skandal, bir şey yapıp takımın havasını bir şekilde bozacaklardır.

7 Ağustos 2009 Cuma

Sezon başı yorumu (2009): Beşiktaş

Beşiktaş geçen sezon şampiyon oldu ama Fener ve G.Saray'ın ikisi birden rezil bir sezon geçirmese yine de olabilir miydi, bundan taraftarları bile emin değil. Mustafa Denizli gibi Türk futbol tarihinin en ballı teknik direktörünün onların başında olması bir şans elbette ama Denizli'nin ne olduğunu asıl bu yıl görecekler diye düşünüyorum. Bu sezondan sonra onun takımın başında kalacağına da inanmıyorum.

En önemli transfer gibi görünen Ferrari, bizim bildiğimiz Ferrari değil. Bir adamı Parma'da kaptan yapıyorlarsa, Roma ve Inter transfer ediyorsa, Genoa'da geçen sezonki gibi bir sezon geçiriyorsa o futbolcuya hiçkimse boş diyemez. Diyenler de kendini bilmiyordur. Ama hazırlık maçlarında gördüğümüz Ferrari, Gökhan Zan'dan sadece biraz fazlası olan, buna mukabil maliyeti çok yüksek bir oyuncu gibi gözüktü. Ama Giunti geldiğinde de onu eleştiren kendini bilmezler vardı, bunu unutmayalım. Deivid de ilk sezonunda skandal bir futbolcu görüntüsü veriyordu ama sonraki yıl takımın en iyisiydi vs. Velhasıl, Ferrari'ye biraz zaman verelim bence.

İsmail ise 3-4 yıl içinde dünyanın en iyi 10 sol beki arasına girecek kadar yetenekli ve hususiyetli bir oyuncu. Eğer İstanbul'un yaşantısına kanmaz, profesyonelce çalışıp kendini geliştirmeye gayret ederse, Türk futbol tarihinin en iyi sol beki olması da mümkün. Yeter ki çevresinde ona yol gösteren aklı başında birileri olsun.

Defans hattı böylece (sağdan sola) Toraman, Sivok, Ferrari ve İsmail'den oluşmuş oluyor; bence gayet iyi bir dörtlü bu. Erhan Güven iyi bir yedek, Üzülmez de öyle. Rıdvan ise İsmail ile benzer yeteneklere sahip olağanüstü bir sağ bek potansiyeli gösteriyor. Daha önce de dediğim gibi geçen yıl onu 3-4 kere çıplak gözle seyrettim ve Cihan ile birlikte çevremdekilere işaret ettiğim iki oyuncudan biriydi. Erhan'ı stoper yedeği olarak düşünüp Rıdvan'ın üzerinde durmak lâzım. Yazık olmasın bu çoçuğa.

Yalnız Erhan dışında stoper yedeğinin olmaması büyük bir saçmalık. Gerekli hallerde mecburen Toraman'ı oraya çekecekler gibi görünüyor ve bence buraya iyi bir yerli yedek alınması gerekli.

Orta sahada Fink gibi 10 tane adam sayabiliriz Türkiye'de. İbrahim Dağaşan bile ondan bir gömlek kaliteli bir oyuncu. Fink oyunun sadece savunma tarafında var ve işini de iyi yapıyor ama Beşiktaş gibi bir takımın ön liberosu böyle olmamalı. Cisse çok çok daha iyi ve yararlı bir futbolcuydu. Ernst ve Tello ise orta üçlünün diğer elemanları ve bence gayet iyi oyuncular. Ernst'i bir nevi Gattuso, Tello'yu Seedorf olarak düşünmek lâzım. Ama Pirlo nerede, Kaka nerede?

Burada Denizli'nin saçma sapan taktik arayışları devreye girmese gayet güzel bir 4-3-1-2 takımı görüyoruz ama Denizli, her şeyi en iyi kendisi biliyormuş zannetmesi bir yana, kendisine yol gösterenlerle de inatlaşacak kadar ego sahibi bir hoca. Bu seneye 4-3-3 başlayıp her zaman olduğu gibi ilerleyen haftalarda tükürdüğünü yalayarak bundan dönecektir ama iş işten geçmiş olmaz umarım. Eğer yazdığım sistemle oynasa takım, muhteşem bir harmoni yakalanabilir. Yusuf ve Delgado, hatta Tello atak orta saha oynayabilir.

Forvette ise Nobre ya da Bobo, Holosko ya da Nihat şeklinde seçimler söz konusu. Her şekilde iyi bir ikili oluşuyor bu olasılıklardan ve bence en sorunsuz bölge de forvet hattı Beşiktaş'ta.

Neticede Beşiktaş'ın performansını belirleyecek olan şey Denizli'nin tercihleri olacak. Bu arada da Ş.Ligi kayıp gidecek; zira Fener'de öyle olmuştu. Beşiktaşlılar hatırlamaz, Barça'nın karşısına Abdullah'ın sol bek olduğu (!) 3-4-3 gibi bir sistemle çıkıp 3'lük olmuştu Denizli, daha ilk maçında. Ve Avrupa'da 6 maçta "0" çekmişti. Bu sene Beşiktaş'ı da benzer bir akıbet bekliyor diye korkarım, Denizli inatçı adamdır çünkü. İnsanlar "bu takım 4-3-3 oynayamaz" dedikçe o ısrar eder ve olan da takıma olur. Bekleyip görelim.

Ş. Ligi eşleşmeleri

Olympique Lyon (Fransa) - RSC Anderlecht (Belçika)
Celtic (İskoçya) - Arsenal (İngiltere)
Timişoara (Romanya) - VfB Stuttgart (Almanya)
Sporting Lizbon (Portekiz) - Fiorentina (İtalya)
Panathinaikos (Yunanistan) - Atletico Madrid (İspanya)
Sheriff (Moldova) - Olympiacos (Yunanistan)
Salzburg (Avusturya) - Maccabi Haifa (İsrail)
Ventspils (Letonya) - Zürih (İsviçre)
Kopenhag (Danimarka) - Apoel (Kıbrıs Rum kesimi)
Levski Sofya (Bulgaristan) - Debrecen (Macaristan)

Maçlar 18-19 ve 25-26 Ağustos tarihlerinde oynanacak...

Fena değil

Avrupa Ligi'nde kuralar çekildi ve beklediğimiz gibi Fener ve G.Saray'a çok kolay rakipler geldi. Trabzon, zorlu rakipler arasından "dişine göre" diyebileceğimiz Toulouse'u çekerken, Sivas ise geçen senenin şampiyonu Shakhtar ile eşleşti. Fener ve G.Saray'ın iki maçta da galip gelerek turu atlayacağından emin olalım. Benim Trabzon'dan da ümidim var ama Sivas'ın işi çok zor. Maçlar 20-27 Ağustosta oynanacak. Umarız en az 3 takımımız turu geçer. Ve dördü de alabilecekleri maksimum puanı alır. Eşleşmeler şöyle (ilk maçlar):

Sion - Fenerbahçe
G.Saray - Levadia Talinn
Trabzon - Toulouse
Shakhtar - Sivas

Kura çekimi bugün

Uefa Avrupa Ligi play-off eşleşmeleri, bugün 14:30'da yapılacak kura çekimi ile belirlenecek. Türkiye'den Fenerbahçe ve G.Saray kura çekmine seri başı olarak katılırken, Sivas ve Trabzon'u ise son derece güçlü takımlar bekliyor. Bu iki takımımız aynı zamanda turu geçse bile grup kuralarında 4. torbada yer alacak. Hayırlısı diyerek bekliyoruz.

6 Ağustos 2009 Perşembe

Honved 1 - Fenerbahçe 1

Fenerbahçe, çocukluğumuzdan beri çok tanıdık bir icraata imza atarak, bir Avrupa maçında daha taraftarının beklediği skoru elde etmeyi başaramadı. Bunda ilk maçın yarattığı rehavet, sezonun daha başında oluşumuz, Bilica'nın faul bile olmayan bir pozisyonda atılması ve rakibin golünün kolla kaydedilmesi gibi etkenler rol oynamış olabilir. Ama iki takım arasındaki kalite farkını düşününce, ülke puanına ne kadar ihtiyacımız olduğunu hesaba katınca ve Fener'in zaten çok bozuk olan Avrupa sicilini düzeltmek için bu maçların ne kadar işlevsel olduğunu hatırlayınca, ne yapıp edip bu maçın kazanılması gerekiyordu. Ama senelerden beri sünepelikleri ile taraftarı çıldırtan oyuncular bu maçta da ikinci yarıda disiplini tamamen elden bırakarak Honved gibi ikinci sınıf bir takıma sayısız pozisyon verdiler. Hiç de sıkılmadılar.

Daha sezonun başındayız, bu yüzden ilk maçtaki oyunla havaya girmediğimi, sadece ışıktan etkilendiğimi önemle belirtmiştim. Gerçekten de takımın iyi yolda olduğunu biliyor, yeni transferlerin uyum süreci aşılınca her şeyin daha iyi görüneceğini de takdir ediyoruz. Ama şu da bir gerçek: Daum'un öncelikle üzerinde durması gereken husus, oyun disiplini olmak zorunda. Eğer sıradan bir İtalyan takımı olsa (Catania mesela) 10 kişi bile kaldığı durumda Honved'e karşı öndeyken bu kadar pozisyon vermez, maçın da 1-1 bitmesine asla müsade etmezdi. Ama Fenerbahçe gibi 100 milyon avronun üzerindeki bir takım ikinci yarıda kalesinde 3-4 tane gol görebilirdi.

Taraftarların tek istediği birazcık özveri, disiplin ve çalışkanlık. Ama bunu yıllardır çok görüyorlar, öyle ya da böyle...

Trabzon'dan güzel hamle

Trabzonspor, Hajduk Split takımından sağ ve sol açık oynayabilen sol ayaklı orta saha oyuncusu Drago Gabric'i 2.5 milyon avro karşılığında renklerine bağladı. Kariyerinde 72 maç oynayan 1986 doğumlu oyuncu bu karşılaşmalarda 13 gol ve 10 asist kaydetmiş. Trabzonspor'un geçen seneden beri bir sol açığa ne kadar ihtiyaç duyduğunu yazıp duruyoruz ve Belçika millî takımının eski yıldızlarından teknik direktör Broos, gelir gelmez bu ihtiyacı tespit edip transfer istedi. Yönetim de bu isteği geri çevirmeyerek bir başka doğruya imza attı. Şimdi sağda Yattara (çok zor maçlarda Serkan), ortada Tjikuzu ve Selçuk, solda Gabric (yedeği Engin) şeklinde bir orta saha oluşmuş oldu ki, bence Trabzon standartlarında gayet iyi bir dörtlü bu. Önlerinde Alanzinho da oynatılabilir, Zafer Yelen de. Ayrıca tek ya da çift forvetle de sırıtmaz bu orta saha. Bunun yanında Gabric'in sol kanatta vatandaşı Cale'nin önünde oynayacak olması adaptasyon sürecini kısaltacağı gibi, ikili arasındaki uyumun da maksimum saviyede olmasını sağlayacaktır.

Aquilani

Liverpool'un eski sol kanat oyuncusu (şimdi Roma'da) Riise, şimdiki takımından eski takımına transfer olan Aquilani için "Alonso'dan daha iyi" demiş. Halt etmiş. Aquilani çok iyi bir kumaş, buna tamam. Ama Alonso dünyanın en iyi ön liberosu ve oyun zekâsı en yüksek defansif orta saha oyuncularından biri. Ayrıca yaşına göre inanılmaz tecrübeli, sahada sanki 35 yaşındaymışçasına rahat hareket eden gerçek bir oyun kurucu.

Aquilani'ye gelirsek, asla 23 milyon avro edeceğini düşünmüyorum. Orta sahada çok koşan, ayağı düzgün, oyun zekâsı vasatın üstünde, hücuma daha fazla destek olan ve "ön libero olmayan" bir oyuncu. Mascherano olağanüstü bir defansif orta saha olmasına rağmen tekniği ve zekâsı zayıf bir isim. Defanstan aldığı topları servis eden bir tarzda değil. Aquilani ise bu tarzda olmasına rağmen ön libero değil, savunmanın önünde yer parsellemesini Alonso kadar beceremez. Dolayısıyla Pool kadrosu şu anda harmonisi yitirmiş bir vaziyette. Ne olacağını önümüzdeki maçlarda göreceğiz. Ama bence elde Lucas dururken Aquilani boşuna alınmıştır. Sırf bu kadar para verildi diye Lucas'ın yerine her maç ilk 11 oynayacak şimdi. Lucas takımın bankosu olsun demiyorum ama alınacaksa gerçek bir ön libero alınsaydı ve bu kadar para verilmeseydi. Mesela Atletico'nun istediği söylenen Gago, takasta kullanarak alınabilirdi ve kesinlikle daha ucuza mâl olurdu.

Huntelaar

Milan kulübü, pasifliği yüzünden artık iyice çileden çıkardığı taraftarlarını Huntelaar'ı alarak sakinleştirebileceğini mi sanıyor, bilmiyorum. Ama Huntelaar bence aşırı derecede şişirilmiş bir oyuncu. Aslında tam EPL'ye göre bir forvet, İtalya liginde ise başarılı olabileceğini sanmıyorum. Çünkü oyunu rakip sahaya yıkan, sağdan-soldan ortaların bol olduğu, hücum organizasyonları çok çeşitli olan takımlarda başarılı olabilecek bir forvet tipi. Serie A gibi neredeyse her takımın kontratak oynadığı bir ligde sürati ve deparı olmayan, adam geçemeyen, top süremeyen bu oyuncunun başarılı olması çok zor. Yine 15 milyon avroya alınması iyidir, Real geçen sene 20'ye transfer etmişti.

5 Ağustos 2009 Çarşamba

Alonso da gitti

Bana göre dünyanın en iyi ön liberosu, 20 senedir tuttuğum Liverpool'da (Gerrard ve Torres dâhil) en sevdiğim oyuncu olan Xabi Alonso da Real Madrid'e gitti. Perez önceki dönemde Makelele'ye zam yapmayıp gitmesine göz yumduğu için Galacticos takımının nasıl şeker gibi eridiğini görüp ders almış olacak ki, bu döneminde adımlarını sağlam atıyor. Aslında Mahamadou, Lassana, Gago ve Granero gibi merkez orta sahaları var ama Alonso bunların hepsinden daha kaliteli bir oyuncu. Hem oyun kurucu, hem tam bir kemik-kıran, yer parsellemenin ustası ve daha bir çok özelliği olan bir oyuncu. Onun, nefret ettiğim Real Madrid'e gitmesi o kadar üzücü ve sinir bozucu ki, 10 tane post yazsam kederimi anlatamam.

4 Ağustos 2009 Salı

Sivas kazanmalı

Sivasspor, geçen sene Braga'dan yediği tokada benzer bir tanesini de bu yıl Anderlecht'ten yedi ve daha ilk maçta Avrupa'ya havlu attı. Uefa'nın uygulamasında takımların aldığı toplam puanlar takım sayısına bölünerek ülke puanını oluşturduğu için, Avrupa'da daha ilk turda elenen böyle takımlar ülke puanına ciddi zarar veriyor. "Küçük" takım dediklerimizn hepsi (G.Birliği ve G.Antep hariç) ve hatta son senelerde Trabzon dâhil, hep bu şekilde elendiler. Şimdi Sivas bu gece Anderlecht ile rövanşa çıkıyor ve hiç değilse bu maçı 1-0 kazanarak ülke puanına katkıda bulunmalı. Aslında rakım, saha, hava gibi avantajlarını düşününce, ilk maçın rehavetini üzerinde taşıyor olmasını umduğumuz Anderlecht'in durumunu da göz önüne alırsak, çok da imkânsız değil. Umarız bu ihtimal gerçekleşir.

Saat 21:00'de başlayacak olan maçı Show yayınlıyor.

3 Ağustos 2009 Pazartesi

Hem hain, hem nankör

Bordeaux'nun genç ama artık tecrübeli diyebileceğimiz forveti Maroune Chamakh, Arsenal'e transferine (daha doğrusu bir "hiç" karşılığı transferine) izin vermemesi yüzünden Bordeaux yönetimine ateş püskürmüş. Gelecek yaz kontratı bitecek olan oyuncu, "kulüp de benden para kazanmak istiyor, makul bir bonservis belirlesinler yoksa sözleşme yenilemem ve seneye bedava giderim" diyerek ayrıca tehdit etmiş Fransa şampiyonunu. Şimdi geçenlerde yazdığım posttaki düşüncelerimin ne kadar doğru olduğunu göstermiyor mu bu örnek? Hani kulüp-futbolcu ilişkisinde mağdur olan hep futbolcuydu? Bu kadar terbiyesizlik olur mu kardeşim? Seni sen yapan kulübe nasıl böyle bir tavır takınırsın? O imzayı baban mı attı sözleşmeye, o zaman 1 yıl eksik atsaydın! Ama "Dimyat'a pirince gitme ihtimalleri şöyle dursun, ben evdeki bulguru sağlama alayım" diye düşündü tabii ki Chamakh, diğer bütün etik yoksunu futbolcular gibi. Yazık, gerçekten yazık.

Üstelik Wenger de işin suyunu çıkarıp böyle bir forvete 7 milyon avro teklif etmiş. Gomis'in 15'e transfer yaptığı bir yerde ondan çok daha iyi olan Chamakh'a bu para teklif edilir mi? Hiç mi utanmıyor diyeceğim ama Wenger uyanık adam, kontratın gelecek yıl biteceğini bildiği için sineğin yağını çıkarıyor.

İşte ben böyle bir durumda sözleşmeyi topçunun önüne koyalım diyorum; eğer uzatmazsa rezerv takıma gönder, 1 sene orada çalışsın. Ondan sonra da nereye isterse gitsin. Zaten öyle ya da böyle gidecek. Ha, bu sene faydalanmak derseniz, böyle konuşan bir adamdan hayır/fayda gelir mi? Gelecekse de eksik olsun.

Jack Wilshere

Pek çokları onu geçen hafta oynanan Emirates Cup'ta keşfetti ama Wilshere'in ne kadar müthiş bir yetenek olduğunu, geçen yılki (aynı) turnuva esnasında belirtmiştik naçizane (bkz: ilgili post). Messi'yi (ben dâhil) hiç kimse tanımazken gençler şampiyonasında gördüğümde ne hissettiysem, geçen seneki Emirates Cup'ta Wilshere'i izlediğimde de aynı şeyleri hissetmiştim. Arsene Wenger'i itin bilmem neresine sokuyoruz postlarda, takımın bütün deneyimli elemanlarını gönderip çoluk-çocukla takım kuruyor diye ama bu işi (genç oyuncu keşfetme ve yetiştirme işini yani) dünyadaki herkesten daha iyi bildiği kesin. En azından ona bu hususta söyleyecek bir şeyimiz yok. Gerçi Wilshere başka bir takımda keşfedilip alınmış bir genç de değil, bizzat altyapıdan yetişmiş bir oyuncu. Sol ayağını müthiş kullanıyor, oyun zekâsı (doğuştan gelen bir şey) inanılmaz yüksek, yeteneğiyle orantılı bir özgüveni var ve teknik kelimesiyle anlatılamayacak kadar yumuşak bileklere sahip. İngiliz futbolunun önümüzdeki 10-12 yılına damgasını vuracak bir isim özetle. Sol açık ve atak orta saha olarak oynayabiliyor. Onu izlemek için bulduğumuz her fırsatı değerlendirmek lâzım.

2 Ağustos 2009 Pazar

Fenerbahçe: 2 - Beşiktaş: 0

Maça her iki takım da iştahlı başladı ama bir süre sonra yorulunca birbirini tartan, rakibin boşluğunu arayan temkinli bir oyuna döndüler. Beşiktaş ileride basmaya ve rakip çıkarken kaptığı toplarla yerleşmemiş savunmaya pozisyon bulmak istedi. Ama Fener müdafaası her an açık verebilecek gibi durmasına rağmen yine de 90 dakika boyunca rakibe net bir pozisyon vermediğini görüyoruz. Beşiktaş, ilk 20 dakikanın ardından ve özellikle gol olana kadar 2. yarının tamamında kendi yarı sahasında bekleyip, kontralarla gol bulmaya çalıştı. Ama bunu da istedikleri şekilde uygulayamadılar. Bunda Yusuf'un sağ açık, Bobo'nun sol açık oynamasının, Nihat gibi ne olduğunu hâlâ anlamadığım ve hazır olmayan bir oyuncunun girişinin de etkisi vardı. Beşiktaş henüz hazır görünmüyor özetle. Geçen seneki gibi hücum organizasyonlarında ciddi sıkıntıları olduğu görülüyor.

Fenerbahçe ise hücumda Guiza'nın inanılmaz bir özveri ve iş disiplini ile kendini paraladığını görmek çok güzel. Alex geçen seneki sünepe duruşundan uzak, sorumluluk almaya hevesli ve mücadele emeye çalışır bir görüntüde, bu da güzel. Andre Santos ve Cristian ise henüz kendini gösteremedi. Belki vatandaşları yüzünden ülkeye değil ama takıma olan adaptasyonları tamamlandığında daha iyi olabilirler. Emre çok gayretliydi; Kâzım geçen yıllardaki verimsiz görüntüsündeydi. Ama asıl sorun tabii ki defans hattında diyebiliriz. Bilica kaliteli bir oyuncu ama geçen yıl yazdığım gibi sorumsuz ve savruk. Zaten yegane olumsuz yönü olarak hep bunu belirtiyorum. Önder ise geçen yıl Edu'nun yerine forma giydiği maçlarda bundan çok daha iyiydi. Bu ikilinin beraber oynamaya yeni başlaması da uyumsuz bir görüntü yaratıyor olabilir.

Neticede her iki takımın da henüz istedikleri seviyede olmadığı net bir şekilde görülüyor. Avrupa'daki ciddi maçlara kadar toparlanacaklardır.

Dev maçın 11'leri

Maç önü heyecanı bile güzel olan Fener-Beşiktaş maçında takımların sahaya süreceği kadrolar belli oldu. Buna göre:

Fenerbahçe: Volkan - Gökhan, Önder, Bilica, Santos - Kâzım, Cristian, Emre, Deivid - Alex - Guiza

Beşiktaş: Rüştü - Erhan, Sivok, Ferrari, İsmail - Ernst, Fink, Tello - Yusuf - Nobre, Bobo

Beşiktaş'ta geçen yılki kupa finalinden Toraman yerine Erhan, Zan yerine Ferrari, Üzülmez yerine İsmail, Cisse yerine Fink oynayacak; ki bunların hepsi yeni transfer. Bir de Holosko yerine Nobre var. Beşiktaş oyun anlayışı olarak geçen seneki Beşiktaş gibi olacaktır. İnönü'deki son maçta Fener'in yaptığı paslara müsade etmemek için kendi yarı sahasında kapanarak oynamasını bekliyorum.

Fener'de ise Daum'un, eğer böyle bir durumda bile tercih etmiyorsa Uğur'u niye kadroda tuttuğunu anlamak zor. Aynı şekilde Vederson, Carlos'un birinci yedeği değil mi? O olmadığında mevki değişiklikleri ile bu iki oyuncu dışlanıp, taraftarı uyuzluğu ile sinir eden Deivid oynayacaksa, formanın adaletli dağıtıldığını nasıl anlatacaksın?

Neyse, Fener bu dezavantajı bariz şekilde yaşamazsa bana favori görünüyor. Her şeyden önemlisi artık sezonun açılmış olması!

Edit: Televizyonlardan birinin beni yanılttığını, maçtan 50 dk. önce "İşte 11'ler!" diyerek yukarıdaki 11'i verdiğini belirterek özür diliyorum. Neyse ki Vederson oynuyormuş. Bu durumda Fener'in mutlak favori olduğunu düşünüyorum. İnşallah yanılmam diyorum.

"Süper" gün

Süper Kupa, bu gece Olimpiyat Stadı denen ıstırap çukurunda Fenerbahçe ile Beşiktaş arasında oynanacak maçla sahibini bulacak. Daha maça 12 saatten fazla bir zamanın olduğu şu anda bile düşüncesi insanı heyecanlandırıyor. Geçen yıl ligde 2 kere yenildiği rakibinin önünde şampiyon olan, kupa finalinde de dörtleyen Beşiktaş, onların verdiği güvenle (başkanı ve teknik direktörü ile birlikte) süper kupayı da kazanacaklarından gayet emin görünüyor.

Fenerbahçe'de ise Daum'un dünkü basın toplantısında da gördüğümüz üzere her zamanki tavrı ve taktiği ile "rakibine saygı duyan, kendinden emin ama hislerini açık etmeyen" bir duruşu var. Halbuki şu kupayı hiç kimse onun kadar istemiyordur.

Kadrolar ve gün içindeki gelişmeler ışığında bir kez daha bu maça döneriz.

Wenger hayal görmeye devam ediyor

Arsenal menajeri Wenger, bu sayfalarda hep yazdığım gibi asla büyük takım hocası olmak için doğmamış. Sanki CM oynar gibi adam alıp, yetiştirip ondan sonra iyi bir paraya satarak kulübü ilk 4'e oynatmak ona kâfi geliyor. Arsenal'in bu kafayla daha 20 sene şampiyon olması mümkün değil.

Bugün Emirates Cup'ta Atletico'yu yendikleri maçtan sonra ne kadar iyi forvetleri olduğundan dem vurmuş. Saydığı isimler de Bendtner, Vela, Arshavin, Van Persie, Walcott ve Eduardo. Bunların hiçbirisi direkt santrfor değil; ayrıca rakipler Torres, Adebayor, Tevez, Rooney, Berbatov, Drogba ve Anelka ile oynarken sen kimi kandırıyorsun yahu? Onlarla Vela'yı oynatarak baş edeceğini zannediyorsa Wenger'de ciddi mental sıkıntılar baş göstermiş demektir.

Pek çok kişi gibi ben de bu yıl ilk 4'e giremeyeceklerini düşünüyorum. Sezon başlayınca tabloyu görürüz.