27 Mayıs 2011 Cuma

Reo-Coker, bir rüya..

Aston Villa'nın 4 yıl önce West Ham'dan 12.5 milyon avroya aldığı 27 yaşındaki orta saha oyuncusu Nigel Reo-Coker, sözleşmesinin bitimini müteakip kulübünden ayrıldı. Peşinde 10'dan fazla takım olduğuna adım gibi eminim ama olayın bizi ilgilendiren tarafı, İngiliz basınına göre söz konusu takımlar arasında Fenerbahçe'nin de olduğu iddiası..

Reo-Coker'ı West Ham'da genç bir yıldız adayıyken de tanıyordum ama Aston Villa'ya geçtiğinden beri özellikle takip ettiğim bir isim. Asıl mevkii orta sahanın ortası olan Sierra Leone asıllı oyuncu, geçen sezonlarda dörtlü savunmanın sağında 20'den maça çıkmıştı Birmingham ekibiyle. İnanılmaz bir oyun görüşü, çok isabetli paslar ve bitmek bilmeyen bir enerji ile modern futboldaki ikili orta sahanın ideal isimlerinden biri.

Lassana Diarra'nın neredeyse kopyası olan bu çok kıymetli oyuncu, an itibarıyla bonservisi elinde ve kendisine kulüp arıyor. Fenerbahçe'nin, yerli transferlere bunca para harcadığı bir ortamda, orta saha için bu kadar kusursuz bir hamleyi bedavaya yapma şansını değerlendirip değerlendirmeyeceğini bilmiyorum ama bu özelliklerde ve kalitede olan bir ön liberoyu 10 milyondan aşağısına almak gerçekten de çok zor. Kaldı ki, para verseniz bile daha iyisini bulmak da kolay değil. Aslında gönlümden, parası neyse verip Gökhan İnler'in alınması geçiyor ama Reo-Coker, kendi mevkii için çok az eksiği bulunan, 10 üzerinden 8'lik bir oyuncu. Fenerbahçe'nin, aynı seviyede birine 10-15 milyon vereceğine Reo-Coker'ı almasını tercih ederim ve dilerim. Daha iyisi alınacaksa ne âlâ..

Nigel Reo-Coker
14.05.1984
1,75
Orta saha
Sağ ayak
2009/10'da 36 resmî maç, 1 asist

Orhan Şam, Pektemek...

Beşiktaş, forvetin her bölgesinde oynayabilen müthiş bir oyuncu aldı. Mustafa Pektemek belki de piyasaya ilk çıktığından beri kişisel radarımda olan bir oyuncu. Pek az futbolcuda bulunan oyun zekâsı konusunda ve teknik olarak üstün bir isim. Özgüveni de yüksek ve yaşının artık 23 olması da bence bir avantaj. Fenerbahçe onun için istekliydi ama ısrarlı değildi. Zira Aykut'un da dediği gibi Alex'li bir sistemde çift forvet hayal. Görünüşe göre Niang as, Emenike de yedek olacağına göre Semih'e bile ihtiyaç sorgulanırken, bir de Pektemek'i bu paralarla almak inanılmaz bir lüks olurdu. Ha, iki Afrikalı oyuncu sezon ortası Afrika Kupası'na gidecekler ama onun için yönetimin düşündüğü bir şey herhalde vardır. Sırf o 1 ayda oynasın diye bir Türk forveti kadroda tutup çürütmek insafsızlık olur. Sezon boyunca ya Niang, ya Emenike oynayacak; bunların ikisinin birden olmadığı bir durum da (Afrika Kupası hariç) kolay kolay gerçekleşmez. Dolayısıyla Fener bu ikisinden birini kupaya göndermemenin bir yolunu bulmalı, o oyuncuyu yedekleyecek isim için de yaşlı ve para ödenmeyen tecrübeli bir isme yönelmeli. Deniz Barış falan gibi 20 maç da oynamasa ses etmeyen, görev verildiğinde de çatır çatır görevini yerine getiren... Kim olabilir? Bilmiyorum; aklıma gelirse yorumda yazarım. Sizin aklınıza gelirse siz yazın.

Orhan Şam ise savunmanın hem sağında hem ortasında oynayabilen joker bir oyuncu. Kanat savunmasını bildiği için sola bile koysanız orada da görev yapabilir bence. Gökhan'ın yedeği olmadığı için onun yokluğunda çok çeken Fener adına iyi bir transfer ama 3.5 milyon avro inanılmaz fazla bir bedel. Orhan bu kadar etmez ama işte, yabancı kısıtlaması olduğu için böyle oyuncular bu paralarla transfer yapabiliyor bu ülkede. Yine de genç ama deneyimli, savaşçı bir oyuncu olduğu için parasına bakmayalım, o paranın karşılığını vermesini dileyelim.

Bir de şu açıdan bakıyorum: Güiza örneğindeki gibi 17 milyon avrolar yurt dışına gideceğine bırakalım da G.Birliği'ne, Karabük'e gitsin. Onlar da bu paraları akıllı harcasın; hem yeni Pektemek'ler, Şam'lar yetiştirsin hem de yeni Emenike'ler bulsun.. Tabii bu sadece bir temenni...

25 Mayıs 2011 Çarşamba

Emenike, Sezer, Selçuk..

Fenerbahçe, ben başta olmak üzere pek çoklarının beklentisini boşa çıkardı ve Selçuk İnan'ı G.Saray'ın almasına müsaade etti. G.Saray, Fatih Terim'in harcadığı çılgın paralarla kulübü batağa sürüklediği 2002/3 dönemini fazlasıyla hatırlatıyor. Yıllık 3.5 milyondan toplam 17.5 milyon avro vereceklermiş Selçuk'a, hayrını görsünler. Tüm samimiyetimle inanıyorum ki, takımın menajeri ve hocası olan Aykut ile başkan Aziz Yıldırım çok isteseydi alırlardı bu oyuncuyu ama almadıklarına göre hem o kadar istekli davranmadılar hem de muhtemelen planlar dâhilinde alternatifi hazırdır. Sezon ortasında adı geçen oyunculardan Pazienza, Pizarro, Lass gibi oyuncuların hepsi Fenerbahçe için inanılmaz katkılar verir. 32 yaşındaki Pizarro mesela, Aykut'un tarif ettiği "kaliteli pas"ın tüm dünyadaki elit isimlerinden biri. Ayrıca müthiş bir presçi. Lass ise hem bu özellikleri haiz hem de genç. Her durumda takımın kalbi olan o mevki için Aykut'un futbol aklına güveniyor ve inanıyorum.

Sezer Öztürk ise ülkenin en iyi futbolcularından biri. Gerçi Özer için de böyle diyorduk ama sakatlıklardan bir türlü kurtulamadı ve 2 yılda takıma hiçbir şey vermedi. Ama Sezer fazla sakatlanmayan, lider özellikli, inisiyatif alan, iki ayağıyla da topa vuran, oyun zekâsı yüksek müthiş bir oyuncu. Eksikleri ise pres gücünün yüksek olmaması ve aslen Alex'in mevkiinde oynaması. Gerçi sol açıkta da Trabzon maçında resmen döktürmüştü ama Alex'in olduğu bir takımda sol açığın Tuncay gibi biri olması gerekir. Sezer orası için yumuşak kalır.

Öte yandan Karabük'ün genç golcüsü Emenike de 9 milyon avro bonservis ile Fenerbahçe kadrosuna katıldı. 24 yaşındaki bu canavar, Fenerbahçe'ye uzun yıllar hizmet verebilecek ve mücadelesiyle taraftarın sevgilisi olacak bir isim. Bonservis parası yüksek gibi görünebilir ama kendisinin 1 milyon civarı alacağını düşününce o kadar da çok değil aslında. Ayrıca Avrupa'da bu performansta ve yaştaki oyunculara daha fazlası veriliyor. Niang'ın ilk geldiği güne göre oldukça gerileyen fizik gücü, Alex'in mücadelesizliği ile birleşince bence takımın yediği gollerin en büyük nedeni o bölgedeki yumuşaklık oldu sezon boyunca. Emenike bu açıdan bakıldığında çok önemli bir isim. Fenerbahçe'de çok başarılı olacağını, her sezon en az 15 gol atacağını ve savunmaya olan katkısıyla büyük bir boşluğu dolduracğını düşünüyorum.

Michael Chapman - Fully Qualified Survivor (1970)


1941 doğumlu İngiliz folk-rock şarkıcısı Michael Chapman, "Rainmaker" isimli debut çalışmasının topladığı harikulade övgüler üzerine hemen ertesi yıl bu güzide albümü kotarmış ve ne kadar yetenekli bir halk ozanı olduğunu herkese kanıtlamıştı. İlkinden daha kalifiye melodilere ve daha vurucu şarkı sözlerine sahip olan albüm, açılıştaki "Aviator"un taşıdığı (benzeri zor bulunur) ruh hâlini 46 dakika boyunca muhafaza ediyor ve dinleyicisini tam anlamıyla içine alarak adeta yağ gibi akıyor. "Postcards of Scarborough" ise sadece albümün kendisinin değil, müzik tarihinin de köşetaşlarından biri diyebileceğimiz, olağanüstü bir şarkı. 70 yaşında hâlâ albüm yapmaya devam eden Chapman'ın kişisel zirvesi olduğu su götürmeyen albüm, 2011 yılında yeniden yayımlandı ve tazeliğinden hiçbir şey yitirmediğini cümle âleme gösterdi. 10/10

24 Mayıs 2011 Salı

Best albums of 1991 (#1)


1. Nirvana - Nevermind (10)

Not: Albümleri indirmek için her birinin üzerine tıklayınız. Ölmüş link varsa, yorum kısmında bildiriniz. P.M. Dawn'un albümü "r" şeklinde tuhaf bir uzantıyla iniyor. Onu "rar" diye değiştirip onayladıktan sonra paketten çıkarınız.

22 Mayıs 2011 Pazar

Anlamı büyük...

1982-83 sezonunda 5 yaşındaydım, G.Saray ile ilk yarı 1-4'ten 4-4 berabere kaldığımız maçı bir taraftar olarak seyrettiğimi hatırlıyorum, âbimle beraber.. O zamandan beri (o sezon da dâhil olmak üzere) gördüğüm dokuzuncu şampiyonluk bu.. Ama rahatlıkla söyleyebilirim ki, içlerinde en anlamlısı.. Yazıyı uzatmayacağım zira duygularımı kelimelerle ifade etmem olanaksız. Benim bile olanaksız, gerisini hesap ediniz :)

İçlerindeki derin Fenerbahçe kompleksinden doğan ve yıllar geçtikçe daha da kuvvetlenen nefreti, önceleri Ali Şen'e, şimdilerde Aziz Yıldırım'a bağlayan ama neresinden bakarsak bakalım tek kelimeyle "acınacak" durumda olan o meşhur "dörtte üç"e ne diyelim şimdi? Gün onların, gece onların.. Doyasıya yaşasınlar bu acıyı.. Geçenlerde bir Fransız dergisi "böyle giderse 10 yıl sonra Şampiyonlar Ligi'ni her yıl Fenerbahçe kazanacak" demişti. Her ne kadar aşırı optimist ve abartılı bir yorum olsa da, en küçük kısmı bile doğruluk payı içerse o "dörtte üç"ün daha çok çekecekleri var bizden..

Tüm renkdaşlarımı cân-ı gönülden kutluyor ve kucaklıyorum. Başkandan hocasına, futbolcudan malzemecisine kadar bütün emeği geçenlere de sonsuz şükranlarımı sunuyorum. Bu yaşta yeniden içimde şu kıvılcımı uyandırdıkları için...

EN BÜYÜK FENERBAHÇE!!!